Bantmag

CEBİMİZDE KONGO’NUN VAHŞETİ

YAZI: J. HAKAN DEDEOĞLU

YERALTINDAN GELEN MUCİZENİN YA DA LANETİN YERYÜZÜNDE NİCE KANLI YANSIMASI VAR. BUNUN GÜNÜMÜZDE EN ŞİDDETLİ ÖRNEĞİ DEMOKRATİK KONGO CUMHURİYETİ TOPRAKLARINDA TECELLİ EDİYOR. ÜLKEDEKİ ŞİDDETİN VE VAHŞETİN SEBEBİ İSE HEPİMİZİN CEBİMİZDE TAŞIDIĞI KENDİNCE MASUM GÖZÜKEN BİR MADEN YÜZÜNDEN. SİZİ TANIŞTIRALIM, ZİRA HAYATINIZDA BU KADAR AKTİF ROL OYNAYAN BİR MADEN İLE TANIŞMAMAK OLMAZ. ADI KOLTAN, YA DA DİĞER ADIYLA TANTALİT…

 

Cep telefonları, video oyun cihazları, DVD oynatıcılar ve bilgisayar yapımında kullanılıyor. Koltan bu tip cihazlardaki enerji depolamayı sağlayan kapasitörlerin ham maddesi. Yani nasıl desek, o olmadan, teknoloji dünyası mafiş…

 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki (Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Kongo Cumhuriyeti tamamen farklı ülkelerdir, bilginize) insanların ve gorillerin bu hikâyedeki tek talihsizlikleri ise bu madenin yüzde 65 ila yüzde 80’nin kendi ülkelerinde çıkıyor olması. Neden tam bir rakam veremiyoruz, muğlak konuşuyoruz, çünkü ülkedeki koltan madenlerinin çoğu yasa ve kayıt dışı. Batılı firmaların Çin’deki fabrikalarına koltanı ulaştırmak için madenleri ellerinde tutan silahlı çetelerle çalıştığı, masaya oturduğu ve yine bu çetelerin yarattığı akıl dışı vahşete göz yumdukları su götürmez bir gerçek. 

 

Demokratik Kongo Cumhuriyeti yeraltı ve doğa zenginlikleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olsa da yüzyıllardır bu güzelliklerinin acısını çekiyor. 18. yüzyılda Belçika Kralı II. Leopold’un bölgeyi kendi himayesi altına almasıyla yerlilere karşı başlayan katliam Mark Twain’den Arthur Conan Doyle’a dönemin yazarlarının protestolarıyla dünyaya adını duyurmuştu. Milyonlarca Kongolu yerli bu yüzyılda katledildi; dünya kamuoyunun baskısıyla Leopold bölgeyi Belçika hükümetine devretse de sömürü devam etti. Uzun yıllar bir sömürge devleti olarak tüketildikten sonra 60’larda milliyetçilik hareketiyle bağımsızlık savaşına girişen Kongolular, Belçika gücüne son vermesine vermişti ama bu bağımsızlık savaşının perde arkasında elbette gözünü elmas ve bakır rezervlerine dikmiş başka Batılı devletler vardı. Bağımsızlık savaşı yalancı bir demokrasiye, bir türlü sağlanamayan düzen de elbette askerî darbeye ve diktatör Mobutu rejimine dönüştü. Ülkenin adı bu dönemde Zaire oldu… Elbette madenler gırla çıkmaya devam ediyor ülkedeki farklı etnik gruplar birbirine düşüyor ve kıyım devam ediyordu.

 

90’lara gelindiğinde halkın tükenen takati ve tabiî ki yine madenlerin peşindeki destekçi yabancı ülkeler sayesinde Mobutu rejimi devrildi ama asıl felaket kapıdaydı. Mobutu’nun devrilmesiyle oluşan otorite açığından faydalanan ve ülkenin zengin yeraltı kaynaklarından pay isteyen komşu Ruandalı ve Ugandalı silahlı çeteler ülkeyi işgal etmeye başladılar. İşgal eder etmez kontrolünü ele geçirdikleri ilk yerler maden yataklarıydı. Bu madenler arasında 90’ların başlarında değerlenen ve teknoloji firmalarının iştahını kabartan koltan madeni vardı.

 

Devlet otoritesinin tamamen kaybolduğu bölgelerde işgale girişen silahlı çeteler köyleri basıp yağmaya, katliama, toplu tecavüzlere başladılar. Kaçırdıkları insanları tahmin dahi edemeyeceğimiz koşullarda madenlerde çalışmaya gönderdiler. Tecavüze uğrayan kadınlar toplumdan dışlandıkları için yine kendilerine tecavüz eden çetelerin hizmetine girip madenlere indiler. Elbette bu herkesin işine geliyordu; hükümete yardım eli uzatıp ülkede istikrarın ve güvenliğini sağlanmasına destek olmak yerine, şirketler merkezî Kongo hükümetini es geçip çetelerle masaya oturup koltanı doğrudan onlardan almayı, çeteleri iyice zengin edip daha da silahlanmalarına katkıda bulunmayı yeğlediler. Koltan madenini dünya pazarında iyiden iyiye değerli kılansa, 2000’lerin başlarında piyasaya sürülen Sony Playstation’lardan başkası değildi. Bugün Sony koltan madeni için artık başka ülkelerle çalıştığını söylese de DKC’de dönen dolaplarla ilgili çarpıcı makaleler ve haberler yayınlayan site www.towardfreedom.com bunun aksini söylüyor.

 

Ülkedeki maden bazlı vahşetten tek etkilenen insanlar da değil elbette. Müthiş bir doğa ve yabanî hayat katliamı da yıllardır aralıksız sürüyor. Kontrolsüz ve yasadışı madencilik yüzünden rezervlerin üzerinde yükselen ormanlar kesiliyor, ormanlarda yaşayan gorillerse avlanıyor ve etleri için yurtdışına satılıyor. Bundan altı yıl önce sayıları 8 ila 10 bin arasında olan dağ gorillerinin sayısının bugün 500 civarında olduğu sanılıyor.

 

İşin en trajik tarafı aslında hepimiz bu döngünün çok daha uzun bir süre devam edeceğini biliyor olmamız. Yüksek (!) teknoloji dünyası her geçen piyasaya sürülen yeni sürümlerle katlanarak büyüyor ve büyümeye de devam edecek. Aynı şekilde koltan ihtiyacı da… Aynı şekilde DKC’lilerin azabı da… Çünkü dünya bu ülkede yaşananları, sırf teknoloji keyfinden vazgeçmemek için görmemezlikten gelmeye devam edecek. Dünya Arap Bahar’ına kafa yora dursun, dünya ekonomisi tepe teklak gitmeye devam etsin, kimsenin siyahî bir ülkede ne olup bittiği umurunda dahi değil.

 

Hepimizin ceplerimizde Kongo’dan bir parça taşıdığını bilmek ürkütücü. Ama elimizin altındaki teknolojinin sağladığı sakinleştirici etkiden vazgeçemiyoruz değil mi? Hoşlanmasak da unutmayı tercih edip teknolojinin sağladıklarına şükür deyip hayatımıza devam ediyoruz. Bu yazıyı yazarak orada yaşananları anlatmak için kullandığım bilgisayarın da aynı madeni taşıdığını bilmek de bana kendimi hiç iyi hissettirmiyor sevgili okur.