Bantmag

CHÖPSTICK SUICIDE ELEMANLARIYLA KADIKÖY’DE RÖPORTAJ İÇİN BULUŞMAMIZIN ARDINDAN KENDİMİZİ 87 YILLIK EFSANEDE, KADIKÖY BAYLAN PASTANESİ’NDE MAKARON YERKEN BULDUK.

 

Türkiye'de genellikle “underground” olarak algılanan epey derin bir hardcore/metal sahnesi var. Şimdiye kadar çok ses getiren birkaç grup çıkmış olsa da Chöpstick Suicide son iki yıldır bangır bangır geliyor dersek abartmış olmayız. Özellikle sahne performansıyla adından çok fazla söz ettiren grupla Kadıköy'de buluştuğumuzda grubun davulcusu Alican'ın ilk söylediği şey, "Kadıköy'e gelmişken Baylan Pastanesi'nde makaron yememek olmaz, oraya da uğrayalım" oldu ve bunun sonucunda sert çocuklarla röportajımızı 87 yıllık Baylan Pastanesi'nde makaron ve çay eşliğinde yaptık. Alican'ın sürekli makaron yorumlarıyla katıldığı röportajda da grubun bu ay Peyote Müzik etiketiyle yayınlanması planlanan ikinci albümü Lost Fathers and Sons'dan ve canlı performanslarından bahsettik.

 

Çok uzun bir geçmişiniz ---

Alican: Ya bir dakika, birisi Allah aşkına şu pembe makaronlardan yesin önce lütfen, gül bahçesine dalıyorsunuz.

Mert: Tamam artık başlıyoruz ağbi.

Yağız: Adam gül bahçesi diyor ya.

 

Çok uzun bir geçmişiniz yok, bildiğim kadarıyla ilk başta da iki kişiydiniz. Kısaca bir anlatır mısınız bugüne kadar nasıl gelindi?

Yağız: Biz üçümüz aslında 2000'lerin başından beri çeşitli şekillerde gruplar kurduk, çaldık. Alican'la ikimiz ezelden beri çalıyoruz, neredeyse on sene olmuştur. Chopstick Suicide'ı da aslında dört kişi kurduk, 2007 ya da 2008'de. Besteleri de Alican'la ben yapıyorduk. 2008'de Recycle Your People diye bir EP çıkardık. 2010'da ilk albümümüz Looserville'i kaydettik ve Hammer Müzik'ten yayınladık. Albüm sonrasında eski vokalistimiz ve basçımız gruptan ayrıldı. Alican ve ben bir sene iki kişi çaldık konserlerde. İlk olarak Alican'ın kuzeni Cem bas gitara geldi. Vokal olmadığı için ben bir ara gitar-vokal yapmaya çalıştım. Daha sonra Peyote'deki Gereği Düşünüldü / Chopstick Suicide konserinde yıllardır tanıyor olduğumuz Mert vokalistimiz oldu. Mert'in gelişinden sonra da iki şarkılık Small People Broken Glasses EP'sini çıkardık. Son olarak da Lost Fathers and Sons albümünü kaydettik ve Peyote'den yayınlanacak.

 

Albüm isminiz Lost Fathers and Sons'ın bir hikâyesi var mı?

Mert: Daha çok Yağız ve benimle ilgili. Yağız isim bulmayı çok seviyor ben de “onu beğenmedim, bunu beğenmedim” diyerek Yağız'ı zorluyorum. Sonra Lost Fathers and Sons önerisiyle geldi. Zaten babalarımız hakkında çok konuşuyorduk. Alican'ın babası müthiş bir insan olduğu için onun hakkında pek konuşmuyoruz.

Yağız: Her ne kadar “bu adam gibi olmamalıyım” desek de babalarımıza benziyoruz. Böyle bir düşünceyle isim çıktı.

Mert: Benim babam gerçekten kayıp.

 

Albümün kayıt sürecinden bahsedelim biraz, Ankara'da kaydettiniz sanırım albümü.

Mert: Kaydederken çok eğlendik.

Yağız: Şubat ve martta haftasonları gidip Ankara'da Stüdyo Deep'te kaydettik albümü. 

Alican: Yine kesiyorum ama şu kahverengi olan makaron epik! Mutlaka denemeniz lâzım.

Yağız: Neyse ağbi… Ankara'da kaydettik albümü. Bayağı eğlendik hakikaten. Kayıttan önce nerede yapabiliriz diye çok stüdyo düşündük, en uygun yer orasıydı. Beklentilerimiz boşa çıkmadı ve çok güzel oldu kayıtlar. Şimdi Burak Tamer albümün masteringini yapacak, aralık ayında da yayınlanacak albüm. Biz de heyecanla bekliyoruz nasıl olacak diye.

 

Takip ettiğim kadarıyla merchandise, artwork gibi konularla da çok ilgilenen insanlarsınız. Albüm kapağı falan belli oldu mu?

Mert: Ben başladım kapakla ilgili çalışmaya. İlişkilerin çürümesiyle alâkalı büyük bir görsel olacak. Gergin bir kapak olacak diyebiliriz. Booklet konusunda da küçük bir sürprizimiz var.

Yağız: Elimizin altında Mert gibi çok güzel görseller çizen bir adam var. Çevremizde de çok kişi var.

Alican: Mert, Mert! Şu yeşilden de ye bir tane ağbi! Manyak bir şey!

Yağız: En son tişört tasarımımızı Orchestra Volatile'dan Korgün yaptı mesela. CD, tişört, poster gibi ürünlerden grup için gelirimiz çok oluyor. Sanatsal kaygısının dışında bir araç olarak da gruba hizmet ediyor böyle ürünler.

 

Albümdeki şarkılar konserlerinizde çalıyor olduğunuz şarkılar. Peki kaydedilmiş hâlleriyle canlı çalınan hâlleri arasında farklı detaylar var mı?

Yağız: Özellikle Mert'in kaydettiği çok enteresan kısımlar var. Konserlerimizde şarkıları ikinci gitar olmaması dışında birebir çalıyoruz. Kayıtlarımızla canlı performanslar paralel ilerliyor.

 

Peki ileride gruba ikinci gitarları çalacak bir gitarist eklemeyi düşünüyor musunuz?

Yağız: Şimdilik cover çalarken kafamıza esince Korgün geliyor çalıyor. Ama onun dışında yok ikinci bir gitarist fikrimiz. Nedeni benim aşırı iyi bir gitarist olmam değil, gerçekten soundun çok sıkıntılı bir hâle gelecek olması. Sesin çok temiz olmasıyla ilgili kaygılarımız var ve şu an gayet iyi gidiyor.

 

Daha sizi tanımıyorken de konserlerinizi izledikten sonra konuştuğumuz şey, performansınızın gerçekten harika olduğuydu. Sizin canlı performansa, konser enerjisine çok fazla önem verdiğiniz ortada.

Mert: Küçüklükten beri hep öyle izledik. Öyle öğrendik hattâ.

Yağız: Dinlediğimiz grupların performans enerjileri çok fazla ve biz bunlarla büyüdük. Şöyle bir şey de var, yaptığımız müzik gerçekten içine girmesi zor bir müzik. Canlı performansta bunun enerjisini müzikle veremezsek sadece atölye havasında sıkıcı bir konser olur. İçimizden geldiği gibi hareket ediyoruz.

Alican: Mert sen ikinciyi mi yiyorsun? Al hadi tamam al.

 

Konserleriniz gerçekten çok eğlenceli geçiyor. Sahneden inip seyircinin arasına karışıyorsunuz, onlarla bağırıyorsunuz, pogo yapıyorsunuz. Aklınızda kalan ilginç bir konser hikâyeniz var mı?

Mert: Bir kere İzmit'teki bir konserde adamın biri beni apış aramdan çekerek sahneden aşağıya indirmeye çalıştı ve gerçekten iyi niyetli değildi. Ben de aşırı yumuşak ruhlu bir insan olduğum için adama güldüm ama adam beni daha çok çekmeye başladı. Sonra ilk kez havada birine yumruk attım ben de.

Alican: Benim Korgün'le tanışmamın hikâyesi geldi aklıma. Şarkılara yeni yeni alışıyorduk. Bana söylenen şarkıyı başka bir şarkıyla karıştırıp yanlış şarkıya girdim. Yanlış şarkılara girdiğimizi anladık ve durduk. Tam o sırada seyirciler arasında yine karışıklık çıkmıştı. Tam durduğumuz anda Korgün, sırt üstü omuriliğini ikiye kıracak şekilde sahneye düştü. Çok korkunçtu, bir şey oldu mu acaba diye düşündüm. Korgün'ü de böyle tanımış oldum.

Yağız: Anlattığımız hikâyelerde herhalde konserlerin nasıl geçtiği hakkında fikir veriyordur. Ben de Pickpocket'la Factory'de çaldığımız bir konserde yanağımı yardım. Ama kimsenin bir suçu yok. Bir şarkının ortalarında yine klasik hareketlerimizle eğlenirken ayağım bir şeye takıldı ve düşerken yanağımı amfinin kenarına vurdum.

Alican: Ben kendi kendime “Yağız bu sefer gerçekten abarttı yahu” demiştim düşüşünde.

Yağız: Hiçbir şey olmamış gibi devam ettim, şarkıyı bitirdim. Yanağımdan sıcak bir şeyin akmaya başladığını hissettim ve Mert'e dönüp yanağımda bir şey var mı diye sordum. Gerçekten hayatımda gördüğüm en korkunç bakışları gördüm Alican ve Mert'ten. Konser sonunda Taksim İlkyardım'a gittik. O kadar ciddî bir yara olduğunu düşünmüyordum ama dört tane dikiş yedim. Sonra o halde Ankara'ya albüm kaydına gittik.

Mert: Ben de Orchestra Volatile konserini izlerken kaşımı yarmıştım. İlk yarıldığında fark etmiyorsun gerçekten.

 

Müziğiniz belki herkese hitap etmese bile konserleriniz gerçekten herkesi eğlendirebilecek en azından farklı bir deneyim yaşatacak şekilde geçiyor. Size bugüne kadar söylenen garip konser yorumları var mı peki?

Yağız: Bizim şu anda çaldığımız şarkıların büyük kısmının somut bir materyali olmadığı için canlı performans çok önemli hâle geliyor. İnsanlar da bizim sahne performansımız için geliyorlar konsere. Konsere gelen adam da gele gele şarkıları seviyor. Çok alâkasız arkadaşlarımız da şarkılar hakkında detaylı yorumlar yapmasalar da genel olarak çok olumlu konuşuyorlar. Bizim onlarla birlikte olduğumuz olay, onlara da keyif veriyor.

 

Bazı festivallerde de sahne aldınız. Unirock'ta çaldınız geçtiğimiz yaz. O deneyim nasıldı?

Yağız: Bu sene çok büyük beklentiyle başladı olay ama sonrasında organizasyon şirketi bir sürü grubu iptal etti. Orada da yeni insanlarla tanıştık, beğendiler ama bizim için tek eğlenceli yanı Sonisphere'in yapıldığı sahnede çalmaktı.

Mert: Festivallerin en güzel yanı 15-18 yaş arası insanlarla tanışıyor olman. O adamlar hem çok tatlı oluyor hem bir sürü şeyi sana soruyorlar. Bir çocuk vardı mesela, çocuğa benim sevdiğim veya Peyote'de izleyip beğendiğim tüm grupların isimlerini, Myspace adreslerini yazıp verdim mesela. Adam bana “Bu grupları dinleyeceğim” dediğinde kesin dinleyeceğini biliyorsun. O adamlarla tanışmak çok eğlenceli gerçekten.

 

Hazır sen de değinmişken, Türkiye'den beğendiğiniz grupları da soralım.

Yağız: Alican zaten şu an beğendiğimiz bütün gruplarda çalıyor. Alican zaten çok fazla festivalde falan çalıyor.

 

O yüzden o az konuşuyor, çok röportaj vermiş herhalde.

Mert: En son Cenotaph'la Rusya'ya gitti 14 konser.

Alican: 10 konser.

Mert: Pardon yahu. Onun dışında sevdiğimiz kim var? Orchestra Volatile var, Self Torture var. Radical Noise var, keşke bitmeseydi.

Yağız: Decaying Purity var, çalmayı çok seviyoruz onlarla. Çok alakasız gruplarla da çaldık. Cenotaph'la çalmaktan çok zevk alıyorum şahsen. Genç gruplardan, Ignore The Pain diye bir grup var. Vokalistleri çok iyi özellikle. Onlarla en son Ankara'da çaldık, çok zevkliydi onlarla da çalmak.

Alican: Ankara'dan Unknown Ambulance Origin diye bir grup var. Onlar da çok iyi. Kafabindünya, Lifelock yine sevdiğimiz gruplar.

 

Konserlerden bu kadar bahsettik, yakında ne zaman Chopstick Suicide konseri var diye sorarak bitirelim röportajı o hâlde.

Yağız: 10 Aralık'ta Post-Rock gecesinde, 11'inde Kocaeli Rock Fest'te çalıyoruz.  14 Aralık'ta Peyote'de ÇGS ile bir konserimiz var. Şimdilik bu kadar.

 

http://www.myspace.com/chopsticksuicide