






Gezi olaylarının ilk gününden itibaren ismi sıkça zikredilen, bazen gençleri kışkırtmakla itham edilen ve hatta kimi zaman hedef de gösterilen "sanatçılar"dan biri olan, son derece aktif kullandığı Twitter’da kibarlığından, sabrından ve özverisinden her şeye rağmen bir an olsun ödün vermeyen, Oyuncular Sendikası Genel Sekreteri ve pek sevdiğimiz oyuncu Şebnem Sönmez’e, mayıs sonundan bu yana yaşadığımız günleri, süreç hakkındaki düşüncelerini ve hayatında nelerin değiştini sorduk…
Son bir aydır olup bitenleri nasıl yorumluyorsun / bu olaylardaki konumunu nasıl betimlersin?
Galiba ilk günden itibaren 23 gün boyunca şaşkınlıktan daha büyük bir duygu yaşamadım. İnsanların birdenbire bir arada oluşuna, 3 büyük takımın 1 koca takım oluşuna, hiç tanışmayanların hemencecik birbirini kollayışına, bir anda bütün ülkeye sirayet eden direniş ruhuna, Gezi Park'ının son yıllardaki terk edilmişliğinin çapulcular sayesinde cennet bahçesine dönüşüne, mülkî amirin her dediğinin tersini hemen yapmasına, başbakanın Afrika gezisi dönüşündeki tarihe geçecek havaalanı konuşmasında ülkeyi tam olarak ikiye bölüşüne, sanatçılar heyetinin toplantılardan sonra dillerinin tutulmasına, mizahın korku duvarının aşılmasıyla pıtrak gibi doğuşuna ve daha neler nelere çok şaşırdım! Konumumu ben belirleyemedim maalesef! Gazın geldiği yönün tersine doğruydu genel olarak ama gaz gelene kadar tam olarak ortadaydım! Neyin ortasında olduğum sorulmasın, çünkü bunu 1-2 sene sonra ancak kavrayabilirim.
Twitter'ın Gezi Parkı'yla başlayan mücadeledeki yerinden biraz bahseder misin? Senin Twitter'la ilişkin nasıl?
Twitter cankurtaran oldu! Tabiî önce… Hemen paylaşabildiğimiz durumlarla can kurtarabildik, insanları yönlendirerek koruyabildik, tanışmadığımız ama hemen kabullendiğimiz yepyeni insanlarla Gezi'deki her toplantıyı çoğaltabildik mesela. Sonra da şöyle oldu; yepyeni yumurta hesaplar açıldı, tehditler ve saldırılar başladı, hedef göstermeler olduğu anda troller, yumurtalar kuluçkadan aniden çıktılar ve spam avları hepimizi küçük birer balıkçı yaptı. Twitter’ı Gezi'ye kadar hep sosyal meseleler ve insan hakları ya da sendika haberleri vermek için kimi zaman kampanyalar da düzenlediğim bir araç olarak kullanırdım. Gezi Direnişi'nde beni hiç sevmeyen ve hattâ nefret eden 150 bin takipçim oldu. Çok güzel oldu, çok da iyi güzel oldu.
Bütün bu süreç boyunca medyanın sessizliği sence ne söyledi? Örneğin sen bu güvensizlikle nasıl mücadele etmeyi planlıyorsun?
Medya sessiz değildi, yanılıyorsunuz! Medya penguen sesleri ile çınlıyor, sabah programlarıyla göbek atıyor, dizilerle kâh gülüp kahkahalar, kâh ağlayıp hıçkırıklar atıyor; attırıyordu. Ne zaman ki basına karşı protesto eylemi yapıldı, birdenbire ne görelim! Meğer Taksim'in göbeğinde insanlara şiddet uygulanıyormuş! Medyaya güvenim tam! Ne zaman ne yapacağını hepimiz iyi bellediğimiz için "Artık basın da biziz!" dedik ve kendi çapulcu medyamızı yarattık. Var olsun live&ustream !
Direniş sayesinde tanıştığın, fark ettiğin, öğrendiğin ya da fikrinin 180 derece değiştiği kişi ya da gruplar oldu mu?
Direniş sayesinde 180 derece döndüğüm hiçbir şey olmadı. Sadece duyarlı olduğunu sezdiğim ama toplumsal hiçbir gösteri/eylem vs. de hiç göremediğim kesimler beklemediğim kadar candan ve coşkuluydular.
Tüm bu süreç boyunca sana göre en yaratıcı eylem, durum, olay, slogan ya da duvar yazıları hangileriydi?
En yaratıcı slogan: Kahrolsun BaĞzı şeyler + You scared! Arınç you?
En sevdiğim protesto: Duran Adam
En şahane video: Bulutlar arkasında hiçbir şeyi görmediğimiz, önde bir kişinin "Biber Gazı Oley!"diye dans edip amigoluk yaptığı video
En şahane kitle: çArşı