






Direniş boyunca sosyal medyayla olduğu kadar yabancı medyayla da haşır neşir olduk. 'Hanım şu Norveç Televizyonu'nu aç da memlekette neler oluyor bakalım' esprisini ortaya çıkaran, ana akım Türk medyasının malum tutumu sonrasında birçok farklı yabancı kanalın canlı yayınlarını, haberlerini takip eder olduk. Olaylar süresince Taksim'de, Gezi Parkı'nda olan üç gazeteciye sorularımızı yönelttik. Vice'ın tüylerimizi diken diken eden belgesel haberi 'Istanbul Rising'i hazırlayan Milene Larsson, aslında bir müzisyen olan Ficko-Magazin yazarı form ve Almanya'da yayın yapan günlük gazete Die Tageszeitung'dan Felix Dachsel İstanbul'da yaşadıklarını, gözlerine çarpanları, bundan sonrasında neler beklediklerini anlattı.
Milene Larsson (VICE)
Direnişin en hareketli günlerinde İstanbul'da olan ve protestoların göbeğinde geçirdiği günleri 'Istanbul Rising' adlı 18 dakikalık belgesel haberiyle anlatan Milene Larsson, 'doğru zamanda doğru yerde olup' olaylara tanık olduğu için kendini çok şanslı hissediyor.
Türkiye'yi ya da politikasını protestolardan önce de takip ediyor muydun? Bu gelişmeler seni şaşırttı mı?
Kürt sorununu biliyordum ve biraz da Londra'daki Türk arkadaşlarım sayesinde Erdoğan'ın yarattığı hayal kırıklığını biliyordum. Ama protestolar başladıktan sonra İstanbul'a gelmek benim için Türkiye'nin politikasına giriş için hızlandırılmış bir kurs oldu.
Bu protestoları hakkında haber yapmak için İstanbul'a gelmeye karar verdiğin andan bahsedebilir misin biraz? Buraya gelmeden önce ne görmeyi bekliyordun?
Aslında Türkiye'ye, burada sürgünde olan İranlı muhalifler hakkında bir film yapmak üzere gelmiştim. Uçağımız buraya inene ve ben telefonumu açana kadar protestolardan haberim yoktu.
Türkiye'deki ana akım medyanın olaylara karşı olan tutumunu nasıl değerlendiriyorsun? Kendi ülkenin medyasında buna benzer bir şeye tanıklık etmiş miydin?
İlk akşamımızda İstiklal'de polisten saklanırken girdiğimiz bir barın üst katında birisi televizyonda kanalları değiştirirken on binlerce insanın içinde olduğu bu şiddet dolu çarpışmayı hiçbir kanalda görememek büyük bir şok oldu. Bu olay o kadar büyüktü ki, örneğin İngiltere'de böyle bir şey olsa tüm kanallar canlı yayınla olan biteni gösterirdi. Baskıcı rejimler için medyayı kontrol etmek ortak bir taktiktir. Örneğin Çin'de Tianmen Meydanı'nı google'da ararsanız, Avrupa'da aradığınızdan farklı sonuçlara ulaşırsınız. Çünkü Çin, katliamdan dolayı birtakım düzenlemeler yaptı ve sanki bu olaylar hiç yaşanmamış gibi davrandı.
Başbakanımız yabancı medyayı 'yalan haber' yapmakla suçladı. Sen bu iddiayla ilgili ne düşünüyorsun?
Ben hiç şaşırmadım.
Senin için protestolardan en akılda kalıcı an hangisiydi?
Çok fazla duygusal an vardı. O barda üst katta saklanırken polisin sivillerin üstüne biber gazı atışını asla unutmayacağım. Bir diğer unutulmaz an da; Taksim meydanına ilk geldiğimde buldozer ve kepçelerin parkı yerle bir etmek üzere gönderildiğini duymuştum, ama sonrasında yok edilenler o araçlar oldular. Benim için bu insanların gücünü çok güzel gösteren bir analoji.
Protestoları epey detaylı bir şekilde inceledin ve belki de yüzlerce protestocuyla tanıştın. Düşüncelerini merak ediyorum, orada gördüğün insanları tanımlayabilir misin?
Normalde yan yana durmayacak olan bir sürü farklı insan oradaydı. Ve bu insanların oraya basit bir şekilde Erdoğan'a bu savaşı demokratik olmayan ve şiddet içeren yöntemlerle kazanamayacağını göstermek üzere gelmiş olmalarını görmek çok güzeldi.
Şimdilerde de burada olan biteni yakından takip ettiğini biliyorum. Istanbul Rising'i bitirdikten sonraolan gelişmeler hakkında ne düşünüyorsun?
Duyduğum en ilham verici şey bir protestocunun Facebook'tan attığı bir mesajda yazıyordu. Söylediğine göre Türkiye'nin her yerindeki parklarda insanlar buluşuyor ve tartışarak Türkiye'yi daha demokratik bir hale getirmenin yollarını bulmaya çalışıyormuş. Bu insanlar bir sivil toplum oluşumu yaratma sorumluluğunu üstlenerek baskıcı hükümete demokratik olmayan harektlerinden kurtulmayı daha zor hale getirebilirler.
Bundan sonrası için ne düşünüyorsun? Türkiye'de yakın gelecekte ne gibi değişiklikler bekliyorsun? Ya da herhangi bir değişiklik bekliyor musun?
Kesin bir şey söyleyemem. Orada tanıştığım insanlar Erdoğan'a karşı durmak konusunda çok kararlılardı ve eğer herhangi bir şey giderek daha da büyüyüp Erdoğan'ı kendi gündemi yerine ülkesinin insanlarını temsil etmesi gerektiği gerçeğini dinlemeye ve buna saygı duymaya zorlamazsa, bu kesinlikle hemen bitecek bir şey gibi gözükmüyor.
Bu protestolar bildiğin gibi bir hayli sıradışı ve herkes için çok anlamlıydı. Yabancı bir gazeteci olarak bunları deneyimlemek nasıl hissettiriyor?
Bu gerçekten çok özel bir deneyimdi ve doğru zamanda orada olduğum için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. Havada kesinlikle çok özel bir hissiyat vardı ve herkes içten gelerek oradaydı. Yaşananların önceden 'normal' olarak kabul edilmiş birçok şeyi sonsuza dek değiştireceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Artık bardağı taşıran son damla gelmişti ve harekete geçme zamanıydı, her ne yolla olursa olsun. Ve sonrasında bu organik bir şekilde daha fazla adalet ve çoğunluk sağlayacak bir halk hareketine dönüştü.
form (Ficko-Magazin)
Aslında Alman bir müzisyen olan form, olaylardan başladıktan sonra İstanbul'a gelmiş ve Gezi Parkı ve Taksim Meydanı'ndan Ficko-Magazin için günlük haberler yayınlamış. Çektiği video'lar ve yaptığı ses kayıtlarıyla direnişi belgeleyen form, şimdilerde devam eden konserlerinde 'Sık bakalım, sık bakalım' diye bağırmaya devam ediyor.
Bize biraz İstanbul'da protestolar esnasında tanıştığın insanlardan bahsedebilir misin?
Kulağa biraz klişe geldiğini biliyorum ama Türkiye'de ya da Dünya'da bulabileceğiniz her türlü insanla tanıştım. Önüme ilk çıkanlardan biri LGBT çadırı oldu, onlarla konuştum. Çapul.tv'den insanlarla tanıştım. Kendi çadırlarında duran daha genç insanlarla, müdahaleden dakikalar önce barikatlarda duran bir yaşlı adamla, bir gaz maskesiyle bana yardım eden ve beni devasa polis müdahalesinden kurtaran yarı Türk yarı Ermeni adamla konuştum. Çadırlarıyla desteğe gelen annelerle, bir Kürt baba - kızla konuştum. Antikapitalist Müslümanlar'ın çadırında Almanya'da yaşayan bir Alevi'yle konuştum. Aslında bu park gerçek anlamda bir cennet gibiydi. Tanıştığım herkes yardımseverdi ve herkeste karşı konulamaz bir hissiyat vardı. Konuştuğum herkes, bu hareket sonucunda ulaşılması hedeflenen 'basit' amaçlar belirlemişti: Gerçek demokrasi, herkes için insan hakları, ifade özgürlüğü, polis şiddetinin araştırılması, yolsuzlukların sonlanması, vb. Futbol taraftarlarıyla, dakikalar içinde edindiğim yeni arkadaşlarımla konuştum. Sadece piyano çalan adamın olduğu görüntüler bile protestoların haklılığını ortaya çıkarmak için yeterli. Bu protestoları kesinlikle mizahi, haklı olarak kızgın ama yine de yapıcı ve her şeyden önce hiçbir yerde görmediğim kuvvetli bir dayanışmayı göstermiş olmasıyla özetleyebilirim.
Buradan haberler yaparken yaşadığın en zorlayıcı an hangisiydi?
Şans eseri 15 Haziran Cumartesi günü polis saldırıya başladığı sırada ben tam olarak parkın girişindeydim. Böylesine barışçıl bir gösteriye karşı biber gazı ve kimyasallarla karıştırılmış tazyikli sularla yapılan zalim bir saldırının bir benzerine hiçbir zaman tanık olmamıştım. Bunun orada önce yapılanlarla ya da Türkiye'nin başka şehirlerindeki polis şiddetine kıyasla çok büyük olmadığını da biliyorum. Tüm bu olanları görüntülemek için buraya gelmiş olduğum için çekim yapmaya devam ettim ama sessiz kalmak biraz zorlayıcıydı. Ama tahminimce bu, evlerinde her şeyden habersiz benim polis şiddetiyle ilgili yazdığım tweet'leri okuyan annem ya da arkadaşlarımın yaşadığı gerginliğe kıyasla daha kolaydı. Ne kadar gaz solumuş ya da içine kimyasal katılmış suyla ıslanmış olsam, polisi sokakta silahlarıyla görmüş olsam da her boşlukta 'Sık Bakalım'ı söylemeye devam ediyorduk. Bu şarkıya bayılıyorum, konserlerimde de söylemeye devam edeceğim.
Senin için bu sivil hareketin karakteristik özellikleri neler?
Kalp ve beyin, o kadar. Artık korku yok, vaz geçmek yok. Ve eğer gerçekten o kadar komik olmasa, mizahın mükemmel tutumu karşısında ağlayabilirdim. Tenis kıyafeti ve gaz maskesiyle gelen bir adam gaz bombalarını raketiyle geri gönderiyordu, her yerde komik sloganlar atılıyordu. Öfkeli Erdoğan'a karşı bundan daha iyi bir tavır düşünemiyorum.
Aklında buradaki protestolardan hangi görüntü kaldı? Bize onu tanımlayabilir misin?
'Tayyip - Connecting People'. Bu da önceden internette gördüğüm başka bir komik slogan. Onbinlerce yeni arkadaşımla birlikte Taksim meydanı'na çıkmaya çalışırken şarkı söylüyor, bağırıyor ve zıplıyorduk. Bu sırada insanlar bize çiçekler atmaya başladılar, tencereleriyle slogana eşlik ettiler. Ama temelinde benim için özel olan o görüntü değil; o hissiyat. Herkesin tek bir amaç için ayakta duruyor olmasının hissi.
Şehirde düzenlenen forumlara katıldın mı?
Evet, oradaki son gecemde Abbasağa Parkı'na gittim. Oradaki insanlarla 20 dakika kadar durdum ve sonunda benim söylediklerimi çevirebilecek bir kız bulabildim, çünkü ben de konuşmak istiyordum. Günler öncesinde olduğu gibi, durum epey barışçıl ve mizahiydi, herkes içten bir şekilde foruma katılıyordu. Sadece ses olarak neredeyse iki saatlik bir konuşma kaydettim. Sanırım bu o kadar tehlikeli değil çünkü kimlikleri anlaşılmıyor, bu kayıtları isteyen birisi varsa paylaşabilirim. Benim konuşmam oradaki son günümün bir özeti niteliğindeydi. Ve de güzel bir son. Gezi Parkı'nın arkasındaki fikir şiddetle yok edilemez, bu çok güzel bir şekilde ifade edildi ve duyduğuma göre şimdi tüm Türkiye'de bu tür forumlar düzenleniyormuş. Bu hareketin ne kadar demokratik olduğunu gösteren bir kanıt daha!
Felix Dachsel (Taz / Die Tageszeitung)
Almanya'da yayınlanan günlük bir gazete olan Die Tageszeitung'dan Felix Dachsel, protestoların ilk gününden itibaren İstanbul'da olan yabancı gazetecilerden biri. Türkiye'ye ve siyasetine önceden de aşina olan Dachsel, özellikle herkes arasında bir anda kurulan dayanışmadan fazlasıyla etkilenmiş.
Önceden Türkiye'yi ve politikasını takip ediyor muydun? Bu gelişmeler senin için şaşırtıcı oldu mu?
Evet, Türkiye politikasını İslam Bilimi -odak noktası Türkiye olacak bir biçimde - okumaya başladığım 2007 yılından beri takip ediyorum. 2008 yılında İstanbul'da bir dil kursuna katıldım, İstanbul'da arkadaşlarım var. Protestoların sürati ve yoğunluğuyla ilgili çok şaşırdım. Bununla birlikte önceden de bu tür bir depresyon fark ediyordum.
Almanya'daki insanların bu protestolarla ilgili tepkisi nasıl oldu?
İki ülke arasında yakın bir bağ var ve bu sadece milyonlarca Türk vatandaşı orada yaşıyor olduğu için değil. Bu, buradaki insanların Türkiye'de olan bitenle bu kadar ilgili olmasının ardındaki iki sebepten biri. Genel olarak, insanlar kendilerini protestocularla bir dayanışma içinde hissetti ve Türk polisinin ne kadar acımasız olduğu karşısında sarsıldılar.
Peki senin için protestolardan en akılda kalıcı an hangisiydi?
Bir tarafta bu tehlikeli durumlarda dostane ve yardımsever İstanbullular arasındaki dayanışma var. Lüks otellerin biraz biber gazı soluduktan sonra odalarında dinlenmemi sağlamaları ve gaz maskesi takarken bile gülümsemeleri… Buna hayranlık duyuyorum.
Diğer tarafta da unutamadığım başka bir an var: Taksim Meydanı'nda Çarşı grubunun arasında duruyorum, hemen yanımızda polisler sıralı olarak bekliyorlardı. Bir anda polis hiçbir uyarı yapmadan kalabalığa ateş açtı. Herkes kaçıyordu, bağırıyordu, ağlıyordu, kusuyordu. Gökyüzü, biber gazı yüzünden simsiyah olmuştu. Orada biraz paniklemiştim.
Türkiye'deki direniş hareketinin ardından Brezilya ve Bulgaristan gibi ülkelerde de benzer haberler almaya başladık. Bu protestolar arasında ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Bence her ülke birbirinden ayrı ama Türkiye kesinlikle özel. Bunun sebebi de Kemalizm ve İslam arasındaki eşsiz çelişki. Ama ülkeler arasında kıyaslayabileceğiniz şey protestolarda kullanılan dil ve iletişim. Geleneksel medya önemini kaybediyor ve sosyal medya giderek çok daha önemli hale geliyor. Ayrıca bu protestoların evrensel bir boyutu da var, hepsi birbirlerini destekliyorlar, birbirlerine atıfta bulunuyorlar.
Bu tür protestolara aşina mısın? Türkiye'deki protestolarda gözlemlediğin karakteristik detaylar neler?
Almanya'da,İtalya'da ve Fransa'da ırkçılığa, nükleer güçlere, savaşa karşı birçok protestoya tanıklık ettim. Polisle de birçok deneyimim oldu ama hiçbir zaman İstanbul'daki kadar şiddet kullanan bir polis görmedim. Buna rağmen İstanbul'daki hareket sakin, akıllı ve dostane kalmayı başardı, hala kendi mizahını koruyor. Bu eşsiz bir şey. Türkiye'deki insanlar bundan sonra ne yapmalı? Sadece durup, demokrasiyi korumalı -ve bununla birlikte kendileriyle ne kadar gurur duymaları gerektiğini bilmeliler.