FESTİVAL BİLETLERİNİ PARKLARLA TAKAS ETTİK
Haziran sayımız Gezi Parkı’na gitmek üzere arkamızda bıraktığımız bir sayıydı. Bu ise haziran boyunca yaşadıklarımız ve yaşadıklarınıza adanmış, içinde klasik anlamda müzik, sinema, vs. bölümlerini bulamayacağınız, eylül ayına kadar sizi idare etmesi gereken, iki aylık bir sayı..
Çok acayip bir ay geçirdik, geçiriyoruz da. Sahi tam olarak ne oldu? Ne oluyor? Ne olduğu belli, omuzlarımızda çok büyük bir yük var hepimizin... Çok fazla şeyin, çok uzun zamandır yanlış gittiği bir ülkenin yükü. Sadece son 10 yılla sınırlı olmayan, bizim dergi ekibinin dünyaya gözlerini açmasından öncedir süregelen bir yük bu. Buna bir de Ortadoğu’nun ve Dünya’nın da yükünü eklediniz mi... Çözmesi Gezi olaylarıyla sokağa çıkanlara mı kaldı? Kim bilir, belki kalmıştır, belki kalmamıştır ama bir yerlerden başlamak lâzım. Zira gönüller değişmeden barış bağları kurulmuyor.
Geçtiğimiz ay insan doğasının en saf ve en karanlık yansımalarını gördük. Hükümetin her açıklamasıyla irkildik, ölen her canla içimizden bir parça koptu, yıkabileceğimiz tabuları fark ettikçe gaza geldik, örgütlenmenin aşk olduğunu öğrendik, ırkçı ve faşist söylemleri duydukça midemiz bulandı, Usta Yoda’ya bir kez daha hak verdik ve karanlığa teslim olmamaya ant içtik, ana akım medyanın bitişini ilan ettik, “yağmacı”, “terörist”, “bölücü” diye etiketlendik ve doğru ve güzel olduğuna inandıklarımızı paylaştık. Paylaşmaya da devam ediyoruz. Bu sayıda dergide yapmayı en çok sevdiğimiz şeyi yapıp mümkün olduğunca çok sese yer veriyoruz. Gezi süresince yazdıklarıyla, çektikleriyle, yaptıklarıyla öne çıkan, öne çıkmasa da önemli rol oynayan, fikrine, emeğine, işlerine önem verdiğimiz kişilere söz veriyoruz bu sayı. İllüstratörler de Gezi’ye dair enfes işleriyle bizi bizden aldılar. Biraz da geç çıkıyoruz, ama o kadarı da olsun.
Müziğin dibine vurduğumuz hayatımızın yazı olacaktı; festivalden festivale koşarken ergen özlemlerle yaz sevdalarına tutulacaktık. Onun yerine sokak aralarında topuklarımız popolarımızı dövdü ve gönlümüzü başka güzelliklere kaptırdık. Nitekim gerçekten de hayatımızın yazı oldu. Hangimizin ne kadar umurunda oldu ki iptal olan festivaller? Konser biletlerimizi parklarla takas ettik.
Hangi noktada olduğumuzu kestirmek zor ama devam eden forumlar, haklarımız için yapılan her yürüyüş, her yaratıcı protesto ileri doğru bir adım. İleride birbirimize ve kendimize attığımız için teşekkür edeceğimiz adımlar.
Bu yazıyı bitirirken kayıtlara 31 Mayıs olarak geçen “fitil” gecesinden bir gece öncesine dönelim. O gece parkta 5 bin kadar insan vardı ve konuşma yapanlar, dinleyen herkesin hem fikir olduğu, ilerleyen günlerde de yankılanarak büyüyen şu sözleri üstüne basa basa dile getiriyordu: Bedenime dokunma, ağaçlarıma dokunma, ormanıma dokunma, suyuma dokunma, mahalleme dokunma, köyüme dokunma, şehrime dokunma, başörtüme dokunma, içkime dokunma, özgürlüğüme dokunma! Meramımız budur.