1. Giriş
Gezi Direnişi ile birlikte çakralarımızı açan o enerjinin en faydalı etkilerinden biri Batı Yakası’nın necip Türk medyasıyla tanışması oldu. Bu tanışma halk yol, su, elektrik olarak dönerken yıllardır cesaret, özgürlük, objektiflik, güvenilirlik diye bık bıklananlara öfke, itibar lekelenmesi ve boykot olarak geri döndü. Şapka düştü kel göründü! Mis gibi oldu, çok güzel oldu... Oh canımıza değdi!
Yaygın medya (diğer kullanım şekilleri için bkz: boyalı basın ya da yandaş medya) itibar, irtifa ve istikbal kaybederken şahlanan alternatif medya idi. Mantar gibi açılan bloglar, akıllı telefonlar yardımıyla yapılan canlı yayınlar, olay yerinden bildiren fotoğraflar, Gezi Parkı’ndan yayına başlayan Çapul TV ve radyosu, yine parkta yayımlanan Gezi Postası isimli gazete, Facebook ve tabiî ki Başbakan’ın “belalısı” Twitter... Taksim’de polis saldırısı başladığında haber kanallarımız belgesel ve yemek programları gösterirken sansürü delmeye ve olan biteni başka insanlarla buluşturmak konusunda üstüne düşeni fazlasıyla yerine getirdiler.
Sokaktakiler direnişin verdiği enerjinin dayanılmaz hafifliği ile içlerinde saklı tuttukları yaratıcılığı da ortaya dökme fırsatı buldular. Şehirlerin duvarları herkesin sesini, sözünü paylaştığı platformlara dönerken tweetlerden, statülerden, fotoğraflardan da yaratıcılık fışkırıyordu.
2. Gelişme
Hepimiz için öğretici olan direniş günlerinde sosyal medya doğru bilgiye ulaşma kaynağımız oldu. Ancak direnişe destek verenler kadar hükümeti destekleyenlerin de kullandığı bu alanlar hızlıca dezenformasyon için kullanıldı, bilgi kirliğine yol açıldı ve direnişe destek verenler taciz ve tehdit edildi. Örneğin direnişin 3. günü Twitter’da çok sayıda “yumurta” belirdi ve bu yumurtalı hesaplardan ne hikmetse hep benzer cümleler (cümle demem, kibarlığımdan) ve çoğunluğu polis pususu olan ya da sokaktaki insanları kandırmaya yönelik bilgilerdi. Bu hesaplardan bilinçli bir şekilde yayılan adreslerin birçoğunda direnişçileri polisler ya da eli sopalı siviller bekliyordu.
Bilgiyi kontrol etmenin neredeyse imkânsız olduğu bir hızla gelişen olaylar sırasında insanların can güvenliklerini tehlikeye atmamak, yardıma ihtiyacı olanlara gereken malzemeleri ve ilgili kişileri yönlendirmek derken yaşlanan DEV bir nesil var. O sabileri düşünüp “Bundan sonrasına dair bilgisayar başındakileri ve sokaklarda olanların işini nasıl kolaylaştırabiliriz? Bilgiyi nasıl en sağlıklı bir biçimde yayabiliriz?” diye soranlar için bir kılavuz hazırladım. Niyet ettim direnişin rızası üçün, civcivli günlerde hızlıca hazırladığım bu kılavuz bundan sonraki süreçte ihtiyaç anında kırılacak pencere olmasına... Madde madde gidelim...
- Tanımadığınız insanların verdikleri bilgileri paylaşmayın.
- Direnişle birlikte hayatımıza giren “teyitli bilgi” en ciddî konulardan biri. Şayet olanağınız varsa size ulaşan bilgiyi telefon ya da eş dost yardımıyla teyit ettirin.
- Bilgiyi paylaşmadan tarih ve saatini kontrol edin. Bir saat öncesinin bilgisi bile olsa geçerliliğinden emin değilseniz dolaşıma sokmayın. -miş’li -mış-lı bilgilerden uzak durun. Paylaştığınız bilginin saatini ve yerini belirtmeyi unutmayın. Örnek: Tarih +Saat + Şehir/Mahalle
- Telefon ve açık adres paylaşmayın. Bu numaraların kötü niyetli kişiler tarafından aranıp rahatsız edileceğini ya da adreslerde bulunanları riske atmayın. Yardım etmek isteyen kişileri riske atmayın. Hayırdan şer doğurmayın.
- Fotoğraf paylaşırken insanların yüzlerinin seçilmediğinden/belli olmadığından emin olun. Daha sonra bu insanların başını ağrıtacak fotoları paylaşmaktan imtina edin.
- Takipçisi çok olan ve direnişe destek veren ünlüler adına açılan ve kısa sürede çok sayıda kişi tarafından takip edilen sahte ünlü hesaplarına itibar etmeyin, bu hesapları bloklayın. Ara sıra takip ettiğiniz insanları kontrol edin ve tanımadığınız isimleri silin.
- Twitter TT listesi ve hashtag kullanımında elden geldiğince tek bir etiketi dolaşımda tutun.
- Provoke etme amaçlı açılmış hesaplardan gelen küfürlü, hakaretli mesajlara cevap vermeyin, spam bildirin. Elinizi korkak alıştırmayın! Basın spam’i! Basın spam’i!
3. Sonuç
Direnişin ilk gününden bu yana Habertürk, CNN Türk, NTV gibi haber kanallarının, bu kanalların ait oldukları gruplara ait yayınların, mekânların ve firmaların boykot edilmesi yönünde çağrılar yapılıyor. Yiğit the Jöle Bulut’un ve akabinde direnişi karalamak için ekonomimize göz diktiler aney diye ağlayan iktidar partisinin hâline bakınca boykotun ne kadar da gerekli olduğu muhakkak. Siz de işe bu kanalları izlemeyerek, bu gruplara ait gazeteleri ve okumayarak başlayabilirsiniz. İktidarın basın merkezi gibi çalışan bu kurumları takip ederek hiçbir şey öğrenemeyeceğimizi geçtiğimiz 1 ayda pratik etmişken en doğru yol yine sosyal medya ve alternatif yayınlar.
Çok sayıda bağımsız haber sitesi ve blog var. Her gün yenileri de ekleniyor. Twitter, Facebook gibi ağlar yaygın medyadan daha iyi çalışıyor ve “sahibinin sesi” dışında da seslere ulaşabileceğiniz alanlar. Bunların hiçbiri sizi kesmiyorsa bir blog açıp mahallenizde olanları, gözlemlerinizi insanlarla paylaşabilirsiniz. Evet, yapabilirsiniz... Çünkü artık hepimiz biliyoruz ki vatandaş gazeteciliği hâlihazırdaki medyadan daha iyi çalışıyor ve daha güvenli. Kaldı ki yaygın medya ne ayol!