Bantmag

HAKAN VE EKİN, “MÜZİK VE ŞEHİR” PANELİNE KENDİLERİNİ DAVET ETMEMİŞ OLMALARINI İÇERLİYOR VE BURADA BİR PANEL YAPMAYA KARAR VERİYOR. AMA HESABA KATMADIKLARI BAZI ŞEYLER VAR…

 

Hakan: Ekin ya, panel organize etmeyi özlemişiz. Hatırlasana 2006 yazını.

Ekin: Hiç unutamıyorum ki… Darphane'de dört günlük bir bağımsız medya konferansı maratonu.

H: Onlarca dergi ve editörleri… Özel konuşmacılar…

E: Hala o etkinliği nasıl yaptık, nasıl o kadar kişiyi getirdik, eğledik, düşünüp dalıyorum. Nedense panel ortamı çok sık yakalayamıyoruz burada, yani müzik üzerine demek istiyorum. Sinema ve diğer sanat dallarında çok daha sık böyle kapsamlı etkinlikler oluyor

H: Evet müzik özelinde biraz kısır maalesef panel, konuşma, atölye durumları ama işte bu sefer bunu biraz kıracağız gibi.

E: Evet bu yaz müzik üzerine bir dolu panel ve atölye yapıyoruz!

H: Mayıs-Haziran ve Temmuz aylarında konser olmayan müzik etkinlikleri yapacak olmak heyecanlı. 20 Mayıs'ta ilk panelimiz var.

E: "Müzik ve Şehir" paneli. Pera Müzesi’nde.

H: Okuyanlarımız için hızla bir sayalım kimler geliyor.

E: Seattle adına Steve Gullick, Londra adına ATP Festivalleri kurucuları, Manchester adına sevgili John Robb, Reykjavik adına Iceland Airwaves festivalini düzenleyen Grimur Atlasson ve İstanbul adına Ahmet Uluğ. Epey heyecanlıyım.

H: Ben de!

E: Şehir ve müzik arasında geçmişten günümüze bağlardan bahsedecekler bize…

H: Bu arada fark ettim ki panelde sen ve ben yokuz. Biraz moral bozucu bir durum kendimizi davet ememiş olmamız.

E: Evet, benim de çok canım sıkkın.

H: Dolayısıyla madem panele kendimiz tarafından davet edilmedik, biz de kendi panelimizi burdan yapalım diyorum.

E: Aynen Hakancım, gel biz burada gevezelik yapalım.

H: Eeee… Peki… Nasıl olacak? Nerden başlasak? Moderatör de yok.

E: Biz modere edeceğiz sanırım. Öhöm. Geçmişte birçok müziğin ortaya çıkması nerede olunduğuyla birebir alâkalı, farklı şehirler kendi farklı sahnelerini oluşturmuş. Müzik tarihine adını altın harflerle kazımış şehirler var ve bu şehirlerle anılan belli müzikler.

H: Evet, ve bunun, her şehir özelinde kendine has sebepleri, koşulları var. Detroit'in çökmüşlüğü olmasa mesela… Seattle'ın umutsuz ve işsiz gençleri olmasa…

E: Manchester korkunç gri renkte bir sanayi şehri olmasa..

H: Reykjavik'in izole ama dünyaya açılmak isteyen inanılmaz bir dayanışma içerisindeki ortamı olmasa

E: Evet orada o kadar yalnız ve ayrıksılar ki, birbirlerine deli gibi kenetlenmişler. Tabii asıl ilginç olan bugüne uyarlamak bu durumu bence. Bizim de tanık olduğumuz değişimlere. Şehirler ve müziklerin değişimi.

H: Yakın geçmişte ya da günümüzde sahnesiyle öne çıkan şehirlere bakalım mesela. Amerika'da aklıma bir şehir olmasa da, Brooklyn geliyor. 10 yıl evvel Brooklyn diye bir olay yoktu.

E: Brooklyn'de bir süredir güncel bir ortam var evet.

H: Şimdi meşhur olmak için gruplar New York'a değil Brooklyn'e gidiyor.

E: Giden de dönmek istemiyor.

H: Mesela bir süre evvel Angola'dan çıkma Kuduro müziği vardı. O da etkisini kaybetti gerçi ama.

E: Ben onu kaçırmışım… Londra’nın Dubstep'le anıldığı bir dönemden geçtiğini söyleyebiliriz.

H: Bir ara da mesela burada Kadıköy vurgusu vardı. Brooklyn vurgusuna öykünen.

E: Evet, iyi dedin.

H: Ama baya suni bir tespitti o. Zira kendine has bir tınısı yok. Öyle bir ortam da yok. Sadece aynı mahalleyi paylaşayan sayıca fazla müzisyenin bir arada olmasından kaynaklanan bir algı vardı.

E: Evet, yani Kadıköy'deki ortam bana ezelden beri çok kopuk gelmiştir aslında.

H: He ya…

E: Burası sadece son yıllarda iyice rağbet edilen bir yer haline geldi, durum bu. Mahalle canlandı, gençlik burada atıyor, ama o kadar.

H: Gençlik biraz fazla burada atıyor. Saat 22:00’de Tekellerin kapatılmasına yol açacak kadar…

E: Evet, ilk duyulduğunda "Saçmalama lan, olur mu öyle şey" denen uygulama gayet sıkı uygulanmakta.

H: Tabii canım eve elimiz boş dönüyoruz artık.

E: Evet, eve dönerken köşeden bira alma ritüeli Moda'da tarih oldu.

H: Gerçi bunların müzikle bir alakası yok ve biz konudan sapmış olabiliriz.

E: Tamam, geri dönelim…

H: Galiba artık hiçbir müzik tamamen bir şehrin sahnesine ait olacak kadar uzun süre o şehirde kalamıyor.

E: Ama bu imkansız gibi bir şey zaten.

H: Biraz kabuğunu kırdığı anda tüm dünyaya yayılıyor ve gezegenimize mal oluyor.

E: Bu kadar her şey birbirine bağlıyken normal böyle olması. Aslında, belki şu an şehirler ve insanlar yeni bir sahne yaratmak için birbirinden kopuk, çevreye bağlılar. Ama yabancı diyarlardaki müzikleri keşfetmek için hiç olmadığı kadar yoğun bir çaba var ortalıkta. O da bir başka durum. Mesela , Türkiş Funk, Acid Arap'tan sonra, Ankara havası Berlin kulüplerine gümbür gümbür geliyor Hakan, hazır ol!

H: Evet ya! Ama Ankara havası, ben sana söyleyeyim, hepsini ezer geçer. Zira bu kadar funky, kopuk ve psych ritimler olamaz. Dünya hazır olsun dediğin gibi, herkes kaşıklarını hazırlasın.

E: Aynen öyle, yıkıp geçecek resmen. Beni rahatsız eden bazı şeyler oluyor tabii ki iş oryantalizme dayanınca bu arada…

H: Ofkors.

E: Mesela Paris'te ulusal radyoda, France Inter'de Omar Souleyman'ın da konuk olduğu bir programa katıldık. Adamın menajeri meğerse her röportajdan önce "kesinlikle politik hiçbir soru sorulmayacak" gibi bir anlaşma yapıyormuş. Fakat canlı yayında Souleyman'a Suriye'deki durumla ilgili fikirlerini sordular, o da konuşmak istemedi. Haliyle. Ve sonra programcı "Neden? fikrin mi yok?" gibi bir şeye getirdi. Rahatsızlık verici bir durum tabii ki…

H: Ama işte maalesef Batı Avrupa'nın doğuya yaklaşımı hep politika üzerinden. Bir müzisyene sadece müziği, sanatı üzerinden yaklaşamıyorlar.

E: Evet abi, yapamıyorlar!

H: Mutlaka içinde bulunduğu kültürün onlarca baskıcı tarafının üretimleri ya da kişilikleri üzerinden etkisinden bahsetmek ya da o konuyu irdelemek zorunda hissediyorlar kendilerini. İranlı bir müzisyene "Sen bu güzel müziği nasıl yapıyorsun" diye sormak yerine "O ülkede bu müziği nasıl yapabiliyorsun"u sormak gibi. İlk yaklaşım hep bu.

E: Evet, değişmesi imkânsız bir kalıp resmen! Kadın müzisyenlerle ilgili olan yazılarda onların “kadın” olduğunun mutlaka cümlede geçirilmesi gibi tıpkı.

H: Bu arada, illa ki de karşısındaki insanın politikaya dair bir şey söylemesi gerektiğini düşünüyorlar.

E: Hakan bence biz bir sonraki panelimizde sağdan soldan, uzaklardan müzisyenleri toplayalım buraya ve sadece müzik üzerine konuşturalım.

H: Bence enfes fikir. O zaman bu panelimizin sonuna geldik gibi. Soru-cevap kısmına geçelim istersen. Evet sorusu olan? Yok galiba Ekin...

E: Biraz daha bekleyelim…

H: ....

E: .....

H: .....

E: .........