Bantmag

ŞEYTAN’LA FOKSTROT YAZI EMRE KARACAOĞLU
ÇOK ÜZGÜNÜM AMA HAYATA DAİR SORULARIN CEVAPLARI HİÇBİR ZAMAN KOLAY BULUNMUYOR NEDENSE…

Florence + the Machine'i çok seviyorum. 2011 yılına ait Ceremonials albümlerinden "Shake It Out" ise kişisel favorim. Daha sözlerine dikkat etmeden ilk dinleyişimde bile bestenin görkemine, şarkının muazzam düzenlemelerine ve tabiî ki Florence Welch'in sıradışı vokaline hayran kalmıştım. Ardından şarkının sözlerine dikkat etmemle de tam bir vurgundum artık. Genel olarak parça, nereye giderseniz gidin, sürekli "sırtınızda taşıdığınız", hayatınızı mutlulukla yaşamanıza engel olan eski hatıraları, pişmanlıkları, sizi duygusal olarak sömüren bencil insanları ve/veya kötü alışkanlıklarınızı "silkelenerek" ruhunuzdan/hayatınızdan atmanızı tembihleyen, bunu da "şeytan/zebani" benzetmeleriyle edebi bir şekilde sunan bir pop şarkısı. "Sırtınızda bir şeytan varken," der Welch, "dans etmek zordur." Klişeleşmiş bir tavsiye de olsa, arada bir bu sözün geçerliliğinin hatırlatılması güzeldir; hele hele böyle üstün nitelikli bir parçada yeniden kulağımıza çalınması daha da güzeldir, etkileyicidir. Duygusal yükümüz altında ezilmek zorunda olmadığımız, aslında normalde bizi sırtında taşıması gereken ama nedense "sürekli peşimizde çekiştirerek sürüklediğimiz o yaşlı atı artık bu gece gömebileceğimiz" gerçeğine uyandırır yeniden.

 

Buraya kadar her şey çok güzeldi... Ama dikkatle dinleyince şarkının sonunda garip bir şeyler olduğunu fark ettim. Son kıtadaki sözler şarkının bütünlüğüne uymuyordu: "Cenneti ararken, içimdeki şeytanı buldum / Her neyse, bana ne olacaksa olmasına izin vereceğim." Bu, büyük bir ikilemdi: Hani sırtımızda bir şeytan varken dans etmek zordu? Welch burada kendisiyle çelişiyordu. Ufak bir  araştırmayla yanılmadığımı fark ettim. Bir röportajında Welch de aynı şeye dikkat çekiyordu: "Bu şarkı, 'Silkelen, her şey iyi olacak,' diyor. Ama son kıtadaki 'Her neyse...' diyen kısım da önemli çünkü bir ara yeniden Şeytan'la dans edeceksindir ve belki de eğlenceli olacaktır. Onun çok iyi fokstrot yaptığını duydum."

 

Bununla birlikte şarkı benim için bir üst sınıfa taşınıyordu. İnsanın zayıf iradesini, girdiği çıkmazları bu kadar mütevazı ve dürüst bir şekilde ifade eden eserlerin kalbimdeki yeri hep başkadır. Tom Jones'un popüler kıldığı Lonnie Donegan parçası "I'll Never Fall in Love Again" ile Tom Waits'in "I Hope That I Don't Fall in Love With You"su, sevdiğim, başka örneklerdir. Jones, bütün şarkı boyunca, "Bir daha asla âşık olmayacağım," diye bas bas bağırırken, son mısrada, "Lütfen beni âşık etme," diye mırıldanır yavaşça. Waits ise mısralar boyunca, içki içtiği barda karşısında oturan kadına içinden, "Umarım sana âşık olmam çünkü aşk beni mutsuz ediyor," ve "Umarım sen de bana âşık olmazsın," diye iç geçirirken şarkının sonunda, daha gece bitmeden, "Sanırım sana âşık oldum," diye itiraf eder.

 

Dinleyicisini "ters köşeye yatıran" bu tarz şarkılar hayatımızı daha iyi betimliyor gibi geliyor bana. An geliyor şeytanlarımızdan bıkkınlık duyuyoruz ama sonra yine kendimizi onların kapısında buluyoruz. Kapıdan kovuyoruz, sonra da fokstrot (bir dans türü) davetlerine ayaklarımızı sürüye sürüye yine gidiyoruz. Neden böyleyiz ki? Bu ikileme bir açıklama, hayatın bu zor sorusuna bir cevap bulamıyorum.