Bantmag

RAMONMAİDEN’I ÇOĞUMUZ İNSTAGRAMDAKİ HESABINDAN TANIYORDUK. ASLINDA BİR DÖVME SANATÇISI OLAN RAMON, BİRÇOK DEĞİŞİK MEDYALAR KULLANARAK YAPTIĞI İÇİ ANLAM DOLU FİGURATİF ÇALIŞMALARIYLA DİKKATİMİZİ ÇEKMİŞTİ. İSPANYOL ASILLI NEW YORK MENŞELİ SANATÇI, KİMİ ZAMAN TAHTA BİR EL ÜZERİNE DÖVME YAPAR GİBİ AKTARIYOR İÇİNDEN GEÇENLERİ, KİMİ ZAMAN DA ESKİ BİR POSTERDEN İLHAM ALIP KENDİNE GÖRE YENİDEN ŞEKİLLENDİRİYOR ZAMANIN GERÇEKLİĞİNİ.

 

İstanbul Milk Galeri’de açtığı sergisinde kendisiyle tanışıp biraz sohbet etme fırsatı bulduktan sonra eserlerinin hikÂyelerini ve ilham kaynağını anladım. Her şey ikinci bir şansı ve hayatı hak ediyordu. Ne kadar eskimiş olursa olsun fotoğraflar ve anılar, kaybedilen her şey bir gün geri kazanılmak üzere bir yerlerde sıralarını bekliyordu. Dönüşmek her şeyin doğasında vardı. Bir şeyi yeniden kazanmak için önce tam anlamıyla kaybetmek gerekiyordu.

 

Sanatçının bu anlayışla oluşturduğu, neredeyse hipnotik denebilecek kadar çok öğe ve kavram içeren eserlerini mart ayı ortalarına kadar Galata’daki Milk Galeri’de sergilendi. Biz de bu süreçte kendisiyle iki çift laf etme şansını yakaladık.

 

İlk olarak Can’la nasıl tanıştınız?

Daha önce Can ve birkaç arkadaşı benim işlerimi satın almışlardı internet üzerinden. Barcelona’dan New York’a taşınmayı düşündüğüm sıralardı, şehre ısınma turları yapıyordum. Bir gün Williamsburg’da yürürken, yanıma İlke ve Can (Çerçi) geldi, beni tanımışlar, İspanyol posta servisi ile problem yaşamıştık paketlerini gönderirken, bizim posta servisimiz en kötüsüdür gerçekten de.  Bu sayede bana kendilerini kolaylıkla hatırlattılar ve ilerde İstanbul’da işlerimi sergilemek ister miyim diye sordular. Belki dedim, o sene bütün takvimim yapılması gereken birçok işle doluydu. Daha sonra bana Milk Galeri’den ulaştılar ve İstanbul’a davet edildim. Buraya gelmeyi ve işlerimi burada sergilemeyi çok istedim ama zamanlama açısından zorluklar yaşadım, çünkü o sırada Londra’da katılacağım bir sergi planı yapıyorduk, iptal ettim ve İstanbul’da ki sergi için hazırlanmaya başladım.

 

Peki, sen aslında bir dövme sanatçısısın, çalışmalarında da çeşitli insan figürlerinin üzerlerini dövme yaparmış gibi çiziyorsun, içlerini dışlarını… İnsan bedeni az mı geliyor anlatmak istediklerini ifade etmen için?

Tam olarak öyle değil aslında. Dövme yapmayı seviyorum, çok seviyorum hattâ… Bir hayatın içine başka bir hayat sığdırmak gibi. Ama bazı şeyler ölüyor, fotoğraflardaki insanlar, eski posterler. Bu tarz medyaların üzerine dövme yaptığım zaman sanki onlara ikinci bir şans veriyormuşum gibi hissediyorum. Sanki miladı dolmuş bir hayata gelecek vermek gibi… Zamanı katman katman görebilmek. Bu yüzden kullanacağım medyaları da genelde bitpazarlarında, unutulmuş ve istenmeyen şeylerin olduğu yerlerden alıyorum. Kimse onları istemiyor, bazı kullandığım bazı materyaller yaralı, yanmış, yırtılmış olabiliyor. Biraz üzücü aslında.

 

Peki her şey nasıl başladı?

Uzun zaman önce… Ben hiçbir zaman kendimi profesyonel bir sanatçı olarak görmedim. Dövme yapmaya başladım ama yalnız çalışmayı tercih ediyorum, etrafımda insanlar olmadan… Dövme yapmak gerçekten zorladı beni bu açıdan. Sanki “ben en iyiyim ve sen en kötüsün” diye düşünüyorlardı dövme yaptırmaya gelen insanlar, ünlüler. Saçma geldi bu dünya bana ve kendi başıma üretmeye karar verdim. Kendi stüdyomu kurdum ve her şey daha iyiye gitmeye başladı. Buna ihtiyacım vardı çünkü.

 

Yani, gerçek insanlara dövme yapmaktansa kendi hayal ürünün olan insanlara dövme yapmayı tercih ettin?

Evet, çünkü daha kolay ve tatmin edici. Eminim dövme yaparak çok daha fazla para kazanabilirim, ama çok fazla para kazanmak ilgi alanlarım arasında değil açıkçası. Yaşamak için buna ihtiyacım yok. Belki sadece seyahat etmek için biraz para gerekiyor, çünkü benim için en önemlisi bu, yeni yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak.

 

Peki bu sergiye nasıl hazırlandın?

Neredeyse bütün sergiler aynı, ama bu biraz değişik oldu. Can’dan buraya has materyaller yollamasını istedim; eski Hayat dergileri, film posterleri… Bunların üzerine çalıştım ve biten işleri geri yolladım. Her şeyi burada çerçevelettik, harika oldu ve gayet ucuz! Çok memnunum.

 

Ne kadar sürdü bu hazırlık?

Bazı işler benim özel koleksiyonumdan, ve bazıları da bu sergi için özel olarak hazırlandı. Tam olarak bilmiyorum, pek zaman mevhumum yok.

 

Stüdyonda çalışırken ne tarz müzikler dinliyorsun?

Yalnızken genelde 80’ler metal müzikleri dinliyorum. Iron Maidon, Saxon, Accept gibi gruplar.

 

Peki arkadaşlarınla eğlenirken?

Eğer etrafımdaki insanlardan aldığım enerji iyiyse, ne tarz müzik olursa olsun severek dinlerim. Bu konuda hiç zor biri değilimdir.

 

Yeni gruplardan takip ettiklerin var mı?

Genelde Hispanik grupları takip ediyorum. Mesela Sedony diye bir grup var. Onun dışında 90’lar synthpop müziklerini de seviyorum. Karanlık ambient de olabilir. Bu konuda gerçekten açık fikirliyim. Kalıplarım yoktur.

 

İstanbul’u nasıl buldun?

İkinci el eşyaların, eski eşyaların takipçisiyim. Antika çok severim.. O yüzden burada olmaktan çok zevk aldım. Geri geleceğim.