






MEMLEKETİN EN TUHAF VE ÇEKİCİ GRUPLARINDAN BİRİYLE KONUŞTUK. ART DİKTATÖR İÇİN KONSERDE MAVİ NEON IŞIKLAR VE JİMNASTİK YAPAN İNSANLAR ŞART.
Öncelikle tanımayanlar için bize Art Diktatör'ü kısaca anlatır mısınız?
Hakan: Art Diktator aslen benim 1997’den beri kullandığım sahne ismim. Bu lakabı ekstrem metalden caza kadar uzanan müzikal yolculuklar yaptığım dönemlerde, hem de değişik platformlarda yayınlanan çizimlerimde imzam olarak kullandım. 2011 ikinci yarısından itibaren de artık şu anki grubumuzun adı olarak kullanmaya devam ediyoruz. Aslen bambaşka bir grup ismi de kullanabilirdik ama hadi oturup şöyle bir grup kuralım, adı şu olsun, şu tarz müzik yapalım diye yola çıkmadığımız için ve olaylar kendiliğinden bizi sürüklediği için bu isimle devam ediyoruz. Şu anki formasyonda Art Diktator iki kişilik, elektro dark soundlu bir müzik grubudur.
Türünüzü “karanlık enerji” olarak tanımlıyorsunuz. Tam olarak nedir bu karanlık enerji?
Hakan: “Karanlık enerji”yi; elektro-endüstriyel, EBM, dark-elektro gibi müzik türlerine has karanlık öğelerle, hi-energy, Europop, rave, Italo-disko gibi müzik türlerinin öforisinin bir bileşimi gibi düşünebilirsiniz.
Adviye: Manik-depresif bir müzik. Sınırlarda geziyor diyebiliriz. Bir yandan hüngür hüngür ağlarken, bir yandan deli gibi dans eden bir adam düşünün, onun gibi...
Geçtiğimiz yıl şubat ayında ilk EP’niz Ultimo Disco Inferno’yu yayınladınız. Kısaca bahseder misiniz?
Hakan: Şubat 2012 yılında çıkardık. EP’de tamamı Türkçe sözlü toplam altı şarkı var. Bu parçalardan “Zehir” aslen hiç yayınlanmamış bir Neoplast şarkısına yapılan yeni bir düzenleme. “Kazazede” ise 124 BPM’lik temposu ile EP’deki en yavaş parça. Hepsi “dance floor friendly” (dans pisti dostu) diye tabir edebileceğimiz türden, fakat karanlık ve sert bir sunumumuz olduğundan uluslararası çevreler bizi elektro-endüstriyel klasmanına sokuyorlar. EP’yi internette aklınıza gelebilecek her türlü dijital platformlardan dinleyebilmek ve satın alabilmek mümkün. Hardcopy olarak da sınırlı sayıda kendimiz bastık. Dileyenler konserlerimizde ya da CDbaby ve Bandcamp siteleri üzerinden satın alabilirler.
Adviye: Bu arada kapaktaki çizim Hakan’a, grafik düzenleme bana ait. EP’de yer alan parçalardan “Hayvan” ve “Serseri”, İngiliz karanlık-alternatif dergileri Unscene ve Devolution Magazine’in birer sayısının toplama albümünde yer aldılar. Şimdiye kadar gayet olumlu eleştiriler aldığımızı söylemek mümkün. EP dışında son olarak Rocky Horror Picture Show filminin karanlık-alternatif tarzda müzik yapan birçok müzisyen tarafından, soundtrack’inin yeniden yorumlandığı Gothy Horror Picture Show adlı Amerika’da yayınlanan toplama albüme “Don’t Dream It, Be It!” şarkısının yorumuyla biz de katıldık. Çok mutlu olduk çünkü Rocky Horror Picture Show bizim için çok anlam ifade eden ve her yıl en az bir kere yeniden izlediğimiz bir film.
En son “Peri Kızı”nı dinledik sizden. Epey de sıradışı klipleriniz var. Kliplerinizi kim çekiyor?
Adviye: Teşekkürler. Ben çekip montajlıyorum ancak artık kamera önünde de görünmem gerektiğinden kafamdakileri uygulamam daha zor olacak. Örneğin “Peri Kızı” klibinde yardımcı başka hiç kimse yoktu ve ben kafamdaki gaz maskesiyle bir kamera önüne, bir maskeyi çıkararak kamera arkasına geçmek zorunda kaldım. Tahmin edersin pek kolay olmadı. Benim tek göründüğüm sahneleri de Hakan çekti. Aslında bu işte profesyonel olan ve stüdyo, kamera, plastik makyaj, oyunculuk vb. gibi konularda bize gönülden yardım teklif eden arkadaşlarımız var ama sadece klip çekimi için İstanbul’a gitmek (son birkaç yıldır Muğla’da yaşıyoruz) ya da o insanları buraya getirebilmek için bir bütçe ve zaman ayıramadığımdan olabilecek en minimal şekilde bu işi halletmeye çalışıyorum. Ancak bu minimalist yaklaşım içerisinde olabildiği kadar iletmek istediğimiz tüm duyguları kliplerde yansıtmaya da çalışıyorum. Yani klipler sadece şarkıları daha iyi dinletecek sıradan bir araç olmaktan öte bizim için. Yine “Peri Kızı” klibini örnek alırsak, o klipte sıradan bir müzik performans videosu öğelerine artı olarak, o dönem hissettiğimiz ve şarkı sözlerinde de bulunan yalnızlık, paranoya, küskünlük, içe dönüş gibi duyguları post-apokaliptik unsurlarla iletmeye çalıştık. Yüzümüzün, hattâ ellerimiz dâhil tenimizin hiçbir şekilde görünmemesi bilinçli bir seçimdi. Bundan sonraki kliplerimizde de sıkça “rivethead” (elektro-endüstriyelci) kültüründen unsurlar görmeniz olası.
Sahne kostümleriniz çok dikkat çekici. Kim hazırlıyor?
Hakan: Özel bir kostüm hazırlığımız yok. Ben zaten sahnede nasılsam, günlük hayatta da genelde öyle giyiniyorum. 25 yıldır dolabımda hiç mavi bir kotum ya da kareli gömleğim olmadı mesela... Ancak Türkiye’de insanlar rivethead kültürüne pek aşina olmadıkları için onlara abartılı geliyor olabilir. 1994’den itibaren bu şekilde giyiniyorum, saçımı bu şekilde kesiyorum ve bu şekilde de öleceğim. Türkiye’nin ilk rivethead’i olma ihtimalim çok yüksek. Sen de iyi bilirsin aslında bu kültürde, müzik gruplarını bir yana bırakırsak, seyircilerin bile daha ucube görünmek için birbirleriyle yarıştığı bir ortam söz konusu. O açıdan bakarsan biz sade bile kalıyoruz denebilir.
Arada sizden gelen ilginç resimlerle de karşılaşıyoruz?
Hakan: Evet; yarı soyut, bizi betimleyen füturistik, new-wave karikatürler.
Adviye: Hakan'ın çizimlerini konserlerde de gösteriyoruz. Özellikle Starboy 666 çizgi roman serileri çok ilgi çekiyor. Sahnede o çizimlerin iki yanında duruyor, kostümlerimizle bir nevi o karakterlerin vücut bulmuş hâlini yansıtıyoruz. Onların zamanında basılamaması çok yazık. Geç de olsa, fırsat bulunca –gerekirse İngilizceye çevirip– bir şekilde bir yerde yayınlatmak, bastırmak planlarımız arasında.
İleriye dönük planlarınız neler? Ufukta bir albüm planınız var mı?
Hakan: Aslında son yıllara kadar albüm mantığına hep karşı duran bir insandım. Fakat edindiğimiz bazı tecrübeler neticesinde artık üretimlerimizi gelişigüzel paylaşmama kararı aldık. Örneğin şu an elimizde kimseye dinletmediğimiz baya bir şarkı var ancak artık bunları albümden albüme yayınlamayı düşünüyoruz. Bu biraz zaman alacağından belki Ultimo Disco Inferno’daki birkaç şarkı için daha klip yayınlamamız söz konusu olabilir. İleriye dönük en büyük planımız, yerel konumdan tamamen sıyrılıp evrensel bir kanalda ilerlemek. Bunu sadece müzik alanında değil, tüm hayatımıza dair planlıyoruz. Çünkü bizim için hepsi bir bütün.
Adviye: Bunun ilk adımını da İstanbul’dan ayrılarak atmışız ama o zaman bu kadar farkında değildik. Burada televizyon ve gazetenin asla girmediği, yılın 10 ayı sokaktan insan bile geçmeyen, bazen günlerce birbirimiz dışında hiç kimseyi görüp konuşmadığımız bir ortamda yaşıyoruz. Bu sanılabileceğinin aksine insana yalnızlık değil de, şehirde ait olabileceğin çevreden daha büyük bir bütüne ait olduğunu hissettiriyor. Bu da daha bütünsel, evrensel bir şekilde düşünmeni, üretmeni sağlıyor. Daha mütevazı bir hayat tarzında değerler de giderek sadeleştiği için küçük şeylerle mutlu olmayı öğreniyorsun. Hayatındaki tüm gereksiz unsurlardan, insanlardan, eşyalardan, alışkanlıklarından tek tek kurtulmaya başardıkça daha da özgürleşiyorsun. Özgürleştikçe daha fazlasını istiyorsun. İşte biz artık bundan da fazlasını istiyoruz. Büyük bir hayalimiz var. Gerçekleştiği takdirde, zaten dünya üzerinde oldukça az insanın cesaret edebileceği bir işi, müzikle de harmanlayarak kendimize özgü bir biçimde başarmış olacağız. Ancak maddî koşullar nedeniyle şimdilik sadece hayalini kurabildiğimiz, önümüzdeki 5-7 yıl içerisinde gerçekleştirmek istediğimiz bir plan.
Sıradaki konserleriniz ne zaman? Yurtdışında konser vermeyi planlıyor musunuz?
Hakan: 13 Nisan’da Peyote’de bir konserimiz vardı. Yurtdışına gelecek olursak; daha önce Art Diktator adıyla Danimarka, Finlandiya ve son olarak Ukrayna’da çaldık. Bunun dışında şimdiden duyurabileceğimiz kesinlikte yurtiçi ya da dışı başka konser tarihimiz yok. İşler bizde çok da planlı yürümüyor.
Etkilendiğiniz isimler kimler? En çok hangi grupla çalmak isterdiniz?
Hakan: Etkilendiğimiz isimler elbette çok var ama bizde tam bir füzyon söz konusu olduğu için bu isimleri bir arada görmek insanlara saçma gelebilir. Aslında gruplardan ziyade arkadaki isimler önemlidir müzik dünyasında ama ortalama dinleyici bunu fark etmez. İşte ben de değişik müzik dönemlerde müzik endüstrisine damgasını vurmuş prodüktörler, müzisyenler hakkında olabildiğince bilgi edinmeye çalışıyorum ama bu isimler bende saklı kalsın. Bunun dışında tüm sanat disiplinlerine aslen eşit mesafede yaklaşıyoruz. Hayatın kendisinden ve tüm sanat dallarından aynı şekilde etkileniyoruz. Özellikle de sinemadan... Aslında müzik sektörünü bence sinema yönlendirir. Bir müzik türünün ya da grubunun patlamasının kokusunu önceden o dönem yapılan filmlerden alabilirsiniz.
Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Sana ve Bant Mag’a bu röportaj için teşekkür ederiz.