Bantmag

DIY (DO IT YOURSELF) PUNK ROCK VE JASON MOLINA’YA DOĞRU OLAN YOLCULUĞUM BAMBAŞKA BİR ZAMANDA, BAMBAŞKA BİR DÜNYADA BAŞLADI…

 

Boston ve New York arasındaki kültürel tampon bölgesinde yer alan Connecticut banliyölerinde büyüdüm. Teselliyi ve arkadaşlarımı bodrum katlarında, kiralanan mekânlarda ve öğrenci birliklerinde düzenlenen hardcore konserlerinde buldum. Yeni yüzyılın eşiğinde, iTunes henüz aramızda yokken, punk konserlerinin çok daha büyük bir pazar alanı vardı. Çocuklar katlanır masaların üzerine yığınla plak ve kutularca CD yerleştirirdi. 2001 senesi civarında, American Nightmare, Poison the Well, His Hero Is Gone, Botch ve Orchid gibi grupların albümlerini bulup, metalcore, d-beat, crust, trash, grind ve screamo gibi türler arasında gezinmeniz neredeyse garantiydi. Ve her seferinde, mutlaka, bu yığınların arasında bir yerde, Songs: Ohia diye bir grubun birkaç tane plağı bulunurdu. “Ulan Ohia da ne demek ki?” diye 16 yaşındaki hâlime sorardım hep. “Ve kim grubunun adında ‘iki nokta’ya yer verir ki! Bunu kim yapar ki sahiden!”

 

Bunu Jason Molina yaptı. Lorain, Ohio’da, 1973 yılında dünyaya geldi. Cleveland dolaylarındaki metal gruplarında bas çalıyordu. Evinde kendi şarkılarını yazmaya başladığındaysa, kayıtlarına her seferinde farklı şifreli isimler taktı; Songs: Albian, Songs: Radix, Songs: Unitas, ve arından Songs: Ohia. 1997 yılında kendi adını taşıyan ilk albümden 2003’ün Magnolia Electric Co. isimli kaydına kadar, Songs: Ohia neredeyse her yıl bir albüm yayınladı. Bununla da kalmadı; bir dizi EP ve single da beraberinde geldi. Molina’nın erken dönem kataloğunun en güçlü eserleri arasında 1999 tarihli Axxess & Ace’i ve 2000 tarihli The Lioness’ı saymak mümkün. Kayıtlar bant hışırtılarıyla dolu olmasa da, şarkı yapıları çok çıplak kalmasa da, şarkılara hep insanı rahatlatan bir basitlik hâkimdi. Molina gözlerinizi kamaştırmak için bakmıyordu size. Şarkılarını zengin tenor gitarını kesintili tıngırdatarak oluşturuyordu ve sesi yıprandıkça bir kat daha derinleşiyordu. Şarkı sözlerinin çoğu Molina’nın aşk ve ardından gelenler üzerine yaptığı meditasyonlara aitti. “Love & Work”un nakaratı Molina standartlarına göre oyunculdu: “Âşıkların işinde aşk ve iş var” (There’s love and work in lovers’ work). “Being In Love”da ise kabullenmesi zor bir gerçeklikten dem vuruyordu: “Bizler, kalbin yakması risk taşıyan bir yakıt olduğunun kanıtıyız” (We are proof that the heart is a risky fuel to burn).

 

Enstrümantasyon ve zanaatkârlık zaman içinde evrimden geçti; Americana’nın daha derin tonlarına geçiş yaptı. Erken dönem Songs: Ohia albümlerinde, bas ve davul Molina’nın şarkı iskeletlerine hafifçe tutunuyor gibi hissedilirdi. Yıllar içinde çalgıcılar ve dokular üst üste yığıldılar; elektro gitarlar, piyano, mellotron, trompet, keman, Wurlitzer... 2003’ün Magnolia Electric Co.’suna gelindiğinde grup kaslı ve kendinden emindi; Neil Young & Crazy Horse gibiydi. Projenin başlangıcından çok öte bir noktaya gelindiğinde Molina, Songs: Ohia ismini terk etti ve grubu Magnolia Electric Co. olarak yeniden yarattı. Ardından gelen altı yıl boyunca çekirdek ekip neredeyse aynı kaldı. Magnolia, biri canlı olmak üzere dört albüm ve başyapıt niteliğindeki dört CD’lik Sojourner kutu setini yayınladı.

 

Müzik kapsamını genişlettikçe Molina’nın şarkı sözleri de geri durmadı. Buz gibi gerçeklerini bir halk ozanı misali kinayelere sardıkça, kalbinin kırıldığı türlü şekiller üzerine yazmayı sürdürdü. Yolları, arkasında bıraktığı coğrafyaları ve asla kaçamadığı o hayaletleri anlattı. Her dönemeçte bir perişanlık, her dönemeçte bir ümitsizlik: “Hiçbir zaman bundan çıkacağımı anlattığımı duyamazsın / Yılların yalnızlığına neden yeni bir adres vereyim ki?” (“Just Be Simple”), “Bazen nasıl da her zaman hasta olduğumu unutmuş oluyorum / Ve buna karşı koymak için herhangi bir isteğim yok” (“Hammer Down”), “Gerçekten de herkesin er ya da geç çıkacağını mı düşünmüştün? / Neredeyse kimse çıkamıyor” (“Almost Was Good Enough”).

 

Bir sürü insan çıkabiliyor, ama Jason çıkamadı. Onun hayaleti alkolizmdi. Magnolia Electric Co., Bant Mag.’ın konuğu olarak, 27 Ekim’de İstanbul Indigo’da çaldı, Avrupa turnelerinin son ayağıydı. Ve bu onların grup olarak çaldıkları son konserdi. Şehirde geçirdiği birkaç günün ardından Jason son gece Bant ekibi ve grup arkadaşlarıyla birlikte düzenlenen yemeği kaçırdı; otel odasında bir şişeyle oturdu onun yerine. Sonrasında, Will Johnson ile çıkacağı solo turne iptal edildi. Ve ardından daha fazla bilgi verilmeksizin, hayatı yollarda şarkı yazarak geçen bu üretken kişilik kendini susturdu ve ortalıktan kayboldu. Sonraki üç yıl içinde nerede olduğu ve neler yaptığına dair çok az şey biliniyor. Ama farklı şehirlerde birden çok kere rehabilitasyon girişiminde bulunduğunu biliyoruz. Aynı zamanda West Virginia’da bir çiftlikte çalıştığını da… Mayıs 2012’de hayranlarına bir mektup yazdı ve dedi ki, “Yavaş yavaş gidiyor, ama gidiyor.” Arada geçen sekiz ay içinde tam olarak ne olduğunu meçhul ama 16 Mart 2013’te Molina, Indianapolis’te alkol tüketimine bağlı organ yetmezliğinden yalnız bir şekilde, eşinden ve grup arkadaşlarından ayrı bir hâlde, aramızdan ayrıldı. Chunklet’teki bilgiye göre, “Yanında büyükannesinin numarasının kayıtlı olduğu bir cep telefonundan başka hiçbir şey yoktu”.

 

Bu yazıya gelince... Jason öleli bir buçuk ay oluyor ve ben hâlâ bu bilgiyi ve onun işlerini algılamaya çalışıyorum. Haftalardır, Boğaz’ın öteki tarafına geçerken ya da Moda sahilinde koşarken tekrar tekrar kulaklıklarımda kataloğunu döndürüyorum. Simitçinin sesi salonuma süzülüp Jason’ın sesiyle karıştıkça kültürel aykırılık ve bölünme her şeyi daha da gerginleştiriyor. Ergenlik günlerime geri döndüğümde Molina’nın müziğini hardcore konserlerinde keşfetmemin bir tesadüf olmadığını anlıyorum. Hardcore, özünde, olmayan bir şey, istenen bir şey ve bunun arayışına dair bir müzik. Jason’ın müziği de en çok karanlığa doğru olan bir yolculukla ilgiliydi. Vücudu buna dayanamadı ama ruhu denemeyi sürdürdü. Bu onun nasıl bir insan olduğunu ve olmak istediğini iyi anlatıyor. Jason’ı hak ettiği mutluluktan, bizi de asla yapmayacağı bir müzikten alıkoyan bu alkolizm, zalim olduğundan daha çok, umursamaz. Zincirlerinden kurtulduğu anda akıl almaz derecede zarar verici olabiliyor. Bir deprem ya da dev bir dalga gibi. Ancak doğanın böylesi bir gücünden farklı olarak alkolizm, her aşamasında önlenebilir bir şey. Eğer Jason’un ve yitirilen her şeyin anısına bir şey yapmak isterseniz bardağınızı kaldırmak yerine bir Magnolia Electric Co. albümü takın ve o gitarların çatlayıp tutuşmasına kulak verin.

 

“Blue Chicago Moon”dan

Eğer blues sizi avlıyorsa

O karanlık, çaresizlikle

Ve sonu gelmez bunalımla

Yüz yüze geleceksiniz

Ama umutsuz olmayacaksınız

Umutsuz olmayacaksınız

Onu yenmeye çalışın

Onu yenmeye çalışın

Ve evrenin yalnızlığını yaşayın

Evrenin yalnızlığını yaşayın

Yardımsız kalmayacaksınız

Yardımsız kalmayacaksınız

Onu yenmeyi denemeniz için size yardım edeceğim