GALATAPERFORM’DA SAHNELENEN İZ OYUNUNU İZLEDİKTEN SONRA OYUNUN YARATICILARIYLA BİR RÖPORTAJ YAPMAK İÇİN ELLERİM KAŞINIYORDU AÇIKCASI. ÜZERİNE GALATAPERFORM’UN TÜRK TİYATRO SAHNESİNE TAZE BİR SOLUK GETİREN YENİ METİN YENİ TİYATRO PROJESİNİN İKİNCİ KEZ DÜZENLENECEK FESTİVALİNİN DE MAYIS AYINDA GERÇEKLEŞECEĞİNİ ÖGRENİNCE, İZ OYUNUN YONETMENİ, GALATAPERFORM’UN DA KURUCULARINDAN OLAN YEŞİM ÖZSOY GÜLAN’LA BİR SOYLEŞİ KAÇINILMAZ OLDU.
Söze İZ ile başlamak istiyorum. Hem "Yeni Metin Yeni Tiyatro" projesinin içinden yeşermiş, bu proje kapsamında kaleme alınmış bir oyun, hem de yazarı Ahmet Sami Özbudak'a ödül kazandırmış bir metin olarak, İZ son dönem çağdaş Türk tiyatrosunun alkışlanası oyunlarından biriydi benim için. Bildiğim kadarıyla ilk defa kendi yazmadığın bir metnin oyun yönetmenliğini yaptın. Bir diğer yandan –gene bildiğim kadarıyla– Galata Perfom'da ilk defa prodüksiyon olarak bu derece komplike bir oyun sahnelendi. İZ'in öyküsünü oyunun yönetmeni olarak bir de senden dinlesek?
Evet, Sami bir süredir Yeni Metin Yeni Tiyatro yazarlarından. 2-3 sene evvel oyunun konusuyla geldi ve çok beğendim, yani kurmak istediği yapıyı ve konuyu. Ondan sonra yazım süreci başladı. Getirdiği oyun başta da çok güzeldi ve sonra üzerinde çalışarak, oyun okumalarıyla filan gelişti. Benim kafamda oyunun yönetmenliğini yapmak hep vardı. Hattâ birkaç değişik kast denedim diyebilirim. Ama tam içime bir türlü sinmiyordu yani tam reji mantığımı kuramamıştım. Bir de bizim yeni bir mekâna geçmek gibi bir planımız vardı ki orada yaparız oyunu diyorduk ama sürekli ertelendi bu plan. Ardından oyun Heidelberg Stückemarkt’ta güzel bir ödül aldı ve artık oyunu sahneleme planını ertelememeye karar verdim. Hem bu süreçte benim de aklıma yatan, heyecanlandıran bir reji planı geliştirdim kafamda. Aslında Galataperform’un 10’uncu senesi bu sene ve açıkçası mekânın küçüklüğüne rağmen her bir köşesini projeler ve oyunlarda değerlendirdiğimi düşünüyorum. Tabiî bu oyun için ekstrem bir durum yaratıldı ama arka salonu düşündüğümüzde salonun her tarafında oyun yaptık daha evvel. Ortada, yanlamasına, bir kutu içinde, tavanda, yükseltide, her yerde, vs... Ama İZ için GalataPerform’un fuayesi, ofis kafe tarafı da tekrar düzenlendi, oyuna kameralar aracılığıyla dâhil edildi. Bu çok yeni bir şey oldu bizim için. Bunu yapmaktaki amaç da sahnede görünmeyeni göstermeyi hedeflediğimizdendi. Yani oyuncu karakterini alıp o dekorlu ana sahne alanından çıktığında nereye gidiyor, ne yapıyor sorusundan çıktı her şey. Aslında başka mekânlar da düşündüm bu mantıkla işleyebilecek ama kendi mekânımı dönüştürmek tabiî son kertede diğer alternatiflere göre çok daha kolaydı benim için. Yani nispeten. Yoksa bütün olay gerçekten zor bir süreç.
Ben İZ'i galasında izleme şansı buldum. İzlemesi kolay bir oyun değil. Teknik olarak da, metin olarak da böyle. Bakmadığımız yerlere bakmak, görmediğimiz odaları görmek, hatırlamadığımız veya hatırlamak istemediğimiz geçmişleri hatırlamak... Çıktığımda kendimi sokağa attım, bir sigara yaktım, biraz ellerim titriyordu. Açıkça söylemek gerekirse biraz da ümidim kırılmıştı, hatırlamaktan yorgun düşmüştüm. Bu toprakların tarihinin trajedisini, dönemden döneme, insandan insana, öyküden öyküye atlayarak, yükselen bir tempoyla izlemek, tekerrürün pençesinde ezilip gittiğimizi hem bir izleyici hem de bu toprağın ve geçmişin bir yükümlüsü olarak izlemek zordu benim için. Oyunu yaratan, yazan, yaşatan ekip olarak, siz nasıl etkilendiniz bu süreçten?
Ben geçenlerde verdiğim bir röportajda şunu fark ettim ki son üç oyundur toplumsal/kişisel hafıza üzerine çalışıyorum. İZ’den önceki her iki oyun da bu çizginin başlangıcıydı. Yüzyılın Aşkı, geçen yüzyılın tarihine kişisel bir perspektiften bakıyordu. Yola Çıktığım Gün Sakin Serin Bir Sabahtı da aynı şekilde hatırlamaktan yorulan insanları bir araya getiriyordu. Bu oyun da üstüne tuz biber ekti diyebilirim. Ama beni tamamladı. Demek ki böyle bir ihtiyacım var, bir derdimiz var. Her şeyin sürekli tüketildiği ve ardımıza bakmadan sürekli ilerlediğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Tarih içerisinde gömdüğümüz o kadar çok şey var ki. Hattâ bu gün be gün de yaşadığımız bir şey bu durum. Gazete manşetleri bile bir günden diğerine kalmıyor. Tabiî aynı zamanda da çok yaraları olan bir ülkede yaşıyoruz. İnsanlar yaralarıyla yaşıyorlar. Oyun da bu yaraları hiç lafını dolandırmadan ortaya çıkarıyor. Oyun sonrası bir ağırlık çöküyor. Ah ne güzel yaptım oyunumu, çıktım hissiyatı yaşayamıyorsunuz bu oyunda. Acılarımızı deşiyoruz. Kolay olmuyor. Sizin hissettikleriniz gibi...
Biraz da işin teknik tarafına değinmek istiyorum. GalataPerform, İZ oyunu için tamamen yeniden tasarlandı, mekânın tüm alanı bir ev olarak kurgulandı. Bu süreçten bahseder misin biraz?
Başta da dediğim gibi İZ’i bütün bir evde tasarlamak fikrine saplandım ben. Yani aslında oyun bir yemek salonunda geçiyor. Ama bir yandan da oyundaki ev sanki bir karakter gibi. O evi bilmek istedim ve karakterleri de o evde yaşatmak. İlk başta aklımda şöyle bir tasarım vardı; ortada bir yemek salonu ve salonun sağ ve sol tarafından seyircinin görmediği evin iki odası ve bu odalarda olan biten de seyirciye ekranlar vasıtasıyla iletiliyor. Tabiî aklımda olan bu resmin tıpatıp aynını bulmak imkânsızdı. Sonra GalataPerform’u bu şekilde tasarlamak geldi aklıma ve o noktadan itibaren kameraları nerelere yerleştireceğiz, kaç ekran kullanılacak, nasıl bir teknikle seyirciye iletilecek bu görüntüler gibi bir sürü soru ortaya çıktı ki bu teknik detayı ve kurulumu becermek epey zamanımızı aldı.
Bahsettiğimiz gibi İZ, Yeni Metin Yeni Tiyatro projesinin bir ürünü. YMYT ise 2006'dan bu yana devam eden bir proje. Biraz anlatır mısın, neler yapıyor YMYT? Altında nasıl bir fikir yatıyor, yeniliği nerede, nasıl getiriyor?
2006 senesinden beri oyun yazarlığı üzerine atölyeler, söyleşiler, oyun okumaları, paneller ve son olarak da bir festival üzerinden ilerleyen detaylı bir yapısı var YMYT’nin. Başlangıçta oyun yazarlığı bu denli konuşulmazken bu konuda ne yapabiliriz üzerinden ilerledi proje. Önce söyleşilerle başladı, sonra yazarlara açık çağrı yapıldı, oyun okumaları oldu. Sonra uluslararası bir boyut kazandı. Yurtdışından yazarlar getirmeye başladık. Onların oyunlarını çevirdik, sunumlarını yaptık, onlarla buradaki yazarları birleştiren atölyeler düzenledik. Öncelikle tiyatroda hem dil hem de tiyatronun diğer unsurları da gözetilerek güncel olanın nasıl yakalanacağını araştırdığımız bir proje bizim için. Çağdaş tiyatro ve performans ilgi alanlarımız içinde olduğu için de ayrımı böyle yaptık ve yeni ve özgün bir dil arayışının peşine düştük.
Yeni Metin Yeni Tiyatro projesi geçen sene ilk defa bir festivale de dönüştü. Bu sene de ikinci festival gerçekleşek. Hemen soralım, ne zaman, nerede ve festival programında neler var?
Festival bu sene üç mekânda gerçekleşecek ve bunların hepsi de Galata’da. Öncelikle kendi mekânımızda oyun okumaları olacak. Bunun dışında bizim daha evvel de bir oyunumuzu yaptığımız şu an başka bir tiyatro grubuna ev sahipliği yapan Hamursuz Fırını’nda bu sene festivale davet ettiğimiz Ricci Forte’nin oyunculuk atölyesi ve oyun okuması olacak. Bunun dışında Salon İKSV işbirliğimiz var. Bu sene seçtiğimiz iki oyunun sahnelenmiş okuma tiyatrosu Salon İKSV’de olacak. Festival misafirlerimiz İtalyan yazar/yönetmenler Ricci/Forte’nin oyunlarından birinin film gösterimi ve onlarla tanışma partisi de Kiki Sıraselviler’de gerçekleşecek. Ayrıca festivalin buluşma noktası GalataPerform’la aynı sokakta olan Falls in Galata.
Senden tüyo alalım, neler kaçmaz bu programda?
Açıkçası ben olsam Ricci/Forte gibi çok sert ve dinamik işleri olan iki yazar/yönetmeni yakından tanımak için her etkinliğine giderdim. Ayrıca tabiî bu bir yazar festivali. O nedenle bu sene atölyeye katılan ve oyun çıkaran herkesin oyunu değerli. Herhangi bir güne katılıp aynı anda iki üç oyun okuması izlemek ve söyleşilere kalmak mümkün. Bence programa bir bakıp sitemizden (http://www.galataperform.com) birkaç günü ayırmak güzel olur, üst üste etkinlikleri görmek için.
Geçen seneki festivalin konusu "felaket" idi. Bu sene de belirli bir tema var mı?
Bu senenin konusu “sınırlar”. Bu seneki misafir oyun yazarlığı eğitmenlerimizden biri de İskoç yazar Peter Arnott, Traverse Theater vasıtasıyla geldi. “Sınırlar” da onun getirdiği bir kavram oldu. Oyunlar da bu çerçevede yazıldı.
Festivalin ana konuğu İtalyan tiyatro/performans ikilisi Ricci/Forte. Okuyucularımız için biraz anlatır mısın, kimdir Ricci/Forte? Festivalde nasıl yer alacaklar?
Ricci/Forte iki İtalyan oyun yazarı. Son dönemde çağdaş tiyatro alanında önemli festivallerde yer aldılar. Kendileri hem yazar hem de yönetmenler. İtalyan çağdaş tiyatrosunun ustaları olarak adlandırılıyorlar. Biz yurtdışı bağlarımızdan dolayı, oyun yazarlığı üzerine olan festivalleri de takip ediyoruz ve sıkça karşılaştığımız iki isim oldular son dönemlerde. Oyunları çok sert ve oyuncunun, seyircinin fiziksel ve psikolojik sınırlarını zorlayan bir yapıya sahip. Bizim çevirisini yapıp okuma tiyatrosu olarak sunacağımız oyunları Macademia Nut Brittle’ın başka bir oyun okumasında bulunmuştum ben. Lyon’da Theater Les Ateliers’deydi. Fransızcam İngilizceme göre çok zayıf olmasına rağmen ben oyunun okumasından çok keyif almıştım. Amerikan ve global kültürün Avrupa kültürü üzerinde ve genel olarak insanın üzerinde yarattığı baskıdan bahsediyordu. Sonra başka festivallerde de karşıma çıkınca İstanbul’a gelmelerini teklif ettim ve kabul ettiler. Festivalde Grimm kardeşlerin masalları üzerine bir tersinleme olarak düşünebileceğimiz Grimmless adlı oyunlarının film gösterimi olacak. Ayrıca üç gün boyunca 6’şar saat süren Under The Roses adıyla başlık attıkları bir oyunculuk atölyesi yapacaklar. Ve son olarak da 26 Mayıs’ta Hamursuz Fırını’nda çevirdiğimiz oyunlarının biriken grubundan Okan Urun ve Melis Tezkan yöneteceği bir oyun okuması yapılacak.
Ricci/Forte ikilisinin özellikle fiziksel performansa ve sınırları zorlamaya dayalı, tiyatro oyuncularının katılımına açık bir atölyesi olacak sanırım? Bu atölyeyi merak ediyorum, nasıl bir performanstan, nasıl bir çalışmadan bahsediyoruz acaba?
Açıkçası yine her anlamda oyunculuk sınırlarının zorlandığı bir atölye olacağını düşünüyorum. Yalanlar ve gerçekler üzerine bir atölye yapmak istediklerini söylediler. Atölyenin başlığı daha evvel de söylediğim gibi Under The Roses (Güllerin Altında) ve bizden maskeler ve mikrofonlar istediler. Bunun dışında atölye sırasında olacaklardan biz sorumlu değiliz!
Hem YMYT projesi, festival, İZ… Programın oldukça yoğun göründüğü kadarıyla. Başka projeler var mı yandan ilerleyen veya yakın gelecek için planladığın?
Bizde projeler, fikirler ve oyunlar bitmez ama şimdilik bu sezonu bunlarla layıkıyla bitirmeyi hedefliyoruz. Birkaç proje devam ediyor ama onları çok yakında açıklayacağız.
Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali hakkında ayrıntılı bilgi için: