Bantmag

CALEXICO @ Salon İKSV // 3 Mart, 2013

 

TEFTİŞ ALEX MAZONOWICZ

 

"Americana" çok uzun zaman önce öğrendiğim bir kelime ama insanların berbat “Dünya Müziği” ifadesini kullanması gibi, ben de "americana"yı hile yapmak için kullanıyorum. Başlangıçta, Atlantik'in öteki yakasında köklenmiş ve gençken asla tam olarak incelemediğim müzikleri tanımlamak için seçiyordum bu sözcüğü. Country, blue-grass ve hattâ mariachi gibi, ABD dışında çıkan türler bile (çünkü bana kalsa ABD tüm kıtayı kaplıyordu benim için) basitçe "americana" olarak adlandırılabilirdi. İstanbul'daki konserinin ikinci gecesinde Calexico, Amerika'nın köklerini önümüze getirdi, yani en azından benim gibi Liverpoollu bir adamın, sayısız kitap ve film üzerinden, yıllardır kafasında yarattığı imaja uygun düşen bir şekilde... Daha önce ne Kuzey Amerika'ya ne de Meksika'ya gitmemiş biri olarak, grubun dinleyiciye sunduğu mariachi çeşitlemelerinin otantikliğini takdir edemedim tabiî ki. Benim mariachi ile olan deneyimim, Güney Londra'daki ucuz bir Tex Mex restoranında, utangaç gözlerle izlediğim, herkesin Meksika ile özdeşleştirdiği o büyük şapkalardan takarak masaların etrafında dans eden müzisyenlerden ibaret. Gerçi "içtenlik" hiçbir zaman Calexico'nun sorun yaşadığı konulardan biri olmadı. Neredeyse tüm konser boyunca kalabalık bir ekip olarak çalan grup, caz etkileşimli üflemelilerden, perküsyona, oradan da post-rock'ın gitar vızıltılarına kolayca geçiş yaptı. Klavye ve pedallarla ilgili birtakım küçük sorunlar çıkmış olsa da, salondakilerin enerjisi ve karşılıklı sevgisi kalan boşlukları doldurdu. Amerika'ya dair kafada oluşan imajlar 1950'li ve 1960'lı yılların western'leri üzerinden kurulmuş olsa da o geceye ait zihnimde kalan sesler son derece içten bir his yarattı bende. Eğer Calexico, tüm seslerden bir demet sunan, "americana" tarzı bir müzik yapıyor olsaydı, Salon'daki o cumartesi akşamı izleyiciyi yine aynı şekilde etkilemeyi başarırdı.