Bantmag

Sun City Girls - Eye Mohini (Singles Volume 3) / Abduction
Sun City Girls'ün uzun mu uzun, derin mi derin geçmişinde kaybolmak aslında tahmin ettiğimizden kolay. Belki de bu sebeple Arizonalı ağbilerimiz Sun City Girls turunda bize kılavuzluk etmek niyetindeler. Eye Mohini, ekibin single, B-yüzü ve bulunması epey güç kayıtlarından oluşan serinin üçüncü albümü. Grubun 80'ler ve 90'lar ortalarında yaptığı kayıtlardan oluşan albümde ağırlıklı olarak Arabik gitarların ön planda olduğu şarkılar yer alıyor. Grubun 1993 yılında yayınladığı “Eye Mohini” adlı single'daki dört şarkı olduğu gibi bu albümde yer alıyor. Onun dışında da 1986-1994 aralığında Sun City Girls'ün büyük ihtimalle gözünüze çarpmamış olan kayıtlar 2013 model Eye Mohini'de karşınıza çıkıyor. Özellikle grubun o dönemlerde kafayı taktığı Asya usûlü vokal denemeleri çoğu şarkıda dikkat çekiyor. Grubun hayranları olduğu kadar doğu etkileşimli müziklere meraklı olanların dikkat etmesi gereken bir albüm Eye Mohini. (C.K.)
Sun City Girls - Eye Mohini
 

The Strokes - Comedown Machine / RCA
Yolundan şaşmayan New Yorker’lar, biteviye rock soundları ve her zamanki sarsıcı imajlarıyla Comedown Machine’de yine karşımızdalar. Hâlâ kendini beğenmiş, hâlâ yüzeysel, hâlâ oldukça ateşliler. Bir garaj dolusu insanı hiç oturmamak suretiyle saatlerce dans ettirebilirler. Şarkıları çıkar çıkmaz listeleri patlattı. Ama onlar şimdi muhtemelen bir kasa birayla maç izliyorlardır. Onlar belki pek sallamıyorlar ama biz 12 yıldır hâlimizden memnunuz. İyi ki varlar… (S.U.) 
The Strokes - One Way Trigger


Brandt Brauer Frick – Miami / K7 Records
İlginç, akustik tekno kulvarında yüzmeye devam eden Brandt Brauer Frick üçlüsü, Miami adlı albümünde dramatik bir açılışla yola koyuluyor ve oldukça mekanik bir dinleyiş sunuyor. Buradaki şarkılar önceki çalışmalarından biraz daha acil ve karanlık, albümün tamamında da 70'lerde beliren ve bilimkurgudan etkilenmiş synth müziğinin o soğuk ve distopik havası mevcut. Albüm orta yerine geldiğinde, kemanlar ortalıktan çekilmiş, her şey de yerli yerine oturmuş oluyor. Sonrası da garip ve yüksek tempolu bir deney gibi. (L.A.)
Brandt Brauer Frick – Verwahrlosung (ft. Nina Kraviz)


The Flaming Lips - The Terror / Warner Bros
Son iki yılı kafasına esen her şeyi yayınlayarak, onlarca farklı müzisyenle (Yoko Ono'dan Prefuse 73'ye kadar) birlikte şarkılar yaparak geçiren The Flaming Lips'in uzun süredir gündemi meşgul eden 13. stüdyo albümü The Terror nihayet yeryüzüne inişini gerçekleştirdi. Son albümlerde Wayne Coyne'un yıllar geçtikçe körelen vokal yeteneklerini sürekli farklı şeyler yapma arayışıyla çeşitli formlara sokmaya çalıştığını görmüştük Lips'in. The Terror, bu anlamda fazla cilalanmış vokallerle karşılıyor dinleyicileri. Albümün açılış şarkısı “Look… The Sun Is Rising” günümüzün elektronik sanatçılarından fazlaca etkilenildiğini gösteren bir melodiyle başlıyor ve ardından grubun Embryonic albümüyle birlikte iyice içine daldığı kirli tonlar âleminde son buluyor. Gerçekten The Terror, yer yer sizi ters köşeden vurabiliyor. Hareketli açılışın ardından uzun süre tempo yükselmiyor ama kirlilik ve salaş şarkı yapıları aynen devam ediyor. Salaşlık müzikte çok sevdiğim bir nüans olsa da maalesef The Terror'da kimi zaman şarkılar üzerine çok düşünülmemiş intibaı uyandırıyor. Bir de unutmadan, albümün tamamının Dan Deacon tarafından remikslenmiş versiyonu da bonus olarak yayınlandı, ki maalesef o kayıtlar birçok noktada albümden daha heyecan verici diyebiliriz. (C.K.)
The Flaming Lips - Sun Blows Up Today


Wild Belle – Isles / Columbia Records
Elliot ve Natalie Bergman'dan oluşan kardeş grubu Wild Belle'nin çıkış albümü Isles, yazı çağırıyor. Genelinde reggae, dub ve indie pop karışımı bir yörüngede ilerleyen albüm, bol saksafonlu bir fonun üzerine ayartıcı vokallerle en akılda kalıcı parçaları başta sunuyor. Fakat geçtiğimiz yıllarda indie'yi kumsala taşıyan onlarca grubun tersine, Wild Belle'nin yakalamaya uğraştığı sıcaklık yapay kaçmıyor. Albüm sonlara doğru hızını biraz kaybediyor, fakat Isles eninde sonunda dans edilecek bir albüm. Başka bir şey aranmadığı sürece de bayağı cezbedici bir eğlence barındırıyor. (L.A.)
Wild Belle – Another Girl


Lady - Lady / Truth & Soul Records
Lady, hiçbir numarası olmayan ismi ve albüm kapağıyla ilgimi çekmişti açık konuşmak gerekirse. 90'larda Missy Elliot'la yaptığı “Make It Hot” parçasıyla tanınıp R&B dinleyicisinin oldukça umut bağladığı Nicole Wray ve solo kariyerinde dört albüm bulunan fakat nedense memleketi İngiltere'nin dışına fazla açılmamış Terri Walker'dan oluşuyor ikili. Açılış parçası “Tell the Truth” ve hemen ardından gelen “Money”le pek feminen, 2000'ler terbiyesinden geçmiş bir 80'ler motown'ı ve soul duyuyoruz, gerisi de gayet tutarlı devam ediyor. Bu arada bu modernize sound, elektronik etkilerin boyunduruğuna girmekten kaçınmış. İki siyahî vokal, dinledikçe parçalara eşlik etme isteğini doruk noktasına ulaştırıyor; özellikle son zamanlarda biraz iyi popa susadıysanız üst üste dinlemek hiç de yormaz. (T.B.)
Lady - Money


Rhye – Woman / Polydor Records
Mike Milosh ve Robin Hannibal'den oluşan Rhye'ın ilk albümü Woman, R&B ağırlıklı ilerleyen, araya biraz funk sızdıran, aşkla kafayı bozmuş, sade ve akışkan bir deneyim. Albümün temel öğelerini oluşturan bu rahatlık ve sevgi sözleri bir süre sonra dinleyeni boğabiliyor tabiî, fakat Milosh'un Sade'yi çağrıştıran ve müziğin içinde eriyen sesi, Hannibel'in mesafeli ve hesaplı prodüksiyonuna tam ayarında, cezbedici bir sıcaklık katıyor. (Tabiî bu vokallerin yazarlar arasında yarattığı akıl karışıklığının okuyana sağladığı eğlenceye değinmeden de geçmemek lazım.) Grubun önceden yayınladığı şarkıların albümdeki en güçlü anları oluşturmasına rağmen, Woman'da gelecek vaat eden bir eforsuzluk var. (L.A.)
Rhye – Last Dance 


Kim Ki O – Grounds / Lentonia
“Bazı şeyler 30'una girdiğin zaman daha anlamlı hâle geliyor.” Bu sözler Kim Ki O'nun Grounds albümünü tanımlarken kullandığı sözler. Ekin Sanaç ve Berna Göl, dördüncü uzunçalarlarıyla hayatlarında adım attıkları yeni dönemi, hattâ burada olgunlaşma dönemi de diyebiliriz, müziklerine de doğrudan yansıtmışlar. Ne enstrüman ne de şarkı yapılarında gözle görülür farklılıklar olmasa da ikilinin arasındaki uyumun ve şarkıyı işleme biçimlerinin önceki albümlere kıyasla çok daha karakter sahibi bir noktaya ulaştığını gösteriyor Grounds. Önceki Kim Ki O albümlerinde “Şu grubun şu albümünü hatırlatıyor” gibi benzetmelerle ikilinin müziği hakkında yorum yapabilirdiniz. Ama uzun zamandır Kim Ki O dinleyen birisi olarak Grounds'u dinledikten sonra ilk düşündüğüm şey “Bu gerçekten Kim Ki O” oldu. Eski albümlerde çok fazla kendini belli etmeyen karanlık havanın bu albümdeki en belirgin unsurlardan biri olması ve şimdiye kadar yayınlananlar arasında en iyi mikslenmiş albüm olması Grounds'un nüfus cüzdanında yer alan önemli detaylar. İkilinin son albümü sizi yormadan ve katmanlara boğmadan, gösterişten uzak ama gerçekten en “endamlı” hâliyle sarıp sarmalıyor.  (C.K.)
kim ki o - İnsan İnsan


David Bowie – The Next Day / ISO Records
David Bowie'nin 10 yıllık bir aradan sonra beklenmeyen bir hızda haberi gelen ve yayınlanan 24. stüdyo albümü The Next Day'le sağımız solumuz tekrardan “Dünya'ya düşen adam”la doldu; sanki hiç aramızdan ayrılmamış, 90'larda gelen albümlerin hayal kırıklığı hala tam sindirilmemiş, bir sonraki albüme bağladığımız umutlarla her şey yerine oturacakmış gibi. Sonuç olarak kucağımıza düşen albüm de umduğumuz yeniliği taşıyor olmayabilir, ama aynı zamanda karşı konulamayacak bir canlılık barındırıyor. The Next Day azgın bir açılışla başlıyor; biraz kızgın, biraz tekinsiz, biraz kırgın. Hikâyeler karanlık, ortaçağ İngiliz edebiyatından ve Bowie'nin kendi geçmişinden kopuk parçalar sunuyor. Her tarafından ölüm fışkıran düpedüz bir rock albümü bu ve prodüksiyonun ışıltısına rağmen sıcak, âni ve kırılgan. Arada tanıdık sesler başlarını kaldırıyor (“You Feel So Lonely You Could Die”yi çalarken “Drive In Saturday”i duymamak mümkün değil), ama kulağa tozlanmış ve sönük gelmek yerine, taze ve yakın hissediyorlar ve albümün kapağına da göz kırpıyorlar. Uzun zaman önce gökten inip dünyaya konan Bowie, The Next Day'de bize tekrar yakınlardan sesleniyor. Elinden çıkmış en muhteşem albümlerden olmayabilir, ama şüphesiz uzun zamadır yaptığı en iyi işlerden. (L.A.) 
David Bowie – Heat


Marnie Stern - The Chronicles of Marnia / Kill Rock Stars
Marnie Stern'ün bugüne kadar yayınladığı tüm albümlerde gitar çalış stiline hayran olmakla birlikte hep bir melodik katmanın eksikliğini hissediyordum. The Chronicles of Marnia tam olarak benim bu ihtiyacımı gidermek için yapılmış sanırım. Stern'ün dördüncü stüdyo albümü parçalardan ziyade şarkılardan oluşuyor diyebiliriz. Güzel anların yerini kurgusal olarak da etkileyen, takip edilebilir ve gerçekten eğlenilebilir şarkıların aldığını görüyoruz bu albümde. Bunun yanısıra Marnie Stern'ün yer yer Karen O'nun vokallerini andıran şarkı söyleyişinin de bu melodik katmanın kuvvetlenmesinde çok önemli yeri olduğu aşikâr. Hep aralarında bir benzerlik kurduğum Deerhoof'a en çok benzeyen albümü bu Marnie Stern'ün ve bana göre kendi diskografisinin zirvesi. Pek sevdiğimiz Zach Hill yerine davullara geçen Oneida davulcusu Kid Millions'un da albümü öncekilerden ayıran stilinin albümü bir nebze daha dinlenilebilir kıldığına da değinmeden olmaz. Hill'in dağınık davullarının etkileyiciliğine diyecek bir şey yok ama çok daha kurgusal olan bu şarkılar da Kid Millions'un büyük rolü olduğu ortada. Ve Stern severlere güzel haber, hâlâ albümde çok fazla finger tappin' var! (C.K.)
Marnie Stern - Year of the Glad


Vampire Weekend - Modern Vampires of the City / XL
Zamane vampirleri nihayet üçüncü albümlerini yayınladılar. Dr. Caligari’ye taş çıkartacak kapakları ve en kral İngiliz korku hikâyelerini kıskandıracak tasarımlarıyla. Modern Vampires of the City bir fotoğraf aslında. New York’un sisli bir gününü yansıtıyor. 1966’da Neal Boenzi tarafından çekilmiş. 169 kişinin öldüğü bir hava kirliliği ânından. Paket böylesine soğuk ama içindeki müzikler cıvıl cıvıl, kanlı canlı. Vampire Weekend’e yakıştığı gibi. Reggae’si var, indie’si var, elektroniği var, popu bile var. Senenin en absürtlerinden. Ve en hareketlilerinden. Aynı anda acıkmış 10 vampir gücünde. Uzun süredir uyanmalarını bekliyorduk, iyi oldu, müzik dünyasına taze kan geldi. (S.U.) 
Vampire Weekend - Young Diane