Bantmag

PARÇALARINDA ANLATTIĞI BİZE DAİR HİKÂYELERİNE VURULDUĞUMUZ, HATTÂ HAYATINDAKİ TÜM DETAYLARA HÂKİM OLMAYA BAŞLADIĞIMIZI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ SOKO, YENİ ALBÜM KAYITLARI İÇİN STÜDYODA OLDUĞU BİR GÜNDE BANT MAG.’IN SORULARINI CEVAPLADI.

 

Genç müzisyenin özgün performansıyla anılan konserlerinden birini deneyimlememize günler kala buyrun karşınızda “İşte tam benim bu!” dedirten bir röportaj...

 

Türkiye’de daha çok müzikal kariyerinle tanınıyorsun ama aslında César Ödülü adaylığı olan bir aktris olduğunu da eklemek lâzım. Kendini ifade etme biçimleri olarak, oyunculuk ve müzisyenlik senin için ne derece birbiriyle bağlantılı? Yoksa hayatındaki yerleri birbirinden tamamen ayrı mı?

Müzik her zaman bir numaram oldu. Kendimi ifade edebilmek için bildiğim en iyi yöntem. Hayatımda olan biten her şeyi anlamak ve zihnimden boşaltmak için de ayrıca… Yemek yemeye ve uyumaya ne kadar ihtiyacım varsa müziğe de öyle var.

 

Kendimi hiçbir zaman aktris olarak düşünmedim. Bir süre bu konuda birkaç girişimim oldu ama sonrasında kendimi oyunculukla tam olarak ifade edemediğimi fark ettim. O yüzden müzikle yoluma devam ettim. Şu sıralar kendimi tamamen özgür hissettiğim bir diğer alan ise yönetmenlik… Kendi parçalarımı için video çekmekle işe başladım. Arasıra başka insanların hikâyelerine atlamak ve bir süreliğine bir başkası olmak, başka bir hayata dalmak ve kendi hayatımı unutmak istiyorum. Bu çok heyecan verici bir şey fakat bunu sadece benim için özel olan ve bana ilham veren insanlarla yaparken rahat hissediyorum kendimi. Sadece para kazanmak için, normal bir iş gibi gördüğüm için film çekmem. Bu benim için çok kutsal… Kendimi oyuncu olarak görmememin tüm sebebi bu.

 

Şarkı sözlerinde bize kendi kişisel deneyimlerine ait hikâyeler anlatıyorsun sanki. Şarkı yazmak için seni neler motive ediyor?

Şarkılarım son derece dolaysız, birer itiraf niteliğinde ve hayatî bir önem taşıyor. Çünkü yaşadığım her şeyi kâğıda döküyorum. Her şeyi yazıyorum ve bazen, bazı hisler diğerlerine göre daha güçlü oluyor ve bunları daima hatırlayabilmek için birer şarkı hâline getiriyorum. Böylece de unutmuyorum.

 

Şarkıların genelde büyüyüp hayatın gerçekleriyle karşılaşmanın getirdiği hayal ve kalp kırıklıklarına dair. Şarkılarında anlattıklarınla aynı şeyi hissedip, kendisiyle aynı durumu paylaşan birisini bulmaktan dolayı iyi hissedebilecek pek çok kişi var. İnsanlarla bu tarz bir paylaşım yaşamak sana kendini nasıl hissettiriyor?

Bu çok garip çünkü bana bunu söyleyen başkaları da oldu. “Şarkılarım çok kişisel, nasıl oluyor da bir başkası bu şekilde hissedebilir” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Diğer taraftan da bazen bir şarkıyı dinlerken “bunu kesinlikle ben de yazabilirdim, tamamen aynı şekilde hissediyorum” diye düşündüğüm anlar oluyor. Mesela Roy Orbison’ın “Crying” şarkısındaki gibi hissediyorum ben de. Kim bilir kaç kere bu şarkıyı dinlemiş ve “İşte tam benim bu!” demişimdir…

 

Yine üstteki soruyla biraz alâkalı olarak, geçmişe dönüp de eski kayıtlarını dinlediğinde neler hissediyorsun peki? O şarkıları yazan kişiyle kendini özdeşleştirebiliyor musun yoksa o artık senin için tamamen farklı biri mi?

Şimdilik sadece I Thought I Was An Alien (“Kendimi uzaylı gibi hissediyorum”) albümünü kaydettim ve başlıktaki hislerim hâlâ devam ediyor. Aynı şey albümdeki şarkıların pek çoğu için de geçerli. Birisi hakkında bir şey yazıyorum ve üç sene sonra baktığımda da hâlâ aynı şeyi hissettiğimi ve sonu gelmeyen bir döngü içerisinde olduğumu fark ediyorum. Dört sene önce yazdığım şarkıları çalarken hâlâ ağlayabiliyorum çünkü nasıl oluyorsa aynı şeyleri tekrar yaşıyor oluyorum.

 

“We Might Be Dead By Tomorrow” adlı parçanın gerçekten son derece ilham verici bir videosu var. Videonun arkasındaki hikâye nedir? Çekimleri nasıl tamamladınız?

Tüm videolarımı kendim çekiyorum ve bu işe bayılıyorum. Günümüzde insanların âşık olmaktansa diğer şeylere daha çok öncelik verdiğini görmek moralimi bozuyor. Bana göre hayatın amacı bu olmalı. O yüzden aşkın ne kadar gerçek ve güzel hissettirdiğini, ne kadar kırılgan olabildiğini filme çekmek istedim. Videoyu iki günde, 8 mm.’lik filmler kullanarak ve suyun altında GoPro kullanarak çektik. Siyah beyaz çekimleri ise iPhone’umla yaptık.

 

Meghan ve ben bir süre çıkmıştık. Kendisi hayat dolu bir kadın ve birlikte olmanın ne kadar saf, eğlenceli ve zevzekçe olabileceğini göstermek istedim filmde.

 

Sana en çok ilham veren kadın müzisyenler hangileri?

Hiç tartışmasız Patti Smith… Onu kimse yenemez. Cat Power, PJ Harvey gibi harikalar da var. Tüm zamanların en sevdiğim vokali ise Yo La Tengo’dan Georgia Hubley. Sadece telefon defterini baştan sona sesli okusa bile ağzından çıkan her söze hayran olabilirim.

 

Şu sıralarda yeni bir albüm üzerinde çalışıyor musun? Bir sonraki planın neler?

Yeni albümüm neredeyse tamamlandı, ismi “My Dreams Dictate My Reality”… Daima çocuk kalmaya, gerçek hayat karşısındaki hayal kırıklığına dair hislerimi anlatıyorum albümde. Bir an önce yayınlamak istiyorum albümü. Konserlerde çalması çok keyifli bir kayıt olacak. Yeni şarkılarla birlikte turneye çıkmak için sabırsızlanıyorum. Ayrıca albümdeki tüm parçalar için video fikirleri de kafamda oluştu. Klip çekimlerine de bir an önce başlamak istiyorum. Bence albümün hikâyesi bu görüntülerle birlikte tamamlanmış olacak.

 

İstanbul seyahatin için neler planladın? Buraya daha önce gelmiş miydin?

İstanbul’a hiç gitmedim ve şehri görmek için sabırsızlanıyorum. Orada yaşayan çok yakın bir arkadaşım Azra, gelmem için sürekli ısrar ediyor. Bana en iyi şekilde şehri gezdireceğine ve en iyi vegan restoranlarına götüreceğine inancım tam.

 

Erkek kardeşim ve arkadaşım Christine ile birlikte sahnede olacağız İstanbul’daki konserde. Yeni albümden de parçalar çalacağız. Albümün karanlıkta parlayan uzaylı tişörtlerinden de getireceğiz. Çok heyecanlıyım. Herkesi ağlatmak ve güldürmek istiyorum.