Bantmag

MU PAN’IN DETAYLARININ SERT, PİS VE SURATINIZA ÇARPAN KIVRIMLARI ARASINDA GEZİNMEK ŞÜPHESİZ BİR AYRICALIK…

 

 

 

O belki öyle düşünmüyordur, ama öyle. Ne kendini bir sanatçı olarak, ne de yaptıklarını sanat olarak görüyor. Çiziyor, deliler gibi çiziyor, boyuyor ve takıntılarının ayrıntılandırarak devleşiyor. Tarihle muhakemesi ve insanlara olan öfkesine göz gezdirdikçe hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz birşeylere biraz yaklaşıyor olabilirsiniz. New York’ta iyi para yapıldığına inanıyor. Öğretmenliğe bakış açısını anlattıkça da derslerinden birine girmenin fantezisini yaşatıyor. Resim yapmak yerine tarihçi olsaymışım keşke deyip, kendini beyinsiz olarak tanımladığı noktalarda ise ona daha çok şey sorup, derdinin ne olduğunu iyice anlamak istiyorsunuz…

 

Resim yapmaya dair en eski anıların neler?

Dört yaşımdayken, amcam boş gazete kâğıtlarını zımbalayarak bana bir eskiz defteri hazırlamıştı. Ben de onları tükenmez kalemle boyamıştım. Filmlerden sevdiğim karakterlerle, birçok kung fu, şiddet ve hattâ bazı erotik şeyler içeren bir sürü hikâye çizmiştim. Şimdi yapıyor olduğum şeyin neredeyse aynısı ama daha iyisi.

 

Gençken kahramanın kimdi?

Bruce Lee.

 

New York'a ne zaman taşındın? Bir sanatçı olarak New York'ta olmanın en iyi yanı nedir?

Brooklyn'e 1997 yılında School of Visual Arts'a girdiğimde taşındım ve o zamandan beri burada yaşıyorum. Sözümona sanatçı olmak, New York'ta para yapmamanın en iyi yolu ve insanlar seni hor görmüyor. Öte yandan, bazı budala hipster çocuklar bile cool olduğunu düşünüyorlar.

 

İşlerinin belli amaç ve söylemlere yönelik olduğu konusunda hemfikir misin? Bir duruşu olmayan ya da birşeyler anlatmaya çalışmayan sanat anlayışına uzak mısın?

Kendimi asla bir sanatçı olarak görmedim, yaptığım şeylerin de sanat olduğunu düşünmüyorum. Sadece çiziyorum ve boyuyorum ve sevmediğim insanlara/şeylere saldırmak için resimlere takıntılı olduğum şeyleri ekliyorum. Sanat nedir gerçekten bilmiyorum ve sanatçılarla da iyi anlaşamıyorum. Çoğunun işlerine ve dokunaklı sözlerine çıldırmıyorum. Bu durum onlar kavramsal ya da simgesel olsa da değişmiyor. Eğer o şeyler sanatsa ve o insanlar sanatçıysa, ben bu şekilde nitelendirilemem kesinlikle. Sadece yapmak istediğim şeyi yapıyorum ve sanat dünyasında olup bitene kesinlikle dikkat etmiyorum. Çiftçilik ve resim yapmak arasında bir fark göremiyorum. Eğer bir ressam kendine sanatçı diyorsa, bir çiftçi de kendini öyle tanımlayabilir.

 

Senin işlerine bakınca kolaylıkla ne kadar üretken ve dolu olduğunu görmek mümkün. Ayrıca çok hızlı çalıştığın izlenimini de uyandırıyor. Bu doğru mu?

Kendimi hızlı olarak görmüyorum ama işe çok fazla saat ayırıyorum. Günde sekiz ya da dokuz saatimi çalışarak geçiriyorum. Harcadığım zamanla birlikte, küçük işleri üç dört günde bitirebilirim ama bu ne kadar detaylı olduğuna bağlı. Bazı büyük işler iki ayımı ve daha fazlasını alabiliyor, ama genellikle tüm sürecin üçüncü haftasında o işten bayıyorum. Sanırım iş tamamen zamanla ilgili, çalışmaktan başka çok fazla şey yapmıyorum.

 

Origamiyle ilgilenmek isteyen kişileri teşvik eder miydin? Bu kısa sürede uzmanlaşılabilecek bir alan mı? Tabiî ki disiplinli çalışarak...

Açıkçası origami nasıl yapılıyor, bilmiyorum; tabiî kâğıttan uçak yapmayı saymazsanız. Çünkü yapabildiğim tek origami o. Origamiyle uğraştığım da söylenemez ve öğrenmeyi de planlamıyorum. İnternet sitemde gördükleriniz origami değiller. Onlara “origaMu” adını verdim çünkü kâğıttan yapılıyorlar ve benim adım da “Mu”. Kâğıttan heykelcikler gibiler; bir figürü kâğıt parçalarıyla kaplayarak yapıyorum onları, daha çok kâğıt ve makasla çizim yapmaya benziyor. Oysa ki origami bundan çok daha karışık bir şey. Tek bir kâğıt parçasından bir obje yaratmak gerekiyor. Bu, benim yaptığımdan çok daha zor bir şey. Çizim yapabilenler için benim kâğıt heykel yöntemini öğrenmenin çok kolay olduğunu düşünüyorum. Seramik hamuruyla oynamak kadar kolay. Bu şekilde önce çiçekler yaptım, sonra kuşlar, hayvanlar, sonra da figürler yaratmaya başladım. Ama artık yapmıyorum. Kâğıt heykeller, yağlı boya yapmaktan sıkıldığım bir ara yaptığım bir şeydi sadece.

 

Bize Parsons New School’da verdiğin derslerden biraz bahsedebilir misin? Öğretmenliğin hangi yönlerinden zevk alıyorsun?

İllüstrasyon programının bir parçası olarak, 3D illüstrasyon ve eskiz defteri dersleri veriyorum. 3D illüstrasyon dersimle ilgili söyleyecek fazla bir şey yok, aynı şey farklı araç gereçlerle yapılıyor sadece; sonuç yine görsel oluyor. Eskiz defteri dersimi daha çok seviyorum, eskiz defterini de ortaya görsel çıkarma yöntemlerinden biri olarak görüyorum. Eskiz defterini tamamen kişisel tutmak çok önemli. Rastgele notlar ve fikirlerle dolu bir defterden daha ciddî ve tamamen size özel olmalı. Tamamen samimî olmalı, insanları etkilemek için klişe bir güzelliğin peşinden gittiğiniz bir yer olmamalı. Ben aynı resmi iki kere yapmıyorum, öğrencilerimin de yapmasına  izin vermiyorum. Resim resimdir, aynı şeyin daha büyüğünü yapmak çok gereksiz. Defterinizde hoşunuza giden bir şey varsa resmi devam ettirebilir veya benzer bir versiyonunu yapabilirsiniz, ama arkadaşlarınızı etkilemek için büyütüp üzerinden geçmeyin.

“Eskiz” kelimesinden nefret ediyorum, yazı işlerine göre bir terim bu. Çizim çizimdir, yaptığınız bütün işleri ne kadar ciddîye alıyorsanız onu da o kadar ciddîye alırsınız.

Öğretmenlik yaparken eğleniyorum, öğrencilerimi müşterim olarak görüyorum ve onlara sunabileceğim en iyi hizmeti veriyorum. Hoşuma da gidiyor çünkü iyi para kazanıyorum ve sanat malzemeleri satan yerlerde indirim kartımı kullanabiliyorum.
 

Siparişle çalıştığında seçici davranıyor musun? Hoşuna gitmeyen şeyler ne?

Bu konudaki kuralım çok basit; benden istediğiniz konu dışında hiçbir şeye karışamazsınız. Fikir ve para size ait olsa da, ortaya çıkan iş bana ait. Ve ayrıca ilgimi çekmeyen şeyleri yapmayı sevmiyorum. Yazdığınız çizgi romandaki karakter, rock starın birinin müziği ya da rüyalarınız gibi…

İnternet sitemde gördüğünüz, büyük Japon canavarların olduğu resimlerin hepsini sipariş üzerine yaptım. Çok şanslıydım çünkü onları isteyen koleksiyonerler çok anlayışlılardı; beni tamamen özgür bıraktılar, yaratıcı güç tamamen bana aitti. Dürüst olmak gerekirse Japon canavarlarını pek sevmiyorum, sadece küçükken o korku filmlerini izledim, o kadar. Koleksiyonerler benden belli canavarları çizmemi istediler, ben de onları kendi hikâyelerimle birleştirdim ve sonunda tamamen bana ait eserler ortaya çıktı. Bu anlaşmamızın sonucundan hem ben hem de koleksiyonerler mutlu kaldık ve onlarla çalışmaktan da çok zevk aldım.
O koleksiyonerler çok iyilerdi! Çok yetenekli insanlarla birçok çalışma yapmışlardı; ayrıca itibarın ve dürüstlüğün ne demek olduğunu biliyorlardı.

 

Resimlerin seninle ilgili ne anlatıyor?

Bu resimlerimi ne kadar anladığınıza bağlı.

 

Kendini pesimist olarak mı, realist olarak mı tanımlarsın?

Kendimi beyinsiz olarak tanımlarım.
 

Sitende gördüğümüz işlerin dışında tutkulu olduğun başka konular var mı?

Çin tarihini araştırmayı çok seviyorum. Çin tarihi benim Çinli beynime inanılmaz geliyor. Okudukça ne kadar salak ve cahil olduğumu görüyorum. Bazen işlerimde tarihî olayları ödünç almam gerekiyor, ve zor durumlarda kaldığımda ne yapmam gerektiğini hayranlık duyduğum tarihî figürlerden öğreniyorum.

Aynı zamanda tarih kitapları okumak bana yüzlerce, belki binlerce yıl önce yaşamış insanlarla arkadaş olma fırsatı tanıyor; onlarla arkadaş olmak birileriyle barda takılmaktan çok daha eğlenceli.

Tarih okumak beni mütevazı kılıyor ve bana birşeyleri görselleştirebilme yeteneğimi sağlıyor. Gençken daha çok ders çalışmadığıma üzülüyorum, resim yapmak yerine bir lisede tarih öğretmeni ya da tarihçi olmak isterdim.

Bize bir kitap önerir misin?

Louis Cha’nın The Legend of Condor Heroes kitabı.
 

Müzikal bir öneriye ne dersin?

Çok müzik dinlemiyorum.

 

Çok sevdiğin bir sanatçı var mı?

Saeki Toshio.


Son zamanlarda izlediğin en iyi şey ne?

Aklıma özel bir film gelmiyor. Gençken yabancı sanat filmleri izlemek için ölürdüm, şimdiyse sadece kan, meme ve daha fazla meme görmek istiyorum. Kültürlü ve eğitimli değilim.