EVREN’LE AYNI HECEDE TİTREŞMEK: “OM”
YAZI EMRE KARACAOĞLU
2000’LERİN BAŞINDA İLK MEDİTASYON DENEMELERİMİ YAPARKEN YAŞADIĞIM (VE BİLİYORUM Kİ YENİ BAŞLAYAN HERKESİN YAŞADIĞI) YEGÂNE SIKINTI, AKLIMIN GÜRÜLTÜSÜNÜ SUSTURAMAMAMDI, Kİ HÂLÂ DA GİDECEK ÇOK YOLUM VAR!
Ama ilginç bir şekilde, Amerikalı stoner rock grubu Om ile bu çabamda kat ettiğim mesafe gerçekten şaşırtıcı oldu. Tavsiyem şudur: Om’un 2012 çıkışlı Advaitic Songs albümündeki ilk şarkılar “Addis” ve “State of Non-return”ü zifiri karanlık içinde, sabırla dinleyin. Birbirinden bu kadar farklı ama yine de birbirine bu kadar benzeyen, toplamda on bir buçuk dakikalık bu iki şarkı sırasında yaşadığım ruhanî kimliksizlik, yani bilen (dinleyici) ile bilinenin (müzik) tek vücut olması hissi herkese tanıdık gelecektir. Minimalist müziklerde ve “Dünya Müziği” sınıflandırmasına giren çoğu eserde bu duyguyu yakalarsınız. (Ve bir de tabiî ki dinî ritüellerde!)
90’ların ünlü stoner/doom grubu Sleep’ten Al Cisneros (bas) ve Chris Hakius’un (davul) kurduğu grubun müziğini Dead Can Dance ile Lemmy Kilmister’ın birleşimi olarak tasvir edebilirim. Hint ragalarından ve Ortadoğu ezgilerinden bolca etkilenen Om’un kendine isim olarak bu kutsal heceyi seçmesi ise çok gözüpek ama bir yandan da son derece manidar bir hareket.
Grubun müziğindeki can alıcılık sadece grubun Batılı stoner rock riffleriyle Asya ezgilerini birleştirmesinde değil. Om, farklı enstrümanlarla tek bir ses, tek bir hece telaffuz ediyormuş, ya da tek bir dua okuyormuş hissi yaratıyor: Vokalle birlikte bütün enstrümanlar âdeta “aum” (“om”un farklı bir yazılışı) sesiyle nefes alıp veriyorlar. Om’u dinlerken bütün dünyevî düşüncelerden uzaklaşıyorsunuz: kutsal “aum/om” hecesinin mistik etkisindeki gibi.
Om büyük müzikal hareketler peşinde değildir; Batı müziğinin temelini oluşturan çatışma/çözülme gibi armonik numaralara riayet etmez. Evet, esrarlı melodilerinden dolayı ruhanî bir gerilim duygusu yaşatır ama bunu asla bir sonuca vardırmaz. Burada önceki sesle bir sonraki sesin, yani önceki anla bir sonraki ânın önem açısından birbirinden farkı yoktur: İşte müziği dinlemeye başlayıp bu gerçeğe vakıf olduğunuzda zaman mefhumunuz ansızın yıkılır. Ve zaman kavramının olmadığı bir ortamda da sizin dünyevî varlığınız o meditatif an boyunca silinir. Sayın dinleyiciler, işte bu sayede Evren’le birsiniz! Al Cisneros yaptığı müzikle Evren’in frekansını yakalamış, siz de onu dinleyerek onun bulunduğu düzleme geçmişsinizdir. Müzik de, siz de, Evren de aynı hece ile titreşmektedir artık: om!
Ayrıca, Om’un müziği Evren’in değişim hızını taklit eder: Evet, oldukça yavaştır ama genel çerçeve içindeki ufak değişimlerin etkileri sonsuz ve çok kuvvetli olmaktadır. Müzikteki anlık bir ufak değişim antenlerinizi hemen uyarır. Örneğin, “Meditation is the Practice of Death”in 02:51’inci saniyesinde giren gitarın, bir böceğin derinizin üzerine konup yürümesi kadar naif ama dikkatinizi uyandıran bir etkisi vardır.
Advaitic Songs’un ilk şarkısı “Addis”in sözleri, efsunlu hece “aum” ile başlayan Mahamrityunjaya mantrasıdır ve bu da dinleyiciye bir işarettir: Hindu metinlerinden “Mandukya Upanishad”ın tasviriyle, “aum” bir yay, benlik bir ok ve hedef de Brahman, yani mutlak gerçekliktir.
Om’un sizi bir ok misali fırlatmasına müsaade edin.