






KAÇ GRUBUN HİKÂYESİNİ, KÜLTÜR TARİHİNDE BIRAKTIĞI ETKİYİ MÜZİĞİN YA DA ÜRETTİKLERİ SESLERİN KENDİSİNDEN NEREDEYSE HİÇ BAHSETMEDEN AKTARMAK MÜMKÜN?
John Cage, Stockhausen gibi avangart ustalar ya da The Beatles, Elvis Presley gibi popüler kültür fenomenlerinden değil de 70’ler sonrası başlayan ve bugün hâlâ devam eden deneysel müzik akımlarının öncüsü punk sonrası dönemden bahsedersek eğer neredeyse hiç. Gürültü ve sanatı müziğin içine işlemeleriyle Velvet Underground, elektronik devrimleriyle Kraftwerk belki ama o noktada da bahsettiğimiz seslerin ve sanatın kendisi. Tüm bu dönem boyunca hiç kimse Throbbing Gristle kadar müzikten fazlasına ve bu denli yaygın bir felsefe ve tahribat gücüne sahip olamadı. Bu yüzden bu kadar tehlikeli, bu kadar korkutucu. Salt sesleri, gürültüleri emebilirsiniz ama performansı ve düşünsel atakları değil.
Cabaret Voltaire’den Nurse with Wound’a, SPK’dan Laibach’a keskin söylem sahibi onlarca üretici/performançı çıkarmış endüstriyel müzik akımının yaratıcıları, COUM Transmissions dönemlerinden bu yana topluma ve yüksek kültüre açtıkları savaşı 81 yılında sonlandırmış gibiydi. Hedef bir harekete ya da ikona dönüşmek değildi ne de olsa, tüm politik ya da sanatsal söylemleri reddetmekti. TG sonrasında Genesis P-Orridge ve Peter Christopherson (Sleazy), Psychic TV, Sleazy, (John Balance’la birlikte) Coil ve 30 yılı aşkın süredir birlikte olan Chris Carter ile Cosey Fanni Tutti Chris&Cosey projeleriyle evreni yenilikçi sesler ve deneyimlerle doldurmaya devam etti. Hepsini bir araya getiren şey, ruh ve beden, teknoloji ve duygu arasındaki ikilikleri yok edip tek bir söyleme dönüştürmekti.
2000’LERDE BİRKAÇ YENİ KAYIT VE KONSER İÇİN BİR ARAYA GELİP HÂLEN KİMSENİN O DENLİ CESUR OLMADIĞINI HATIRLATTILAR, AMA ESAS ETKİLİ DARBE BİRKAÇ AY ÖNCE GENESIS P-ORRIDGE’İN YOKLUĞUNDA VE SLEAZY’NİN ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN X-TG OLARAK YAYINLANAN İKİ ALBÜMLE GELDİ.
Albümlerden biri Nico’nun Desertshore’unun TG standartlarında kolay içine girilir bir cover versiyonu, diğeriyse son sözleri, yani The Final Report’tu.
Zamanlama mükemmeldi, keza şu an eksikliğini duyduğumuzun neler olduğunu söylüyorlardı. Seksüel ya da kışkırtıcı olan bir şey kalmadı, tehditkâr olan gürültüler formülize oldu. Çok fazla soru var... Neden pornografiyi performanslarında ilk kez kullananlar porno jenerasyonu tâbir edilen bir kuşak için hâlâ çok sert? Neden deneyselliğin popu bile ele geçirdiği bir dönemde çıkarttıkları sesler hâlâ bu kadar yabancılaştırıcı?
Minimalist tekno, noise, dark ambient, hattâ onları çokça sample’layan siyahî müzik ve “Yeni Gotik Sanat”a kadar etkileri bilinirliklerini aşmış az sayıda gruptan biri TG. Onu görmezden gelip endüstriyel hattın Nine Inch Nails’den Ministry’ye diğer devamcılarından söz eden çok. Çünkü pek çok takipçisi ya da yeni kuşak müzisyen gibi dönemin depresyonunu romantize ya da estetize edip şık bir paket hâlinde sunmadı. Distopyadan, karanlık taraftan bahsederken gördüğünü şekillendirmeden tüm çirkinliğiyle seyirciye/dinleyiciye aktardı. Kaçış değil, uyarı gibiydi yaptığı. Belki de o yüzden hâlâ bu denli müthiş bir üretme enerjisine sahip. Ve muhtemelen kıyametin gelmesini ümit eden herkesten de mutlu.
Final albümleri bugün eksikliğini çektiğimizin, popüler müziğin içerisinden çıkartılan performansın, bedenin ve en önemlisi “şimdi”nin ne olduğunu hatırlamak için harika bir zamanlamaya sahip.
CANLI PERFORMANSLAR:
TG’nin şok etkili hikâyesi Genesis P-Orridge’in kurucusu olduğu performans kolektifi COUM Transmissions’ın 76 yılında Londra ICA’da sahnelediği “Prostitution” (fuhuş) isimli son performansıyla başlıyor. Cosey’nin dergilere verdiği pornografik pozlar, sahte kanla kaplı bir sahnede bir striptizci, kanlı tamponlar, kirli bebek bezleri, paslanmış şırıngalar, seyirci arasına karışması için tutulmuş travesti ve fahişeler ve TG’nin kulak kanatan ilk performansı… Dönemin en anti hareketi olan punk’lar için bile çok fazlaydı bunlar. Herkes için çok fazlaydı ve herkesi karşısına aldı. Feministleri, politikacıları ve hattâ porno sektörünü bile. Muhafazakâr milletvekili Nicolas Fairbairn’in ünlü “medeniyet yıkıcıları” sözü de bu konserden sonra doğmuştu. Grubun tarihindeki bir diğer önemli konser hadisesi de oldukça muhafazakâr ve prestijli bir devlet okulu olan Oundle’da 1980’de gerçekleşen performans. Öğrencilerinden biri tarafından Throbbing Gristle’ın “John Cage gibi olduğu” bahanesiyle ayarlanan konser, sahneye çıkıp mikrofona bağıran ve sonunda Genesis P-Orridge’i omuzlarına alıp okulun içerisinde taşıyan öğrencilerle son bulmuştu. Konser mekânlarının sterilliği yerine her zaman farklı işlevlere sahip yerleri tercih eden grup yine amacına ulaşmıştı. İşin işitsel kısmı da performansları kadar tehditkârdı.
DAYANILMAZ GÜRÜLTÜ VE TACİZKÂR SESLERİ, MİDE BULANDIRAN DÜŞÜK FREKANSLARI, GÖZÜ KÖR EDEN IŞIKLARI, RAHATSIZ EDİCİ PROJEKSİYONLARLA BİRLİKTE METABOLİZMAYI HAREKETE GEÇİRMEK İÇİN KULLANDILAR.
Amaç asla duyusal zevk üzerine kurulu bir sahne deneyimi olmadı. Performansları, Haneke’nin “huzursuz seyirler dilerim” temennisine benzer şekilde çirkin olanı estetize etmeden sunarak tepki almak, uyarmak, hareket geçirmek içindi.
TEMALAR:
“Hamburger Lady” bir doktorun yüzü tanınmayacak şekilde bozulmuş bir kadın hastayla ilgili gerçek mektubuna dayanıyordu. “Zyklon B Zombie” Yahudi Soykırımı sırasında kullanılan ölümcül gazdan alıyordu adını. Plak şirketi Industrial Records’un logosundaki baca da Auschwitz’deki bir krematoryum fırınındaki bacaydı. “Very Friendly” 60’larda İngiltere’de gerçekleşen Moors cinayetlerinden bahsediyor, “Slug Bait”de Genesis P-Orridge bir aile cinayeti fantezisini mırıldanıyordu. Tüm bunlar korkunç görsellerle birleştiğinde politikacılardan gelen tepkinin ikiyüzlülüğünüyse hiçbir şey Fairbairn’in “medeniyet yıkıcıları” ithamının kısa süre ardından edepsiz teşhir nedeniyle tutuklanması kadar iyi anlatamaz.
CUT-UP:
Throbbing Gristle’ın post-endüstriyel çağın dehşet hikâyelerini anlatırken kullandığı yöntem klasik şarkı sözü yazımından tamamen bağımsızdı ve müziklerinin doğasına uygun olarak belgelemeye dayanıyordu.
MEDYADAN ŞİDDET HABERLERİ, YANMIŞ CESETLER ÜZERİNE MEKTUPLAR, TELESEKRETERLERİNE BIRAKILMIŞ ÖLÜM TEHDİTLERİ… HEPSİ SYNTH’LER VE SAMPLE ÂLETLERİYLE BİRLEŞİP SAHNEYE TÜKÜRÜLÜYORDU ÂDETA.
Bu esnada kullandıkları metotsa kaset ve saha kayıtlarıyla birlikte, P-Orridge’in en büyük akıl hocaları olarak gördüğü William Burroughs ve Brion Gysin’den öğrendiği cut-up tekniğiydi; yani metinlerin tesadüfî şekilde parçalanıp yeniden bir araya gelip farklı yapılar oluşturması. P-Orridge’e göre bu sayede kültürü cut-up’a maruz bırakarak bizden saklanan yapı ve sembolleri ortaya çıkarmak mümkündü. Tıpkı ışıklar gibi cut-up’ı da yabancılaştırıcı etkisi için kullandı. William Burroughs’un TG’ye karşılığıysa 81 yılında Industial Records’dan çıkan konuşma albümü (spoken word) Nothing Here Now But The Recordings oldu.
DIY (Kendin yap) YAKLAŞIMI:
TG’nin müzik endüstrisiyle olan ilişkisi başından bu yana içeriden savaşmak ya da varolanı bozup kirletmek değil, toplu bir reddediş üzerine kuruluydu. Her zaman kendi ekipmanlarını, kendi stüdyolarını (Londra’nın endüstriyel ve kasvetli bir bölgesindeki Death Factory), “syphilisythesizer” adını verdikleri kendi synthlerini, Gristleizer adını verdikleri kendi efekt ünitelerini, kendi şahsî bağlantılarını kullandılar. Asla geleneksel anlamda müzisyen olmak istemediler, içlerinde olan da yoktu zaten.
SLEAZY’NİN BU KONUDAKİ SÖYLEMİ ÇOK NETTİ; “PUNK’LAR BİR GRUP KURMAK İÇİN İHTİYACIN OLAN TEK ŞEYİN ÜÇ TANE AKOR ÖĞRENMEK OLDUĞUNU SÖYLEYİP DURUYORDU. BENİM TAVRIMSA ŞÖYLEYDİ: NEDEN O KADAR ÇOK BİLMEK GEREKSİN Kİ?”
Punk direnişinin yetmediği noktada esas güç dengelerini sarsan onlar oldu. İçlerinde belki müzisyen yoktu, ama dört “uç” kişilik sanatı terörize etmeye yetecek her şeye sahipti. Beden mutasyonunun öncülerinden Genesis P-Orridge ve Cosey Fanni Tutti’nin performans ve sanat geçmişi, Chris Carter’ın elektronik bilgisiyle programcılık yeteneği, gündüzleri popüler albüm kapakları tasarlayan bir tasarım ajansında çalışan Sleazy’nin teknik hâkimiyetiyle ve hepsinden öte, onları bir araya getiren aktivizmle bir müzik grubundan çok daha büyük bir dönüştürücü güce sahiptiler.
PORNOGRAFİ:
Cosey için pornografi sadece konserlerde kullandığı bir kışkırtma aracı değildi. 70’li yıllarda hem filmleri hem de İngiliz porno dergilerine verdiği pozlarla bu alanda faaldi. Striptizciydi aynı zamanda. Galeri alanında yaptığı şey ona göre fazla güvenliydi. İster seks, ister sanat, ister müzik endüstrisinde olsun bedeni onun için seksin metalaşmasını araştırırken kullandığı bir provakasyon aracıydı. Sanatında bu görüntüleri kullanıyordu ve kendi bedeni varken başkalarının görüntülerini kullanmanın ikiyüzlülük olacağını inanıyordu. Sanat eylemlerinde çıplakken daha özgür hissettiğini, kostüm ya da renklerden ziyade vücut formlarını izlemeyi sevdiğini söylüyordu.
ÇÜNKÜ BEDEN İNSANLARA DAHA AZ YANLIŞ SİNYAL YOLLAR VE GİYİNDİĞİNİZ ANDA ÜZERİNİZDEKİLERDE BİR SEMBOLİZM ARANIR.
Bugünün fazla giyinmiş halde erotizm ya da gizem pazarlayan sanatçılarının da, soyunup seksî olamayan ruhsuz starlarının da asla ulaşamayacağı bir yerdeydi Cosey. Tam da bu yüzden kariyerinin gidişatını kendine benzettiği eski porno yıldızı ve endüstriyel müzisyen Sasha Grey’i kanatları altına almış ve TG ailesinin bir parçası yapmış durumda.