






ŞARKILARIYLA HER DAİM YANI BAŞIMIZDA GİBİ HİSSETTİĞİMİZ, ONCA YILDIR KONSERLERİNİ KOVALADIĞIMIZ YORA’NIN İLK ALBÜMÜ “GÜN SÖZLERİ”Nİ DEFALARCA ÜST ÜSTE DİNLEMENİN ZEVKİNİ BURADA TARİF ETMEMİZ BİRAZ ZOR OLACAK. YORA’NIN MÜZİĞİYLE HİSSİYATIN NASIL BİR ŞEY OLDUĞUNU MERAK EDİYORSANIZ EĞER, ALBÜM KAPAĞINDAKİ YUSUF SEVİNÇLİ İMZALI FOTOĞRAFA BAKIN YETER. YORA’NIN BÜNYEDE YARATTIĞI TÜM HİSLERİN BİR İFADESİ…
Yora’nın hikâyesinin Boğaziçi Üniversitesi’deki o çok ünlü Taşoda’da başladığını biliyoruz ama yine de sormadan edemeyeceğiz, bu kalabalık ekibi bir araya getiren ve birlikte müzik yapmaya itenler neydi? “Yora” ismine nasıl karar verdiniz?
Yora'nın kuruluşu aslen Akif ve Uygar'ın lisede bir araya gelip birbirleriyle yaptıkları ufak riffleri - besteleri paylaşmalarına dayanıyor. Akif, Boğaziçi'ni kazandıktan sonra Taşoda'dan haberdar oluyor ve birlikte yaptıkları besteleri takılıp geliştirmeye başlıyorlar. Sonrasında davul ve bas gitar arayışı derken 2003'te ilk konserlerini veriyorlar. “Yora” ismi de o konser için bir isim verme zorunluluğundan, Akif'in eski Türkçe sözlükleri karıştırma merakıyla harmanlarak gerçekleşiyor. Zamanla eleman değişimleri, BÜMK ile içli-dışlılık derken kadro bir şekilde bugünkü hâlini alıyor.
2000’lerin başından beri Yora olarak birlikte müzik yapıyorsunuz ama ilk albümünüz Gün Sözleri’ni 2012’de yayınladınız. Albümün ortaya çıkışı nasıl bir süreçti?
Albüme gelene kadar yayınladığımız 2 EP ile beraber kendimizi bir şekilde kendi yağımızda kavurup Peyote'de çalmaya başlamakla beraber gerçek bir "eğitim" sürecinden geçtik diyebiliriz. Verdiğimiz her konserin geri dönüşünü önemle merak eder ve değerlendirirdik. Geçen onca yıl içinde bir şekilde müziğimizi geliştirdik ve bizi albüm yapmaya itecek sürece girmiş olduk. Yora'nın hiçbir işi bir anda olmaz. Yeni şarkı yapmak bile her zaman uzun bir mesai işi olmuştur. Konu albüm olunca buna ne kadar çok vakit ayırdığımızı tahmin edebilirsiniz. Albüm için yola çıkış sebebimiz yeni şarkılarımızı kaydetmekti, ve bu sebeple gerekirse internetten bile paylaşabiliriz diyorduk. Şarkıların ön prodüksiyon sürecine başladığımızda epey ince eleyip sık dokuduk. Ozan'ın âdeta bir prodüktör gibi çalışması sonucu da ortaya albümlük bir iş çıkardığımızı düşünüp bize yakın olacağını tahmin ettiğimiz etiketlerle görüşmeye başladık. Baykuş ailesiyle anlaştığımızda albümü kaydedeli 1,5 sene geçmişti. Ve albümün raf tarihi kayıtlardan nerdeyse tam 2 sene sonra gerçekleşmiş oldu. Ama her türlü gecikmeye rağmen bu albümü bir şekilde gün yüzüne çıkarmış olmaktan mutluyuz.
Albüm kayıtları esnasında sizi en çok zorlayan ne oldu?
Kavurucu sıcaklar!
Albüm kapağındaki fotoğraf Yusuf Sevinçli’ye ait. İnsana mutluluk veren bir fotoğraf… Hikâyesi nedir? Nasıl albümünüzün kapağında son buldu?
Akif, kendisi de fotoğrafla ilgilendiği için Yusuf'un işlerini yakından takip ediyordu. Yusuf'a, birkaç fotoğrafını kullanmak istediğimizi söylemek üzere kendisine ulaştı. Böylelikle temasa geçmiş olduk. Yusuf, bu işin parçası olarak bizi çok sevindirdi ve çok yardımcı oldu. Fotoğraflarını, özellikle de kapak fotoğrafını biz de çok seviyoruz. İlk andan beri kapakta olması için en büyük adaylardan biriydi o fotoğraf. Albümün genel olarak son tasarımını da Gökhan Özkan yaptı.
Grupta nasıl işbölümleri var?
Öncelikle herkes kendi enstrümanının görevini yapıyor tabiî ki. Şarkı yazımı bölümünde ise ya grupla birlikte takıldığımız zamanlarda ortaya birşeyler çıkartıp bunların üzerine gidiyor ve şarkı yapıyoruz, ya da son zamanlarda çoğunlukla olduğu şekilde, Akif'in getirdiği besteler üzerine oturup çalışıyoruz. Şarkı sözü konusundaki mesaiyse tamamen Akif'in üzerinde. Bunun harici düzenlemeler konusunda Ozan'a biraz daha fazla yer açıyoruz. Sosyal medya, prova zamanları ayarlama gibi getir götür işleri müdürlüğü ise Uygar'ın üzerinde.
Oldukça uzun zamandır burada müzik yapan bir ekip olarak buradaki müzik sahnesine dair gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Bizim müzik yapmaya başladığımız dönemler bir cover furyası tutmuş gidiyordu. Herkes cover’lar peşinde sırf bir yerlerde çalmak adına müzik yapıyordu. Biz başından beri bu konuda fazlasıyla tutucu olmuştuk ve amacımız hep kendi müziğimizi yapmaktı. Bestelerimiz azken tabiî ki listemizi doldurmak adına cover’lar çaldığımız oluyordu ancak bir araç olmaktan ötesi değildi bizim için. Zamanla, Peyote'nin de büyümesiyle beraber kendi müziğini yapan gruplara sunulan imkânlar arttı. Örneğin şu an albümünüz olmasa da Bronx'ta ya da Babylon'da konser verme şansınız var. Bir şekilde bu "indie" hareketi son zamanlarda dinleyicisiyle doğrudan buluşma şansını buldu. Bunda belki Myspace'in bir dönem çok popüler olmasının etkisi olabilir.
Yakın zamanda Taşoda grupları arasından ilginizi çeken kimler var ya da yerel müzik sahnesinden dinlediğiniz?
Bizim için Taşoda'dan bir Sakin bir de Post Dial vardır. Gençlerin şu aralar ne hâlde olduğunu bilmiyoruz tabiî ki, Taşoda'yı geride bırakalı yıllar oldu. Ama kulağımıza gelen bir isim de yok açıkçası. Yerel müzik sahnesine gelince sayacağımız isimler fazlasıyla uzun olabilir. Ars Longa, Erkin Gören, Bubituzak, Gözyaşı Çetesi, Seha Can, On Your Horizon, Sapan, Neyse, Farfara, Nekropsi, Gevende, kim ki o, Halimden Konan Anlar ve Can Güngör bir şekilde takip ettiğimiz ve düzenli olarak haberdar olmak istediğimiz isimlerin başında geliyor.
Bu aralar gündeminizde neler var?
Akif eğitimi için Amerika'ya gitmek zorunda olduğundan ötürü yaz tatiline kadar o gitmeden kaydettiğimiz Son Ses'in grup versiyonunun stüdyo kaydını dinleyicilerimizle paylaşmayı hedefliyoruz. O süreç içinde de bir yandan yaz festivallerini kovalamak öncelikli işimiz olacak.