Bantmag

3.MOONRISE KINGDOM

YAZI NEYLAN BAĞCIOĞLU

İLLÜSTRASYON SELÇUK ÖREN
 

WES ANDERSON, KÜÇÜK, TATLI VE İKİ BOYUTLU DÜNYASININ ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DIŞINA ÇIKMA CESARETİ GÖSTERDİĞİ BU BİR BUÇUK SAATLİK ÖRTÜK DETAYLAR MARATONUNDA, KARİYERİNİN EN PARLAK İŞLERİNDEN BİRİNİ ORTAYA KOYUYOR VE 3 NUMARAMIZA YERLEŞİYOR.

 

Bir insan bir filme sarılabilir mi? Ben Moonrise Kingdom’a sarılmak istiyorum. Yanlış anlamayın, Wes Anderson’a ya da filmdeki Sam (Jared Gilman) ya da Suzy’ye (Kara Hayward) sarılmaktan bahsetmiyorum. Filme sarılmak istiyorum, bir kitaba sarılır gibi. Mesela Franny ve Zooey’e defalarca sarılmışlığım, ve söylemeye çekindiğim kadar defa uyumak yerine baştan sona tekrar okumuşluğum var.

 

Kimsenin kafasında gereğinden fazla beklenti yaratmamak uğruna Moonrise Kingdom ile ilgili söyleyebileceklerim konusunda kelimelerimi çok dikkatlice seçmeye çalışırken konudan uzaklaştığımı fark ettiğim şu saniyede yeni bir paragraf açarak lafı çevirmeyi doğru buluyorum...

 

Wes Anderson, tıpkı Benjamin Britten’ın temasını Purcell’den alan The Young Person’s Guide to the Orchestra’sındaki gibi önce tüm enstrümanlarla başlıyor, ardından her bir enstrüman kategorisini ayrıştırıyor, ve son olarak hepsini yeniden bir araya getirmek suretiyle bir nevi giriş, gelişme (ya da buradaki hâliyle dağılma/ayrışma/çözülme) ve ardından sonuca ulaşıyor.

 

Film, Andersonseverler için çölde vaha olmanın yanısıra, "Anderson da kim, ben Bruce Willis’i duyup gelmiştim" diyenlerin bile akıllarında birkaç gün kalacak, hattâ (umarım) insanlığı sevmek ve daha iyi birer insan olmak için birkaç sebep sunacak.