Bantmag

20.TINKER TAILOR SOLDIER SPY

Kendi ülkesinde çektiği filmlerin sonuncusu olan Let the Right One In ile takipçi sayısını 100’e katlayan İsveçli yönetmen Tomas Alfredson’un John le Carre’ın romanından uyarladığı bu fazla detaycı ajan filmi, izleyicisinden bolca ilgi ve sabır isteyen ancak karşılığını da fazlasıyla veren bir casus gerilimi.

 

19.L’ENFANT D’EN HAUT (SISTER)

Bir önceki filmi Home ile dikkatleri üzerine çeken Ursula Meier, Berlin Film Festivali’nden özel ödül ile dönen bu içe dokunan mağrur melodramında şaşırtmacalı bir abla kardeşin hırpalayıcı hikâyesini konu ediyordu.

 

18.TAKE SHELTER

İlk filmi Shotgun Stories’i takip eden bu filminde, peş peşe kabuslarla seyircisini tekinsiz bir atmosferin içine hapseden Jeff Nichols, sinema tarihinin unutulmaz final sekanslarından birine imza atmakla birlikte, filmografisinde de sağlam adımlarla ilerlediğinin emaresini sunuyor.

 

17.CAFE DE FLORE

Jean-Marc Valle’nin C.R.A.Z.Y.’nin ardından olgunluk emareleri gösterdiği bu son filmi, nefes kesici kurgusu ve müziği filmin kahramanlarından birine dönüştürmesiyle fark yaratan, özel ve çok güçlü bir film.

 

16.LOOPER

Seyir süresi boyunca kimi zaman insanı 90’lı yılların kült klasiklerinden birini izliyormuş gibi hissettiren bu zekîce kotarılmış bilim-kurgu aksiyonda, Joseph Gordon-Levitt’in Atilla Taş makyajı dışında içimize sinmeyen çok az şey var.

 

15.NO

İlk filmi Tony Manero’nun ardından Post Mortem’le devam ettiği üçlemesini bu filmle noktalayan Pablo Larrain, pek çoklarına göre kariyerinin en sağlam işiyle karşımızdaydı bu yıl. Kim bilir belki ekipten daha fazla kişi filmi yakalayıp izlemeyi başarabilseydi, listemizin daha üst sıralarında bile karşımıza çıkabilirdi.

 

14.THE DEEP BLUE SEA

İngiliz sinemasının büyülü yaratıcılarından Terence Davies’in verdiği uzunca aradan sonra karşımıza çıkarttığı bu nefes kesici şaheserde, Davies’in sinema tarihinden kimi filmlere sunduğu referansları keşfetmek, muazzam açılış dakikalarına ve harika finaline doğru yelken açmak mümkün. Üstüne bir de Rachel Weisz…

 

13.TEPENİN ARDI

Uzun zamandır özgün bir soluğa ihtiyaç duyan Türkiye bağımsız sinemasından kafa açıcı senaryosu, yenilikçi anlatımı ve neredeyse geveze ses bandıyla sıyrılmayı başaran, ötekinin kim olduğundan çok, ne işe yaradığına, neleri örtbas edip, neleri ifşa ettiğine kafa yoran özel ve özgün bir ilk film.

 

12.DUPA DELARI (BEYOND THE HILLS)

Aynı yetimhanede büyüdükten sonra yolları ayrılmış iki kadının izinden giden film, birçok tepenin ardına, tepelerin altında sıkışanlara ve tepelerin yükseldiği göğe karanlık bir ışık tutan çarpıcı bir film. Mustafa Doğulu

 

11.WUTHERING HEIGHTS

Red Road ve Fish Tank’le ne kadar özel bir sinemacı olduğunu çoktan kanıtlamış olan Andrea Arnold, onlarca kez beyazperdeye uyarlanmış olan Uğultulu Tepeler’den son derece özgün bir film çıkarabilmekle kalmıyor, filmi de neredeyse tensel bir tecrübeye dönüştürüyor.

 

10.FAUST

Aleksandr Sokurov’un kötücül kahramanların merkezde olduğu dörtlemesine büyüleyici finali, aynı adlı şaheserin diyaloglarını ve ruhunu göz kamaştıran bir sinematografi ve benzersiz bir anlatımla beyazperdeye taşıyor.

 

9.TABU

Berlin Film Festivali’nde bu yıl FIPRESCI ödülünün sahibi olan Miguel Gomes imzalı bu heyecan verici siyah-beyaz şaheser, son yarım saatine yön veren mektuplaşmalardan aldığı ilhamla sinema tarihine, mevcudiyetinin ihtişamını hatırlatan bir zarf atıp kenara çekiliyor.

 

8.OSLO, 31. AUGUST

İlk filmi Reprise’la büyük bir heyecan dalgası yaratan Joachim Trier’in, kendisine bağladığımız umutları boşa çıkartmadığı, ancak izleyicisini umuda dair tüm inancını buruşturup çöpe atmış bir kahramanın izinden son bir yolculuğa çıkarttığı bu sarsıcı filmi, bir kendini kötü hisset başyapıtı.

 

7.BARBARA

Berlin Film Festivali’nden Gümüş Ayı (en iyi yönetmen) ödülü ile dönen Barbara, yaşamsal noktaların öncelikleri üzerinden Almanya tarihine daha önce dokunulmayan şekilde dokunurken, sinema tarihine muhteşem bir karakter de kazandırıyor. Mustafa Doğulu

 

6.HOLY MOTORS

Bir gece boyunca gördüğünüz, peş peşe sıralanmış düşleriniz gibi kocaman bir kimlik bulmacasını andıran Holy Motors için kim ağzını açıp iki kelam etmeye çalışsa, kendi gördüğü rüyayı tasvir etmeye çalışmaktan öteye gidemeyecek gibi. Özetle, yılın en heyecan verici sinema tecrübelerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.