Bantmag

YURTDIŞINDA EĞİTİM ALMIŞ EĞİTMENLERİN DERSLER VERDİĞİ OYUNCULUK ATÖLYESİ VE ÇIKARDIĞI OYUNLAR İLE ADINDAN ÇOKÇA SÖZ ETTİREN CRAFT TİYATRO ÜZERİNE ÇAĞ ÇALIŞKUR, ŞENAY GÜRLER VE BAHAR BAHAR İLE KONUŞTUK.

 

Oyunculuk Atölyesi geçen yıldan beri devam ediyor, süreç nasıldı ve meyvelerini toplamaya başladınız mı?

Şenay Gürler  Atölye kısmını Bahar ve Çağ kurdular aslında. Ben tiyatro kısmından biri olarak şunları söyleyebilirim; bu kadar kısa sürede gerçekten çok iyi bir eğitim kadrosu oluşturdular ve birçok alanda çok iyi eğitim veriyorlar. Hiç bir zaman hedefe ‘tamam ulaşıldı’ denilemez.

 

Çağ Çalışkur  Bizim zaten hali hazırda çalıştığımız bir çekirdek ekip vardı. Aslında onlarla daha profesyonel olarak çalışabileceğimiz bir mekan arayışı ile başladı her şey. Ve sonra Craft Atölye’nin şu andaki yerinde çalışmaya başladık. Hakikaten geçen sene Ağustos’ta burayı ilk tuttuğumuzda apartmanın önünde oturup "tuttuk, peki şimdi ne yapacağız" dedik. Ve 6 ay kadar çok kısa bir sürede 5 sınıf olduk. Biraz butik bir şey olarak planladık. Sadece yurtdışında eğitim almış eğitmenlerle çalışıyoruz. Şu anda 7 sınıfımız var. Betül Alganatay, Bahar Kerimoğlu, ben, Berna Tunalı oyunculuk eğitimlerini veriyoruz. Kayıp oyununda oynayan Deniz Karaoğlu sahne derslerini veriyor. Bunlar dışında kamera önü oyunculuk, doğaçlama, diksiyon, hareket, dans, akrobasi, gibi yan dersler var. 2 yıllık bir eğitim buradaki ve şu anda hali hazırda eğitimlerinin ortasında olan 100'e yakın öğrenci var. 

 

Mezunlarınıza ne gibi olanaklar sağlıyorsunuz?

ÇÇ Ben oyunculuk eğitiminde bir mezuniyete inanmıyorum. Dolayısıyla 2 yıllık eğitimden sonra mezun oluyorsunuz diye bir şey yok. Çünkü bu diplomanın herhangi bir karşılığı yok. Ama şunun hayatta bir karşılığı olduğunu düşünüyorum ki; hayatta kendi projenizi tamamen her kısmını sahiplenerek tamamlıyor olmanız cv'nizde de hayat deneyimi açısından önemli bir şey. 40 kişi başlayan sınıftan 3 kişi mezun oldu, şu anda 1 kişi daha mezun oluyor. Bu sayının da yeterli bir sayı olduğunu düşünüyorum aslında. Kendi projelerini bize sunduklarında elimizden gelen her şeyi yapıyor oluyoruz. Mesela bu seneki ‘Kaset’ oyununu bizimle başlayan 3 öğrencimiz oynuyor. Basın desteği, sahne, kostüm, dekor her anlamda destek olduk onlara. Bana kalırsa buradaki en güzel kısım da şu; Craft Tiyatro bünyesinde Şenay Gürler, İpek Bilgin, Barış Gönenen, Deniz Karaoğlu gibi profesyonel oyuncularla çalışıyorlar, onlarla aynı sahnenin üzerinde aynı şartlarda kendi yaptıkları işi sergiliyorlar. 

 

Kaset hepimizin de yakından bildiği oldukça da iyi bir film aslında. Hani Kitabını okuduğumuz filmler hep bir tık eksik kalır, tiyatrodan sinemaya uyarlanan örnekler de biliyoruz, sizce bir senaryo oyuna ya da filme evrilirken nerede kaybediyor?

ÇÇ Bunun kati bir şey olduğunu illa ki böyle olacağını düşünmüyorum. Yapılan işle de bağlantılı. 

 

ŞG Bu daha çok roman uyarlamaları için söz konusu olan bir şey aslında. Siz bir romanı okurken ne olursa olsun kendi öznel dünyanızdasınız, yazar size ne anlatırsa anlatsın esmer bir adam dediğinde sizin esmeriniz olmuş oluyor ya da bir ev bir mekan anlattığında tamamıyla siz onu kendinize göre biçimlendiriyorsunuz ve o biçimlendirdiğiniz şeyi yönetmenin gözünden ve başka oyuncularla izlediğinizde o kadar da başarıya ulaşamayabiliyor. Bir kitapta çok fazla ayrıntı var ve görsel hale getirildiğinde gerçekten çok ustalıklı bir yönetmen gerektiriyor, ustalıklı bir yönetmen de olsa bazen o başarıya ulaşamayabiliyor. Ama mesela Marquez'in Kırmızı Pazartesi'sinde kitap da film de çok başarılı idi. 

 

Peki ‘Kaset’ bu anlamda yeteri kadar başarılı oldu mu? 

ÇÇ Bence oldu. Kaset önce Tevfik Şahin ve sonrasında Betül Alganatay ile çalışıldı. Derdini, izleyiciye  iyi aktarabildiğini düşünüyorum.

 

Son bir kaç yıldır 400 kişilik tiyatro salonlarından ziyade 50 - 60 kişilik oda tiyatroları çok fazla öne çıktı. Sizce bu nasıl bir süreç ve neden bu kadar küçüldü?

ÇÇ Dot'un bu konuya çok büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. In-yer-face akımının Türkiye'ye gelmesi ile birlikte seyirci ile sahne arasındaki mesafe ortadan kalktı. Ve seyirci ile daha yakın temasta olduğunuz oyunlar üretilmeye başlandı. 200 kişilik salonlara sahip olmadan da tiyatro yapabilir hale geldiler. Eski tiyatro algısı, pahalı prodüksiyon ve büyük sahnelere ihtiyaç duyan, bir sürü üretmek isteyen insanın önünü keserken, şimdi yeni bir özgürlük alanı açıldı. 

 

Eksik bulduğunuz yanları var mı?

ÇÇ Evet. Destekçisinin az olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda söyleyecek sözü olan insanların daha özgürce üretim yapabilmeleri için daha fazla desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Maalesef, klasik halinden kurtulmuş yeni akım tiyatronun fark edilmesi zaman alıyor. 

 

ŞG ‘Kaç kişilik salonlarınız var’ diye soruyolar, İtalyan sahne salonlara alışmışlar ve sponsorluk için gittiğimizde beklentileri o yönde oluyor. Ama seyirci de artık  bizim gibi tiyatrolara alışıyor ve böyle yerler çoğaldıkça bu algı kırılacak diye düşünüyorum ben.

 

BOL BOL YERLİ METİN YAZILMALI

 

Bizler oyunlarda ne kadar çok gerçek algısı yakalarsak o kadar samimi buluyor ve takip ediyoruz. Sizce oyunculuk bu anlamda evrildi mi yoksa bu hala bir tercih mi?

ÇÇ Yeni tiyatronun oyunculukları da değiştirdiğini düşünüyorum. Populist sebebi; televizyondaki diziler ve sinema. Ve oyuncunun hiçbir şey yapmaması olarak algılanan bir “doğal oyunculuk” kavramının ortaya çıkması. Gerçekten böyle bir dönemden geçti oyunculuk anlayışı. Ama şimdi gerçekliği daha fazla arıyoruz, küçük ya da büyük oyunculuk olmasına bakmaksızın, en azından benim gözlemim böyle.

 

Bahar Bahar – Küçük salonlarda tiyatro yapılıyor olmasının da etkisi var. En azından sahnede kendinizi duyurmak gibi bir derdiniz yok. Ya da herkes tarafından görülüp görülmediğinizi gözetmeniz de gerekmiyor. İster istemez oyuncunun duyguları ve dürtüleriyle kurduğu ilişki de daha gerçekçi oluyor.

 

"In-yer-face"i izleyici sizce neden bu kadar sevdi?

ÇÇ Ben ‘sansürsüz sanat’ tarafını değerli buluyorum. Ve daha şiddetli, daha can acıtıcı şeylerin bilfiil yüzünüze sergileniyor olması hali çok değerli. Çünkü öyle bir şey ki üzerinde hiç bir şey konuşmasanız da düşünmeseniz de sadece onu deneyimlemiş oluyorsunuz. Bu anlayış izleyiciye farklı ve özel geldi. Ama kendi adıma bu süreçte artık bunların da ilerisine gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bol bol yerli metin yazılmalı…

 

Peki ‘Kaset’ dışında Craft bünyesinde yazıp yöneteceğiniz kendi oyunlarınız olacak mı?

ÇÇ Okulun 4. mezunu da yeni projesiyle Kemal Hamamcıoğlu olacak.  Bir oyun yazdı ‘Kabin'. Tiyatro bünyesinde yeni bir oluşuma gidiyoruz, Crafitti adında. Ruhu çok genç bir oluşum. Sahnelenecek ilk oyun da Kemal Hamamcıoğlu'nun yazdığı ‘Kabin’. Gonca Vuslateri ve Erkan Köstendil oynuyor, Rıza Kocaoğlu yönetiyor. Oyun aslında iki kişilik bir karşılaşma hikayesi; en ihtiyaç duyduğumuz şeyden bile nasıl korkar hale geldiğimizi anlatıyor. Ve basit yaşamlarımızın içine sığdırdığımız travmaları. Kemal'in yazdığı bir başka oyun da 'Garaj', yakında onu da çalışmaya başlayabiliriz. 

 

BB Bu arada yurtdışından da sürekli metinleri takip ediyoruz. Bir okuma grubumuz ve çevirme grubumuz var.

 

 

http://atolyecraft.com/