






2003’TE BİRARAYA GELEN SHRAG, MÜZİĞİ BRİTANYA POST PUNK’INDAN GELEN BİR INDIE-ROCK BEŞLİSİ…
2012'de de, Bant Mag ofisinin ses sisteminde bolca vakit geçiren, Canines adlı üçüncü albümleri yayınlandı. Biz de uzun zamandır arkadaşımız ve Bantmag destekçisi olan Simon'dan sanal çöpçatanı oynayarak Shrag'le özel bir röportaj ayarlamasını rica ettik; kendisi de nazik ve ince biri olduğundan tam olarak bunu yaptı. Konuşmaları şöyle gelişti.
En çok indie-rock önderleri Stereolab'le yaptığı işlerle tanınan Simon Johns, İstanbul'a yerleşik bir İngiliz müzisyen, yazar ve yayıncı. Imitation Electric Piano dahil olmak üzere projelerinin yanı sıra, Johns, Shrag'in de aralarında yer aldığı birtakım Brighton-merkezli grupla çalışmışlığı da var.
(Ek sorular ve yazı Alex Mazonowicz’e ait).
Merhabalar Shrag'den Helen, Bob, Rusell, Stephanie ve Andy,
Bob: “Merhaba”
Stephanie: Selam
Helen: Hey
Sussex Heights Roving Artists Group günlerinin üzerinden bayağı zaman geçti – ebeveyn karşıtı “Pregnancy Scene”nin patlamasından, “Mark E Smith”in fantazisinden. Şimdi de yeni albümünüz Canines'le baştan sona daha karamsar, fakat daha ölçülü bir şey yarattınız.
Şarkı yazarları olarak olgunlaştığınızı söyler miydiniz? Yoksa ortaya “olgunlaşmak” gibi kelimeler atmaya başlamak biraz aşırı mı kaçar?
Russel: İlk albümümüzü yaptığımızda otuzlarımızdaydık, o yüzden hepimizin aslında daha bilinçli olması gerekirdi! Bence ilk albüm küstah, punk'ımsı ve lo-fi; dinleyince daha genç olmalıymışız gibi geliyor. Ama bence bunun yarımızın daha önce bir grupta çalmamış olmasıyla da bir alakası var; bunu ilk defa yapıyorduk. Bir de o aralar ergen gibi davranıyorduk. Brighton, diğer kentlere kıyasla, bu hayali daha uzun bir müddet sürdürmeye izin veren bir coğrafya. Fakat deliller artık bize yetişiyor ve akranlarımız, “Pregnancy Scene”de öngördüğümüz gibi türüyor. Yerel kooperatife gidince, orada, heryerde indie babalarını etrafta sürükleyen çocuklar göreceksiniz. Hmm, bu cevabı göz önüne alarak, burada en azından kendim için konuşuyorum, bence daha olgunlaşmadık.
Helen: Ben otuzlarımda değildim; sağol yani Warrior! 25 yaşındayım! Valla albümü yazarken kesinlikle daha öncekilerin toplamda sezdirdiğinden belki de daha fazlasını yapabileceğimiz hissi vardı. Hatta, bence Life! Death! Prizes!'de bize daha başka neler yapabileceğimize dair bir his veren bazı şarkılar vardı...ileriye doğru işaret ediyorlardı sanki. O albüm nispeten uzun bir süre boyunca yazılmıştı, yani, en azından biz bazı parçalar arasında bir fark ve gelişme duyabiliyoruz. Sıra Canines'i yazmaya gelince de kesinlikle “cesur olup özür dilemeyelim, bakalım ortaya neler çıkacak” gibi bir hissiyat vardı. Ya da onun gibi bir şey.
Bob: Bence daha iyiye gittik sadece. “Olgunlaşmak” o kadar külfetli bir kelime ki; özellikle de punk albümleri yapmaya uğraşırken. Canines kesinlikle daha hırslı, ama hala tam bir Shrag albümü. Yazması çok eğlenceliydi. Kendimize teslim tarihleri falan koyduk. Bunu daha önce hiç yapmamıştık aslında. Ve tamam, hiçbir tarihi tutturamadık belki ama en azından niyetimiz yerindeydi!
Canines'in şarkı sözleri ve albüm görselleri ev ve konutlandırma temalarını anlatıyor gibi. Bu nereden geliyor? Evinize karşı bir özlem hissediyor musunuz? Evcil tipler misiniz, yoksa başka yerde olabilecek ilginçlikleri kaçırma olasılığıyla eve gitmekten nefret edenlerden mi?
Helen: Bu ilginç. Daha önce hiç bu şekilde yorumlandığını sanmıyorum! Kesinlikle bilinçli bir tema veya kaygı değildi. Sanırım görsellerde (ve videolarımızda) Bob'un bahçesinin altındaki kulübeyi kullanma kararımız, bir yer ve aidiyet düşüncesine doğru yapılmış bir jest gibiydi – 2011'in ilk altı ayı süresince, geceler boyu albümü yazdığımız yer orası. Bu şekilde yazmak bizim için yeni ve biraz gergin bir deneyimdi – Andy Miller'le Ekim ayında stüdyoya girmeyi sanırım Ocak ayında ayarlamıştık ve böylelikle de en geç Ağustos'a tüm bir albüm yazmamız gerektiğini biliyorduk. O kulübe bizim için çok önemli bir yer oldu! Bu bağlamda kulübeyi albümün ana görseli yapmak tamamiyle yerinde geldi. Bunun ötesinde eğer “ev” teması şarkı sözlerimizde bir meşgale olmuşsa, bunun yalnızca teğetsel (nereye ait olduğunu/uyduğunu bulmak) veya safi pis (birisini o kadar istiyorsun ki sanki vücutlarına yerleşmek istiyorsun...gibi bir şey) bir anlamda olabileceğini düşünüyorum.
Bob: Kullanılmadığı zaman kulübenin etrafında takılan iki tane kedi var. Bence bir ilişki yaşıyorlar.
Evde takılmak günümüzün dışarıda takılması mı?
Bob: Şu anda bir sürü gece dersi alan biri olarak, bence “erişkin eğitimi” günümüzün dışarda takılması.
Yoksa günümüzün içerde takılması mı? Tam olarak emin değilim.
Stephanie: Hava kötü olduğu ve hiç paran olmadığı zaman, senin ve boş ceplerinin dışarıda olmaya hakkı yokmuş gibi gelebilir, ama içeride takılmak hiçbir zaman dışarı çıkmanın yerini almayacak. Bir arkadaşının evine gitsen bile, yalnız biriniz evde kalmış oluyor, o yüzden sayılmaz. Tabii sıkılmak günümüzün yeni eğlencesi değilse...durun....sıkılmak günümüzün eğlencesi mi?
Stüdyo sizin için mutlu bir yer mi, yoksa canlı çalmaya başlayabilmek için çabucak içinden çıkmak istediğiniz bir yer mi?
Stephanie: Ben çok mutlu bir yer olduğunu söylerim...tabii bir şeyler ters gitmeye başlamadığı sürece...o zaman perişan bir yer.
Bob: Haha. Ben stüdyoda perişan olduğum zaman yürüyüşe çıkarım. Dünyadaki en büyük Sainsbury (Britanya'da bir süpermarket zinciri) Hamilton'da. Güzel bir abur cubur seçkileri var. Russell'in tipini beğenmediler yalnız.
Helen: Stüdyoda demoralize veya yorgun olduğumuz zaman bile, yaptığımız iş için olan heyecan ve kararlılığımız, orayı mutlu bir yer haline getiriyor. Müzikle kafayı bozmuş bir ergen olarak, bir gün İskoçya'da, en sevdiğim prodüktörlerden biriyle albüm kaydediyor olacağımı hayal bile edemezdim. Çok mutlu bir yer.
Grup bir demokrasi olarak mı işliyor, yoksa iyi niyetli de olsa iki-kafalı bir diktatörlük mü?
Stephanie: Sanırım bir demokrasi olmamız gerekiyor, ama bence daha çok beş-kafalı bir diktatörlüğüz. Bunun yarattığı problemleri düşünebilirsiniz artık.
Bob: Veridiğimiz her ufacık karar elektronik posta vesilesiyle hararetle tartışılıyor. Hatta sırf bu cevap bile üç gün sürdü.
Beşte üçünüz Brighton'da, beşte ikiniz de Londra'da yaşadığı için nerede prova yapıyorsunuz?
Andy: Brighton
Bob: Brighton'da dönüştürülmüş bir umumi tuvalette prova yapıyoruz. Gidlerleri düşük tutuyor. Kulağa geldiğinden daha hoş aslında.
Helen: Evet, stüdyomuz eskiden umumi bir tuvaletti, ve Joe Orton'un Prick Up Your Ears'te bahsettiği yerdi.
Bundan sonraki plan nedir? Avrupa'yı turlama gibi bir planınız var mı? İstanbul ihtimali var mı?
Bob: Şu anda, bu yıl Britanya'dak birkaç tarih dışında planımız yok. Yıl boyunca birkaç yeni şarkının oluşabilmesi için yazmaya devam etmemizi istiyorum. Kulübe kışın çok soğuk oluyor ama. İstanbul muhteşem olur. Bu bir teklif mi?
Canines Fortuna POP!'tan yayınlanıyor!
Simon Johns her Cumartesi saat 17:00 GMT'de (Türkiye saatiyle 19:00) Açık Radyo'da Tighten Up With Simon Johns'u sunuyor. tightenupwithsimonjohns.blogspot.com/