Bantmag

SİNEK ISIRIKLARININ MÜELLİFİ - BARIŞ BIÇAKÇI
YAZI FAHRİ ÇAĞLAYAN

Türkiye romanında, romanın içeriğinde kentsel mekânının bizatihi kendisinin öne çıktığı, neredeyse kurucu öğe olduğu örnek sayısı azdır. Oğuz Atay'da bir inşaat çukurunun ana karakterlerden biri oluşunu ya da Tanpınar'da bir enstitünün fantastik mimarîsinin detaylandırılmasına şahit oluruz. Kendine belli bir kentin panoramasına yaslayan roman da sebildir. Ancak mekânın roman karakterinin –Henri Lefebvre'i hatırlatacak şekilde– detaylarını anlamlandıracak kadar tebarüz ettiği örnek sayılıdır. Bunlara bir yenisi geçtiğimiz sene eklendi. Barış Bıçakçı'nın Sinek Isırıklarının Müellifi. Romanın kahramanı Ankara'da, 1980'li yılların sonunda büyük kentlerde sökün etmeye başlayan, şimdi ise kentlerin genel normu haline gelmiş toplu konut / kapalı sitelerden birinde yaşayan orta hâlli bir ev adamıdır.  Doktor karısı çalışırken, eski bir inşaat mühendisi olan Cemil, toplu konut ve onun nezdinde klasik öğelerle örülmüş hayatını anlamlandırmak için yazdığı romanın yayınlanmasını arzular. Roman, bu açıdan bir bekleyişin ve bu bekleyiş sırasında da bir muhasebenin hikâyesidir.

 

Bıçakçı, yarı-otobiyografik öğelerle beslediği kahramanlarını küçük dünyalarından detaylandırarak kurmayı tercih ediyor. Sinemaya da uyarlanması hasebiyle en bilinen eseri Bizim Büyük Çaresizliğimiz’den hatırlayalım: Orta yaşa merdiven dayamış iki kadim dost ve onların evine yerleşen genç bir kız arasındaki duygusal ilişkiyi anlatıyordu. Bunu bir referans örgüsüne oturtmaktan, mesela Jules ve Jim'den bahsetmekten de geri durumuyor. Sinek Isırıklarının Müellifi’nde yine ilişkileri olabildiğince dostluğa evrilmiş evli bir çift ve Cemil'in yakın arkadaş çevresiyle karşılaşıyoruz. Bizim Büyük Çaresizliğimiz'deki iki dost ile son romandaki evli çiftin ilişkileri niteliksel açıdan hiç de farklı değil. Ancak ikincisinde toplu konutun ilişkileri de kahramanın etrafına ustaca yerleştirilmiş.

 

Bıçakçı'nın klasik roman üslûbunu ustalıkla uyguladığı muhakkak. Yine de karakterler Six Degrees of Seperation – The Kandinsky misali, belli bir duygu dünyasının, ve duygu modlarının dışına çık(a)mıyor. Birbirleriyle temasları belli bir mesafeyi her zaman koruyor. Bu durumun Bıçakçı tarafından ifadesini, esere yedirilmiş hâlini son romanda görmek de ilginç bir detay diyebiliriz.