Bantmag

THE SOFT MOON - "ZEROES" / Captured Tracks
San Franciscolu grup The Soft Moon, kendi adını taşıyan ilk albümünü iki yıl önce yayınlandığında krautrock ve post-punk’ın en karanlık taraflarından beslenerek yarattıkları dokularına hayran olmuştum. Grubun sonraki yıl bir EP ve geçtiğimiz günlerde de ikinci uzunçaları Zeros’u yayınlamış olması üretken bir grup olduğunu ortaya koysa da albümü ilk dinlediğim andan itibaren canımı sıkan bir şey var. O da zaten sınırları kalın kalın çizilmiş olan bir müzik yapıyor oldukları için artık iyice tahmin edilebilir ve tekrara boğulmuş şarkılar yapıyor olmaları. Muhtemelen albümdeki şarkılardan herhangi birini bir mekanda ya da bir radyo programında duysanız beğenirsiniz ama The Soft Moon’un önceki işleriyle tanışıksanız bu albüm sizin için aynı yemeği başka bir masada yemek gibi gelecektir. Eğer Bauhaus, Chrome ya da Suicide gibi grupları özlediyseniz The Soft Moon’un yeni albümü size göre kesinlikle. Başladığı gibi devam eden, başladığı gibi biten şarkılar ve akılda kalıcı karanlık, hatta yer yer korkutucu dokular ile bezenmiş bir albüm. (C.K.)

The Soft Moon – “Insides”

 

METZ - "METZ" / Sub Pop Records
Konserlik gruplar olur ya, canlılarını izleme şansım olmadıysa da debut albümleriyle Metz'in onlardan olduğunu tahmin ederken içim gayet rahat. Bu kendini hemen gösterdiği üzere iki farklı anlama geliyor: kulaklıklarınızı her taktığınızda dinlemek için can atacağınız şarkılar yok belki albümde, ama konser kafasında -sıradan bir konser kafasında- kendini dinlettirecek parçalarla dolu. Punk seven ama artık kuruluğundan açıkça şikayet eden biri (en güvendiğimiz review'larda yüksek puanlar alıp övgülerle süslenmiş dahi olsa) bu albüme neden büyük sempatiyle yaklaşmadığımı, albümün ilk 10-12 dakikasında anlayabilir. Bütün alternatif ve deneysel duruşlarını karşılarına alıp birkaç şarkı dinledikten sonra son derece öngörülebilir bir albüm koyuyor önümüze Metz. İyi taraflarından bahsetmek gerekirse; vokalistin sesini şarkı söylemekten öte ciğerlerini yırtarak yarattığı bir efekt şeklinde kullanması sevilebilir elbette, yalnız bunu çok seven ve ne olursa olsun sevenlere armağan edilmiş "kesin beğenilir", risksiz parçalar yine bir eksi. Son olarak: dinlemeye değmesinin en büyük nedeni zevkli tartışma ve eleştirilere çok açık olması derim. (T.B.)

METZ – “Wet Blanket”

 

BAT FOR LASHES - "THE HAUNTED MAN" / Parlophone 
Aklımıza Natasha Khan’ın sıradışı siyah beyaz pozlarıyla kazınan “The Haunted Man” tıpkı vokali gibi uçlarda, başka kafalarda. İçinde bir Kızılderili ya da şamanın yattığından şüphelendiğimiz Natasha Khan ya da nam-ı diğer Bat For Lashes, bizi erkeklerin olmadığı ve kadınların alayının büyücü olduğu bir dünyaya davet ediyor. Yine kulakları temizleyen bir ses ve yine ruhani şarkılar… Üçüncü albümde de Güneş’le Ay arasındaki kontrasta tanık oluyoruz. Hem de muazzam bir orkestra eşliğinde... Albümün genel mesajı ise şöyle: “Senin duvar gördüğün yerde ben kapı görüyorum.” Ayrıca Rihanna cover’ına da dikkat! (S.U.)

Bat for Lashes – “All Your Gold”

 

DIAMOND RINGS - "FREE DIMENSIONAL" / Astralwerks
John O'Regan'ın Diamond Rings adı altında yayınladığı ikinci albüm Free Dimensional, dinleyeni karakteristik, derin vokallerinin altında seyreden eğlenceye davet ediyor. Bu albümle de ütopik bir proje olma yolunda devam eden Diamond Rings, tekrardan yargısız bir şekilde kendin olabilmenin mutluluğuna, özgürlüğüne ve eğlencesine odaklanıyor, fakat ilk kaydın en ilgi çekici yanı olan ağır ve dramatik anlardan yoksun. Baştan sona yüksek bir tempoda seyreden şarkılar şüphesiz dans ettirecek, Diamond Rings'i de daha geniş bir kitleye çekici kılacak bir albüm. Ancak, bu anda en özel yanını ardında bırakması, dansımıza kısa bir ara verdirecek kadar heves kırıcı. (L.A.)

Diamond Rings – “Runaway Love”

 

NOFX - "SELF ENTITLED" / Fat Wreck Chords 
Punk dünyasında yerini sağlamlaştıran Nofx 12. stüdyo albümleri Self Entitled ile karşımızda. Albüm 12 şarkıdan oluşuyor ve sadık Nofx dinleyicisini memnun edecek bir albüm. Grup bu albümle yeni denemelere, sound değişikliklerine gitmemiş. Son derece satirik sözlerle politik duruşlarının arkasında duran Nofx hayranlarından tam puan alacak gibi görünüyor. Beklentileri karşılayan Self Entitled, grubun kült punk grupları arasındaki yerini sağlamlaştıran bir çalışma. (K.D.)

Nofx – “72 Hookers”

 

MOON DUO - "CIRCLES" / Sacred Bones 
Moon Duo ile ilgili bugüne kadar belki onlarca yazı yazdık, onlarca video, fotoğraf paylaştık hatta iki kez onları Arkaoda’da bile ağırladık. Belki de günümüzün en tahmin edilebilir müziklerinden birini yapsalar bile onlardan sıkılmak pek mümkün gözükmüyor. Bir Moon Duo şarkısından ne beklenir? Kolay kolay unutulmayacak bir gitar riff’i, sönük mü sönük bir tonla ona eşlik eden synth’ler, dinleyici sallandırmayı başaran drum machine ve bol reverb’lü vokaller. İkilinin yeni albümü de size bundan daha fazlasını vaat etmiyor. Ama grubun her yeni albümle birlikte daha kaliteli hale gelen sound’u, Moon Duo şarkılarını can alıcı kılıyor. Üstelik şarkılarındaki tüm referanslar 60’ların, 70’lerin düşük kalite kayıtları olmasına rağmen. Tabii ki haklarını yemeyelim, alışılmışın dışında şeyler denedikleri şarkılar ya da daha doğru tabirle kısımlar mevcut albümde. (bkz. “I Been Gone” ve “Free Action”) Ama üzücü bir şekilde birbirinin aynısı gibi tınlayan şarkıların da aynı şekilde albümde farklı isimlerle kendilerine yer bulduğunu da belirtmek lazım. Son olarak albümü şöyle özetleyebiliriz, Moon Duo severleri üzmeyen ama olumlu bir şekilde şaşırtmayan bir albüm. Aynı şekilde şarkıların hissiyatı ne kadar dağınık ve kirli de olsa iyi prodüksiyonun ne kadar önemli olduğunu da belgeleyen bir albüm bence Circles. (C.K.)

Moon Duo – “Sleepwalker”

 

CALEXICO - "ALGIERS" / Anti-Records 
Calexico’nun müziği coğrafyasından mütevellit beli tabancalı eli gitarlı kovboy tadında diyebiliriz. Latin Amerika geleneklerinin Kuzey Amerika rock sound’uyla birleştiği bir müzik. Mariachi müziği. “Algiers” de Calexio kanunlarına uygun. Country rock’tan hallice, trampetlerle süslenmiş, temiz ve coşkulu. Serinlemek için biraz kaktüs suyu isteyenlere şiddetle tavsiye edilir. (S.U.)

Calexico – “Para”

 

TY SEGALL - "TWINS" / Castle Face
İnsanın aklını başından alacak bir hızda çalışmaya devam eden Ty Segall'ın bu yıl içerisinde yayınladığı üçüncü albümü Twins, baştan sona hiç fire vermiyor. Albüm doğrudan damardan, cızırtıların ve gitarların arasından yükselen o aşikar sesle, 60'lara göz kırparak açılıyor, gerisi de yarım saat kadar süren bir garage rock patlaması. Folk'tan grunge'a, psychedelic rock'tan glam'e şarkıların hepsi birbirinden farklı, Segall'ın da tam kuvvet ortaya attığı dağ kadar reverb, sıcak sıcak gitar soloları ve tiz mırıldanmalar da Twins'i karışık olduğu kadar sağlam bir albüm yapıyor. Bu parçaların herbirinde ter döktürecek bir eğlence var ve bundan sonra gelecekler konusunda giderek artan bir merak. (L.A.)

Ty Segall – “Thank for Sinners”

 

TAME IMPALA - "LONERISM" / Modular Records 
Psychedelic müzik verimli bir yıl geçiriyorsa Tame Impala'nın payı büyük. Yeni albümü Lonerism ile, 2010'da çıkan ilk albüm Innerspeaker’ın getirdiği haklı itibarı sağlamlaştırıyor Tame Impala. Lonerism'de, akla kazınan minimal melodilerle pop ve her seferinde kulağa başka gelen ve dinleyeni kendine çok iyi kitleyen tekrarlarla psychedelic birleşiyor. Tame Impala'dan dinlediğimiz psychedelic, bütünleştiği 70'lerden bir hayli uzak, ki bu grubun deneyselliğinin başarılı bir sonuca ulaştığının göstergesi. "Elephant" ortalıkta dolaşmaya başladığından beri dilimize takılan ve albümün haberini veren single olmasının ötesinde, bence grubun gerçekten kopup gittiği bir parça; "Endors Toi", "Keep On Lying", "Be Above It" gibi parçalarsa albümün atmosferinde belirleyici olanlar. (T.B.)

Tame Impala – “Elephant”

 

DAVID BYRNE & ST. VINCENT - "LOVE THIS GIANT" / 4AD
Albümle ilgili ahkam kesmeden önce peşin peşin söylemek istediğim bir şey var. İsimlerini yanyana gördüğümde beni heyecanlandıran bu ikili, albümden ilk single olan Who’yu yayınladıklarında içimde yarattıkları beklentiyi albümün tamamıyla karşıladı hatta fazlasını bile verdi. St. Vincent’ın son yıllarda beni en çok etkileyen müzisyenlerden biri olduğu detayıyla birlikte, kendi parçalarında sevdiğim hemen hemen her şeyi bu birlikteliğe taşımış olması beni bir dinleyici olarak sevindirdi. Özellikle St. Vincent’ın Actor albümünün en önemli unsurlarından biri olan üflemelilerin bu albümdeki major enstrüman oluşu can alıcı detaylardan biri. Kalabalık üflemeli grubunun oluşturduğu gerçekten etkileyici hareketli altyapılar üstüne akılda kalıcı vokal melodileri dizmiş Byrne ve Clark. Albümün tümünü dinlerken ilginç bir şekilde çok karizmatik bir şarkı yazımı dikkat çekiyor. Bu noktada son yıllarda Fatboy Slim, Brian Eno ve Arcade Fire gibi isimlerle de şarkılar, albümler yapmış olan Byrne’ün yeniliğe açık oluşunu da saygıyla anmak gerek bana kalırsa. Kimi zaman ikiliden sadece birinin vokalde olduğu şarkıların da albümde yer alması bir anlamda tek düzeliği ortadan kaldırmış. Bu yılın en çok üzerinde durulması gereken albümlerinden biri gibi iddialı bir cümleyle de yazıyı sonlandırıyorum. (C.K.)

David Byrne & St Vincent – “Who”

 

BEATS ANTIQUE - "CONTRAPTION VOL. II" / Self-released 

Elektronik müziğin dünya müziğiyle kesiştiği noktada beliren Beats Antique, Contraption Vol.II'yle alıştığımıza nazaran, kendilerine biraz daha geleneksel bir yol çiziyor. O terli ve ağır bas biraz kenara itilmiş, kemanlar ve nefesliler öne çekilmiş, yakın coğrafyaların müziğine daha yakın, daha organik bir doğrultuda ilerliyor. Her ne kadar çıkış anından ayağa kaldırmasa da, Contraption Vol.II orta yerinde gerçek ritmini buluyor, Beats Antique'in şaşırtan melodik seçimleri, incecik işlemeleri tekrar su yüzüne çıkıyor. Bu yeni bakış aslında grup için oldukça başarılı gelişiyor; Balkan müziğine daha yakın bir duruş sergiliyorlar ve şarkılar biraz çekici, biraz ters, ilginç bir dengede duruyor. Bizim, ufak coğrafi köşemizde, biraz daha az dikkat çekici ve alışılmış bir müzik çeşidi oluyor sadece. (L.A.)

Beats Antique – “Skeleton Key”

 

DEERHOOF - "BREAKUP SONG" / ATP Records 
Deerhoof üretken, Deerhoof yerinde durmuyor. Daha geçtiğimiz yıl çıkardıkları Deerhof vs. Evil albümünden sonra, bu yıl da 11. albümü "Breakup Song"u çıkaran grup bir yandan sevindirirken bir yandan tedirgin ediyor; çünkü elde olmadan bünyede "Lütfen bildiğimiz, alıştığımız Deerhoof azcık daha farklı bir şeyle gelsin" isteği yaratıyor. Ancak albüm bu dileği yerine getirmekten uzak, yani Deerhoof evet yine üretken ama tam anlamıyla yaratıcı değil. Deerhoof'u tanımlamak için her daim bahsedebileceğimiz şeyleri yani Satomi Matsuzaki'nin artık nerede duysak tanıyacağımız vokali, parçalardaki atonal ayrıntılar ve gayet ön planda olan davul gibi özellikleri barındırmasının yanında, bir yerden esen synth pop albümünün küçük bir ayırt edici tarafı. "Breakup Song", 30 dakikalık güzel bir art rock ziyafeti, çok hoş geldi ama Deerhoof'un bügüne kadar yaptıklarının bir sağlaması olmaktan öte değil. (T.B.)

Deerhoof – “The Trouble with Candyhands”

 

ELLIE GOULDING - "HALCYON" / Polydor 
İlk albümü sonrası güzel bir çıkış yakalayan ve dünya çapında şöhret kazanan Ellie Goulding yeni albümü Halcyon’u yayınladı. İlk albüm sonrası yaklaşık 3 yıllık bir bekleme sürecine giren Ellie Goulding yeni albümüyle sound konusunda bir değişikliğe gitmese de beklentileri karşılamayan bir albümle karşımızda. Eski doğal ve organik müzik tarzından uzaklaşan Halcyon biraz zorlama bir albüm olmuş. Her zaman doğal şarkı sözleri ve basit ama etkileyici müziğiyle beğeni toplayan Ellie Goulding, bu kez bu özelliklerden yoksun bir albüm ortaya çıkarmış. Debut albüm sonrası zor bir sınavla karşı karşıya olan Ellie Goulding, Halcyon ile beklentilerin altında bir albüm ile dinleyicilerin karşısına çıkıyor. (K.D.)

Ellie Goulding – “Halcyon”

 

VARIOUS ARTISTS - "REWORK: PHILLIP GLASS REMIXES" / Kora 
Avangardın en tanınmış isimlerinden Philip Glass'in 75. doğumgünü şerefine hazırlanan bu iki CD'lik remix toplaması, Beck'in küratörlüğünde gerçekleştirilmiş, Tyondai Braxton'dan Johann Johannsson'a, günümüz müziğin deneysel, elektronik camiasının ağır toplarından en ilgi çekicilerini bir araya toplamış. Geneline bakıldığında REWORK, inişli çıkışlı ve bol fikirli bir elektronik albüm olarak ilerliyor, fakat her bir parçaya el atan isim farklı olsa dahi, Philip Glass'in olabildiğine çeşitli diskografisine şaşırtıcı derecede birleştirici ve ulaşılabilir bir atıf olarak duruyor. Cornelius'un yürek burkan sade piyanosundan, Beck'in 20 dakikalık sample canavarına, albümdeki her parçaya tamamen yeni ve güncel bir hayat verilmiş. REWORK, inanılmaz bir sevgiyle hazırlanmış, Glass'in vasıflı ve çekici müziğinin çok yönlülüğünü (ve Beck'in tanıdık çevresini aklımızın almayacağını) tekrar gözler önüne seren, Glass'in 75. yılına yakışır bir proje olmuş. (L.A.)

“Montage” – Tim Hecker remix