Bantmag

GRAHAM JONES’UN, İNGİLTERE’DE JET HIZIYLA KAPANAN PLAK DÜKKÂNLARININ PEŞİNDEN KOŞARAK İMECE USÛLÜYLE HAZIRLADIĞI “LAST SHOP STANDING” İSİMLİ VE 2009 TARİHLİ KİTABI KISA SÜRE ÖNCE SIKI BİR MÜZİK BELGESELİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ...  

 

Öncelikle Graham Jones isimli müzik müptelası ve girişimci ruhu biraz yakından tanıyalım. Kendisi bugüne kadar çok sayıda müzik dükkânında, plakçıda çalışmış, oralarda yatıp kalkmış, arkadaşlarını ve düşmanlarını oralarda tanımış bir kişi. İnsanların CD teknolojisiyle yeni tanıştığı, CD satın aldığının ertesi günü “Bunu pikapımda çalamıyorum” diye dükkâna geri getirdiği 80’ler günlerinden beri aynı tutkunun peşinden gidiyor.

 

1988 yılında, şu an İngiltere’nin en mühim dağıtımcılarından biri sayılan Proper Distribution’u kurmuş ve yıllardır bağımsız müzik dükkânlarıyla iş yapmakta olan Jones, zaman içinde çok sayıda arkadaşının işinden oluşuna (ve kimi zaman sadece işinden olmakla da kalmayışına) tanıklık etmiş.

 

Her şeyin nasıl bu kadar hızla çamura battığına anlam veremeyen Jones, kişisel araştırmaları neticesinde ulaştığı rakamların şok edici etkisiyle hemen birşeyler yapması gerektiğine karar vermiş…

 

80’LERDE İNGİLTERE’DE 2000’İN ÜZERİNDE BAĞIMSIZ MÜZİK DÜKKÂNI VAR.

2009’A GELİNDİĞİNDEYSE GERİYE YALNIZCA 269’U KALMIŞ.

 

*90’larda bile kimsenin aklının ucundan geçmeyecek bu düşüşe neler sebep oldu?

*Dinleyici ve alıcı bu sebeplerin ne kadarının farkında?

*Hangi dükkânlar nasıl ayakta kaldılar?

*Diğerleri neden kepengi kapatmak durumunda kaldı?

*Ya eğer son kalan dükkân da kapanır ve bizden sonrakiler bu dükkânlara neler olup bittiğini asla bilemezlerse?

 

Graham Jones’un bu gibi sorularla başlayıp İngiltere’deki plak dükkânlarını tek tek ziyaret ederek oluşturduğu çalışması 2009’da mütevazı bir kitap formatına bürünmüştü. Aynı hikâye kısa süre önce ise, oldukça ilgi gören ve mevzuyu geniş bir izleyici kitlesine ulaştıran 50 dakikalık bir belgesel filme evrildi. Johnny Marr ve Paul Weller’lı tanıtım filmlerinin de elbette fevkalâde haklı bir etkisi vardır bunda… Eylül ayında gösterime giren film, Manchester, Cardiff, Glasgow, Brighton gibi farklı şehirlerde 20’nin üzerinde plakçıyı ziyaret ediyor. Ve her ne kadar Marr, Weller, Billy Bragg, Clint Boon, Richard Hawley ve Norman Cook gibi kendi deneyimlerini anlatan konukların desteği fazlasıyla dikkat çekici olsa da, film asıl kahramanlarının bu müzik dükkânlarının kurucuları ve yürütücüleri olduğu konusunda ısrarlı.

 

Film hem acıklı, hem eğlenceli, ama en önemlisi de öğretici. Örneğin, bağımsız plak dükkânlarının batmalarındaki en büyük etkenlerden birinin Amazon gibi büyük online perakendecilerin Channel Islands’a konumlanarak ticarî aktivitelerini İngiltere ve Avrupa Birliği sınırları içinde uygulanan vergilendirmeden azade yürütmeleri olduğunu fark ediyorsunuz. Manş Denizi’nde yer alan Channel Islands’ın yönetimi tam olarak İngiltere’ye bağlı değil, aralarında özel bir anlaşma var ve belli bir miktara kadar olan ürünlerin İngiltere’ye ihracatı Avrupa Birliği içindeki vergilendirmeden muaf tutuluyor. Üstelik bu adalar Avrupa Birliği gümrük bölgesinin sınırları içinde sayıldığından ötürü, burada takılan bir şirket, bir ürünü, bir plak dükkânın aynı ürünü mal ettiğinden bile daha ucuz bir fiyata satabiliyor. Dolayısıyla operasyonu Channel Islands’dan yürüten Amazon gibi perakendecilerdeki birçok ürün, dükkânlarda bulabileceğinizden çok daha ucuz olduğu için tercih edilebiliyor. (Keşke bunu filmin DVD’sini Amazon’dan sipariş etmeden önce fark edebilseydik!) Fakat, bu kanun geçtiğimiz nisan ayında değişmiş, yani artık şirketler Channel Islands’da bu şekilde takılamayacaklarmış. Bunun etkilerini görmek için biraz daha zaman gerekecektir.

 

Plak dükkânlarının hızlı düşüşü ve sağ kalma mücadelesine dair İngiltere örneğinden birkaç bilgi şöyle:

 

*Eskiden birbiriyle rakip olan dükkânlar, şu an birbirine kenetlenmiş hâldeler. Mücadeleyi birlikte sürdürüyorlar.

*Sağ kalmış plakçıların birçoğu dükkân mülküne sahip, kira vermiyor.

*Sağ kalmış plakçıların birçoğu internet üzerinden e-mail listeleri ve Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarını doğru ve etkin bir şekilde kullanıyor.

*İnterneti hiçe sayan dükkânların var olma mücadelesinin çok da gerçekçi olmadığı anlaşılıyor.

 

Last Shop Standing’in hazırlığı esnasında öğrenilen bir diğer veri de 2009 yılında 269’a düşmüş olan plakçı sayısının 2011 yılında 281’e yükselmiş olması. Arada kapanan dükkânlar olsa da, yenilerinin açılıyor ve işliyor olduğunu öğrenmek mutluluk verici. Ve bunda beş yıl önce dünyanın dört bir yanında, plak dükkânlarını sevmek ve onları var etmeye devam etmenin önemini vurgulamak amacıyla kutlanmaya başlayan “Record Store Day”in (Plak Dükkânı Günü) etkisi oldukça büyük. “Record Store Day”, her sene nisan ayının üçüncü cumartesi günü kutlanıyor. Filmde “Record Store Day” sayesinde, seneler sonra ilk kez plakçıların önünde, kapanış indiriminden farklı bir sebeple sokaklara taşan kuyruklar olduğunun gösterilmesi iç açıcı. Çünkü “Record Store Day” için yüzlerce grup ve müzisyen özel albümler ve 45’likler hazırlıyor, insanlar da bunları alabilmek için gece yarısından dükkân önlerinde bekleşmeye başlıyor.

 

Last Shop Standing’in en önemli tavrı, anlattığı harika nostaljik hikâyelere rağmen, kesinlikle plak konusuna nostaljik yaklaşan bir yapım ortaya koymamış olması. Mücadele için yola çıkan herkes gibi, Jones da daha yolun en başında sadece nostaljinin hiçbir fayda sağlamayacağını fark etmiş olacak ki hâlâ dolup taşan dükkânlar olduğunu ve bağımsız yollarla ayakta duran bu dükkânların müşteri profilindeki genç nüfusun verdiği umudu göz ardı etmemiş.

 

İngiltere ve Türkiye’nin müzikal tarihinin çok fazla ortak noktası yok elbet, ama burada da benzer süreçlerden geçtik ve geçiyoruz. Özellikle de son zamanlarda içimizde yeniden canlanan umut anlamında. Bizim yaşadığımız şehirde de son birkaç yıl içinde yeni birçok plak dükkânı açıldı. Beyoğlu’nda, Çukurcuma’da, Kadıköy’de… Kapanan dükkânlar olduysa da, yeni açılanların sayısının daha fazla olduğunu rahatça gözlemliyoruz.

 

Çünkü ihtiyaç ve gereksinimler nereye giderseniz değişmiyor. İnternet tarayıcısı yerine tezgâh arkasındaki bilirkişiden tavsiye almak, dükkâna çay söyleyip, orada hikâyeler yaşamak istemek, hâlâ birçok insanın ihtiyacı. Üstelik bu insanların yaşlı olması da gerekmiyor. Bağımsız plak dükkânları, müzik hareketinin hâlâ birer can damarı olduğunu dükkân içinde düzenledikleri özel konserler, DJ performansları, imza günleri gibi aktivitelerle pekiştiriyor. Kimi çay, kahve de servis ediyor. Kimi normal dükkânlarda bulamayacağınız yan ürünlere yer veriyor. Plak dükkânları hâlâ çok canlı mekânlar. Bu yüzden dünya üzerinde tek bir dükkân kalacak olsa bile tüm dünya bunun için savaşmak isteyecek gibi geliyor.