Reformİzmİn Sınırları:
Sosyal Demokratİk Takİye
Evet, Viyana, Batı Avrupa'da görülmemiş şekilde kamusal bir işçi kentine evrilmiş, SDP durmadan oylarını arttırarak reformist belediyecilik anlayışını yetkinleştirmişti. Ancak reformist stratejilerin, er ya da geç gelip dayanacağı bir sınır vardı. O sınıra gelindiğinde ufuktaki yenilgi kaçınılmazdı. Kızıl Viyana'ya karşı cılız eleştiriler, daha 1920'li yılların ilk yarısında feministler ve komünistler tarafından dile getiriliyordu. İşçi sınıfı aslında ona verilen refah unsurlarıyla küçük burjuva hayatı içinde pasifize edilmiyor muydu? Bunun sembolü olarak sosyal konutlara yapılan Vorraum'lar, yani evlerin giriş holleri gösteriliyordu. Bilindiği üzere “antre” ya da giriş holü, mülkiyet ve mahremiyete özen gösteren küçük-burjuva kültürünün evin içini “diğerlerinden” filtrelendirilmesine yarar. Bir başka eleştiri de giderek minimal ve işlevselci unsurları öne çıkan ev içi dekorasyonun aslında “işgünü kapitalizmi” ile olan sıkı uyumuydu. Nihayet konutların tasarımında işçilerle müşterek bir çalışma yapılmaması da eleştirilen bir noktaydı. Ama “Kızıl Viyana”nın sonunu hazırlayan asıl etken SDP'nin sosyalist takiyesiydi.
Zira 1918'de cumhuriyetin ilanıyla beraber Avusturya sosyal demokratları, tıpkı Alman benzerleri gibi üretici kapitalizm ile zımnî bir mutabakata varmış, üretim sürecinin müşterekleştirilmesini programına almamış, işçi sınıfının refahtan aldığı payın arttırılması ile yetinmişti. Bu strateji, bir yandan kapitalist krizlere karşı kırılgan bir yapı oluşturuyor, diğer yandan da sınıf mücadelesini donduruyordu. Öyle ki, mesela konut sorunun çözülmesi Avusturyalı ihracat sermayesinin işine geliyor, zira böylece işçi maaşları düşük tutuluyor, ihracat artıyordu. Bütün reformlar ise üst sınıflardan kesilen vergilere dayanıyordu. 1929'da New York borsasının çökmesiyle başlayan Büyük Buhran, ihracata bağımlı ekonomiyi vurur ve işsizliği katlarken, SDP'nin vergi gelirlerini de çok azalttı. Otto Bauer önderliğindeki SDP, reformist politikalarda ısrar edip üretim mekanizmalarını ele geçirmeye yeltenmediği ölçüde Kızıl Viyana, işçi sınıfı mücadelesini grotesk gösterilerle sürdürmeye çalıştı. Bunun tepe noktası, Viyana'nın Prater Stadı'nda, olimpiyatlara alternatif gerçekleştirilen “1931 İşçi Olimpiyatları”ydı. 260 bin kişinin takip ettiği oyunların açılış gösterisinde 4 bin işçi, sonunda devasa bir kapitalist patron heykelini parçaladıkları bir “sınıf mücadelesi müsameresi” düzenledi. Ancak üretim alanında örgütlenmeyen SDP gelmekte olan faşizm dalgasını küçümsedi. Buna bir de fırsat kollayan muhafazakârların 1930 yılında federal bütçeyi askıya alması eklenince, sosyal reformlar tamamıyla durdu. Krizin gölgesinde örgütlenen, Hitler ve Mussolini tarafından desteklenen faşist gruplarla ortaklaşan CSP, 1934 yılında Viyana'ya saldırdı. SDP'nin son anda cephane sağladığı, aslen kendi imkânlarıyla silahlanmış işçiler Gemeindebauten'leri direniş kaleleri olarak kullanmaya çalışsa da, yüzlercesi öldürüldü. SDP yasaklandı ve önderleri sürgüne gönderildi. Kızıl Viyana'nın günbatımı gerçekleşmişti.
Liberal dönemde parlayan şair ve oyun yazarı Hugo von Hofmannstahl tam 25 sene, 1927 yılında yayınlayacağı Der Turm (Kule) trajedisi için çalıştı. Trajedide krallığın yönetimini baskıcı babasından alıp hümanist bir iktidar kurmaya çalışan şair-prensin hikâyesi anlatılır. Prens herkesin katıldığı uzlaştırmacı bir “büyük seremoni” hayal eder, ancak gerçekleştiremez. Avusturya'da sosyal demokrasinin parlamenter hümanizmi de sınırlarını komünist mücadeleye evrilt(e)medi, böylece Kızıl Viyana tarihe karıştı. Ancak komünal yaşamın bu nadide kentsel deneyi, tüm bir neslin yaşama pratiğini dönüştürdüğü ölçüde toplumsal hafızadaki yerini almıştı. Öyle ki, 1945'te tekrar açılan SDP, o tarihten bu yana neredeyse 70 senedir Viyana belediye başkanlığını her seferinde kazanacaktır.