Kızıl Vİyana'nın Doğuşu:
Uzlaşmacı Sosyal Demokrasİ
I. Dünya Savaşı bittiğinde 56 milyon nüfuslu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağılmıştı. Ortaya çıkan 6 devletten biri olan Avusturya'nın başkenti Viyana artık bir imparatorluk merkezi olmanın avantajlarından yoksundu. Üstelik 6,5 milyonluk yeni ülkenin 2 milyonu savaş sonrasının tüm sorunlarıyla beraber bu şehre sıkışmıştı. 1918 yılında ilan edilen cumhuriyetle beraber 21 yaşını doldurmuş tüm kadın ve erkeklere oy hakkı tanındı. Bu da işçilerin yoğunlaştığı Viyana'da Sosyal Demokratik Parti'ye (SDP) büyük bir avantaj sağladı. 1919 yılında yapılan belediye seçimlerinde, “devrimci değil, reformist bir sosyalizm” süreci inşa etmeyi amaçlayan SDP yüzde 54,1 oy alarak açık ara birinci parti oldu ve 1934'teki darbeyle yasaklanana kadar oylarını arttırarak muhafaza etti.
SDP, tıpkı Almanya'daki sosyal demokratlar gibi, hiçbir zaman proleter bir devrim tahayyül etmedi. Almanya'dakinin aksine, Avusturya'da geniş tabana sahip bir komünist partinin de bulunmaması Avusturya'da, en azından 1919 yılının sonuna kadar açık olan sosyalist devrim ihtimalini sündürdü. Almanya'da 1918 devrimi kanla bastırılırken, Avusturya sosyal demokratları reformcu bir sosyalizm için Viyana'ya odaklanmıştı. Zaten Viyana dışında örgütlenmeyen SDP genel seçimleri sağ koalisyona karşı kaybetti. Böylece 16 yıl sürecek Kızıl Viyana dönemi boyunca ülkenin başında hep “düşman” bulunacaktı. Dolayısıyla Viyana, Avrupa'nın ortasında, etrafından izole edilmiş, sosyal demokrat ve reformcu bir küçük deney alanına evrildi.
Ancak SDP'nin bir avantajı vardı. Zira yeni Avusturya, federal bir devletti ve Viyana 1921'den itibaren Niedersösterreich Eyaleti'nden (Aşağı Avusturya) ayrı, kendi federal kanunlarını çıkarmaya yetkili bir özerklik kazanmıştı. Zaten SDP de bu özerkliğin sağladığı imkânlarla Kızıl Viyana'yı inşa edecekti: Avrupa tarihinde ilk defa bir metropol sosyal demokrasi ile yönetilmeye başladı.
Savaş sonrası buhranında yerle yeksan barınma durumunu düzeltmek için önce imparatorluk mülklerine, büyük burjuvanın malikânelerine, üst sınıfların boş evlerine, daha sonra büyük dairelerin bölümlerine el kondu. Ancak SDP'nin reformist planı, özellikle partinin solunu temsil eden Karl Seitz'ın parti merkezinin itirazlarına karşın 1923'te belediye başkanı seçilmesiyle tüm sosyal hayata nüfuz etti. Sağlık alanında, açılan mahalle klinikleri, spor tesisleri, halk saunaları ve rekreasyon alanlarıyla önleyici sağlık pratikleri tüm kente yayıldı. Eğitim alanında sadece özel okullar yasaklanıp tüm hizmetler parasız hâle getirilmedi, aynı zamanda ilkokullar dâhil demokratik öğrenci yapıları kurularak, dersler sınıf dışına taşınarak deneysel-toplumsal eğitimde büyük aşama kaydedildi. Din eğitiminin okullardan çıkartılması muhalefetin tüm karşı çıkışına rağmen gerçekleştirildi. Sosyal politikalar kreşler, kütüphaneler, gençlik merkezleri, bakım evleri, diş klinikleri, hamile eğitim merkezleri ve yetişkinler için halkevleri ile tüm topluma mal edildi. Toplumsal sinema atölyeleri (KİBA) ve salonları tüm mahallelere yayıldı. Ancak Kızıl Viyana'nın alâmet-i farikası, sadece barınma hakkına indirgenemeyecek, toplumun beraber düşünme ve yaşama pratiklerini de derinden değiştirecek Gemeindebauten adlı sosyal yerleşkelerin kurulması olacaktı. İşçilerin maaşlarının sadece yüzde 4'ünü kira olarak ödedikleri bu sosyal konutlar Kızıl Viyana'nın bugüne kalan en büyük mirasıydı. Bunları inşa etmek için SDP'nin önce yaratıcı bir finansal dönüşüm gerçekleştirmesi gerekiyordu.
Gemeindebauten için ilk ve en önemli adım, 1922 yılında çıkarılan Kiracı Himaye yasasıydı. Bu yasa aslında geçici bir süre için 1916 yılında İmparator Karl tarafından denenmişti. Savaş şartlarında ayaklanan kiracılardan çekinen İmparator, kiraları bir süreliğine dondurmuştu. SDP bu yasayı genelleştirdi, kiralara üst limit koyduğu gibi kira artışlarını da süresiz dondurdu. Bu da bir taşla iki kuş vurmak demekti. İlkin emlak spekülasyonu azaldı, ikincisi rantiye sayısı düştükçe, yani paralılar emlak yatırımı vasıtasıyla kolay para kazanmaktan alıkonunca, ülkedeki sermaye birikimi üretici faaliyetlere kaydı. Ancak yasa, aynı zamanda mülk sahiplerinin, evlerin bakımını tavsamasına da neden oluyordu. Bu yüzden SDP, sadece kiraları ucuzlatmakla yetinemezdi. Aynı zamanda yeni konut da yapmalıydı. Bunu da kapsayıcı bir vergi reformunun yarattığı bütçe ile sağladı. Geniş halk kitlelerine yüklenen dolaylı vergiler kaldırıldı. Yerine zenginlik dilimine göre artan katı gelir vergileri getirildi. Belediye özel kredilendirme kuruluşları ile olan yüksek faizli borç ilişkilerini sonlandırırken, konut sahipliğine yüksek vergi getirdi. Belediye hizmetlerinin tamamını kamulaştırarak taşeronlara aktarılan parayı kesti. Lüks tüketim ve bireysel ulaşım vergileriyle üst sınıflardan gelen vergileri arttırdı. Tüm bunlara ilaveten özerk bir yönetim olarak Viyana, federal bütçeden büyük bir pay alıyordu.
Böylece 10 sene boyunca inşa edilecek Gemeindebauten'ler için bütçe yaratılmıştı. 50 ila 1500 daireyi barındıran ve büyük avlulara sahip Gemeindebauten'ler sadece çeperlere değil, kentin, üst sınıf mahalleri dâhil, tüm yüzeyine nüfuz ederek liberallerin küplere ayırarak planladığı kenti işçilerin müşterek yaşadığı bir örüntüye evriltti. 1870'lerde inşa edilmeye başlanan ve kenti dolaşan Gürtel Strasse (Kemer Bulvarı), üzerindeki sosyal konutlar yüzünden “İşçi Sınıfı'nın Ringstrasse'si” olarak anılmaya başladı. En ünlüsü 1382 dairesi ve önünden geçen dört tramvay durağıyla küçük bir kasabayı andıran Karl Marx Hof olan Gemeindebauten'ler, sadece konut değil, yeni bir yaşam formu da öneriyordu. Örneğin, erken Fordist sistemin iş bölümünü ve erkek egemen toplumunu imleyen Frankfurt tipi kapalı mutfakların yerini Wohnungsküche'ler, yani daha sonra “Amerikan mutfak” diye adlandırılacak açık mutfaklı salonlar aldı. Ama evin içi kadar yerleşkelerin planı da yeni bir toplumsallık öngörüyordu. Yeşillendirilmiş avlularda çocuk oyun alanları, kütüphaneler, kreşler, anne eğitim alanları, yaşlılar için dinlenme tesisleri, eğlence salonları kuruldu. Her evde su, tuvalet ve ısınma tesisatı bulunurken zemin katta müşterek çamaşırhaneler ve banyolar yer aldı. 1929 yılına gelindiğinde önceleri kübist ve ekpresyonist tasarım unsurları taklit edilerek tasarlanan Gemeindebauten'ler özgün mimarî tasarımlara doğru evriliyordu. Kentin daha boş alanlarında Werkbund'ların, yani mimar, işçi ve sanatçıların ortaklaşa kurduğu emek derneklerin planladığı bahçeli işçi evi mahallelerinin sayısı çığ gibi büyüdü. Bazılarında her bahçeli ev ayrı bir sosyalist mimar tarafından tasarlanacak kadar detaya inilmişti. 1932 yılında Kızıl Viyana işçilerinin yarısı komünal bir şekilde, Avrupa'nın en iyi barınma şartlarında ve neredeyse bedava yaşıyordu.