Bantmag

İYİ DAVULUN CAZİBESİ, SİRK VE VİRTÜÖZİTENİN ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ, İNSANOĞLUNUN NE ZAMAN ISLIK ÇALMAYA BAŞLADIĞI HAKKINDA MUHABBET EDERKEN YENİ DERGİ PROJEMİZİN DE TEMELLERİNİ ATTIK. 

 

Hakan: Ekin naber yaaa? İyi misin? Yolunda mı her şey?

Ekin: Yolunda, yolunda… Üst komşu bütün akşam davul çaldı tepede. Bir şey de diyemedim. Ama uykumu tam alamadım açıkçası.

H: Of davul çalan komşu!

E: Evet susturucu takılıyor güya ama. Bir de böyle tek başına davul dinlemek komik bir his.

H: Yani davulun kendisi, bir obje olarak hem çalmak isteyen hem de komşular için bir kabus objesi resmen.

E: Apartmanda davul zor sahiden.

H: Davulcu olmak istersen evde çalışma konsepti diye bir şey hemen hemen yok. O da para denk getirip bir set alabilirsen. Başına oturduğun an da korka korka çalabilirsin anca. E, çalabilirsen de bu sefer komşularının senden ömür boyu nefret etmesi çok olası.

E: Stüdyolara mahkumsun.

H: Ama o da çok sıkıcı. Stüdyoya girip 1 saat kendi başına davul çalmak... Hmmm, bilemedim… Gerçi ben de, sen de davulcu değiliz. Kimbilir nasıl bir dünyada yaşadıklarını.

E: Bir müzik verirsin sisteme, onun üzerine çalmak zevkli olabilir.

H: Hmm olabilir, güzel fikir. Ver müziği sisteme Ekin!

E: Çalabilseydim verirdim Hakan. Davul çok tutkulu bir enstrüman di mi?

H: Kesinlikle, ayrı bir yeri var. Davulcuların da ayrı bir kişilği ve karizması var. Gitarist ya da basçı gibi değiller.

E: Evet mesela konserlerde davulcu izlemek çok zevkli olabiliyor. Tabii davulcuya bağlı, klasik rock davulcusu izlemek pek zevkli değil.

H: Ayrı bir kafaları var onların. Eminim lokalleri falan da vardır. Kimseye bahsetmedikleri. Kimsenin haberdar olmadığı. Orada toplaşıp kendi aralarında sohbet ediyorlardır, dertleşiyorlardır, ritim tutuyorlardır.

E: Davulcular lokali! “Sahnede hep arkada kalıyoruz” diye dertleşiyorlar mıdır?

H: Kesin. Her gece o muhabbetle bitiyordur. “Abi ne yapsak da daha önde olsak, izleyenler bizi de görse” falan.

E: Bir yandan da arkada olmanın havalı bir tarafı, bir hakimiyeti var.

H: Gerçi bunu tersine çeviren gruplar var, davulcunun en önde olduğu.

E: Tune yards, Caribou...

H: Violent Femmes, biraz daha eskilerden.

E: Tek davulcu performansları da acayip oluyor baya.

H: Evet, davul öyle bir alet işte. Gerçekten ritim tutmaktan öteye geçip besteye, sahneye birebir etki eden bir enstrüman haline gelince çok etkileyici.

E: Tek davul performans yapman için baya ilginç şeyler yapıyor olman lazım zaten, bir gitar gibi değil.

H: Tabi canım ortada melodi yok…

E: Aşırı zor bir şey. Dinlemesi de zor yani.

H: Ama ritim, vurmalılar, aslında ortada hiçbir enstrüman yokken vardı.

E: Gerçekten öyle.

H: İnsanlar muhtemelen ilk önce ıslık çalmaya sonra da vurmalılarla müzik yapmaya başladılar. Dolayısyla çok temel güdülere dokunuyor. Davulu duydun mu başlar insanın kasları oynamaya.

E: Islık çalmaya ne zaman başlamış acaba insanlar, merak ettim şimdi. Fikrin var mı?

H: Islıkla mı ilgili?

E: Evet.

H: Aslına bakarsan ıslık vurmalılardan da sonra çıkmış olabilir.

E: Dumanla haberleşmeden önce mi mesela?

H: Yani konuşmak, yani bildiğin kelimeler ile konuşmak çok sonraları ortaya çıkan bir şey. Muhtemelen en en ilkel insanlar, homosapienler için herhangi bir müzik vardı ise bu müzik ritimlerden ibaretti. Vurmalılar işte, al dalı vur kütüğe gibi. Ya da taşları birbirine vurmak gibi.

E: Evet ritim ve dans konuşmaktan önce vardı.

H: Ne bileyim? Çok mu eskilere gittik Ekin?

E: Gidelim Hakan, sağlık olsun. Blink 182'nin davulcusu muydu? Davul seti sahneden yükselip havada dönerken çalıp şov yapmıştı.

H: Hmmm yaratıcı.

E: Tepetaklak çalıyor. Kamikaze gibi. Bostancı lunaparkındaki gibi.

H: Blink 182’de müzikten öte bir şey olduğunu tahmin etmeliydim.

E: İlginç davul/ritim dergileri de var.

H: Türkiye’de Drum’n Bass dergisi var. Akla başka bir şey gelmesin, bildiğiniz davul ve bas dergisi.

E: Mesela New York'ta da Tom Tom Magazine diye bir dergi var. Sadece kadın davulcular/ritim yaratıcıları üzerine. Yani tüm olayı bu derginin zaten tabii ama insan bir düşünüyor, biraz sınırlı bir içerik oluyor mudur diye. Yani dergi toplantılarında tıkandıkları oluyor mudur?

H: Bence olmuyordur. Yani mesela sektör dergilerinde garip bir içerik durumu söz konusu. Bir kere havuzculuk dergisi görmüştüm. Havuzculuk üzerine kaç sayı çıkarabilirsin ki? Ama yapıyor adamlar. Yani “bir davul asla sadece bir davul değildir” gibi.

E: “Havuzculukla ilgilenen kadın davulcular dergisi”.

H: Hemen haklarını alalım Ekin! Acaip satar. Toplam 5 abone ile olay yaratabiliriz.

E: Oldu bu iş.

H: Peki senin sevdiğin davulcu var mı? Yani hastası olduğun, seni tavlayan, vay be dedirten.

E: Olmaz mı! Mesela Jim White. Dirty Three'nin davulcusu. Adamı izlemeye doyamamıştım konserde. Mükemmel çalıyor. Bilekleri eklemleri ayrı oynuyor, onun değilmiş gibi.

H: O adam ahtapot gibi. İnanılmaz. Bir marka resmen. Bir de aslında davul ile anılmayan ne kadar müzik varsa onlarda çalıyor ve davulu müziğin dönüm noktası haline getiriyor. Singer/songwriter’da davulun yeri ne kadar olabilir ki ama Jim White ile oluyor işte.

E: Gang Gang Dance'in eski davulcusu Tim Dewitt de mükemmel çalıyordu. Electrelane'in davulcusuna da hayranım. Davulcuların oturma şekilleri falan çok etkileyici. Yani teknik olarak mesela virtüözleri izlemeyi pek sevmem, daha doğrusu anlamam ama iş davula gelince aşırı iyi çalanları izlemeyi sevebiliyorum. Sende kimler var?

H: Valla, Chris Corsano. Boredoms’ın çalıştığı her davulcu. Andreas Werlin, Wildbirds and Peacedrums’daki. İnanılmazdı adam.

E: Evet harika bir davul müziği.

H: Sonraa… Greg Saunier, Deerhoof'tan ve kesinlikle Chad Taylor; Chicago Underground ile İstanbul'da iki kere izledim. Böyle bir davul anlatımı görmedim. Yani davulla resmen cümle kuruyor adam, hikaye anlatıyor.

E: Etkileyici.

H: Kesinlikle, ama dayanamadığım bir şey var, standart rock gruplarında konserin sonuna doğru atılan davul soloları…

E: Offf… Çift cross mu diyorlardı? Standart rock davulu kötü bir şey.

H: Çift cross önüne dizilen 15 alto falan. Yani görklemli rock gruplarının abartılı davul setleri ve bununla sirkmiş gibi numaralar yapan bazı davulcular beni benden alıyor.

E: Sirk ortamı ve çok iyi çalmak arasında ince bir çizgi var galiba.

H: Kesinlikle.

E: Akrobasi ve sürekli enstrüman değiştiren gruplar gerçekten itici olabiliyor.

H: Ya da "bakın davulumla neler yapabiliyorum" gösterileri ki bu tüm enstrümanlar için geçerli. Ama Türkiye'de davulcu olmak zor Ekin.

E: Zor di mi?

H: Bu konuda kalbim onların yanında.

E: Benim de öyle.

H: Yani ikinci sınıf müzisyen olarak bakıyor millet sana. İşte “bizim oğlan da davul çalıyor” demek istemiyor aileler. Gitar çalsın istiyorlar evlatları. Zaten başta dediğimiz gibi evde çalmana da imkan yok.

E: Yalnız Türkiye’de elektronik ritimli takılmak da zor be Hakan. Ya da davulsuz.

H: “Ohooooo… Davulsuz müzik mi olur” mantığı var.

E: Oysa elektronik ritim de çok güzel bir şey.

H: Aslında elektronik davullar o konuda hayat kurtarıyor. Hem biraz yaratcılık katıyor işe. Tabii hakiki davulcular için pek cazibesi olan bişey değil sanırım bu elektro davullar. Ama Türk milleti canlı müzikte davulu sefer.

E: Aynen. Rock müziğin davuldan gelen gazı var ya, sıkıntı onun eksikliğinden geliyor heralde.

H: Evinde olsun, çocuğu çalsın istemez ama canlı müzikte davul yoksa pek yanaşmaz. Ama verdin mi ritmi, davulu başlar bizim millet gaza gelmeye.

E: Gazı aldık mı Hakan. Hadi yeni dergi projemiz için çalışmaya başlayalım.

H: Tamamdır.

E: Memnun etmemiz gereken 5 kişi var.

H: Yaparız Ekin yaa... İki köşe yazısı, bir röportaj, ayın havuzu, havuzda davul nasıl çalınır falan…

E: Tamam ben suyu açıyorum…