Bantmag

MÜZİK YAZILARI GENELDE BİR MÜZİSYEN YA DA GRUP YENİ BİR ALBÜM YAYINLADIĞI YA DA KONSER VERDİĞİ ZAMANLAR YAZILIR. KONU R. STEVIE MOORE OLUNCA DURUM BİRAZ FARKLI ZİRA KENDİSİ NEREDEYSE 50 YILDIR 400’TEN FAZLA ALBÜM KAYDETMİŞ VE ÜRETİMİNİ HÂLÂ GÜNLÜK BAZDA DEVAM ETTİREN BİRİ...

 

Böyle devasa bir külliyatı birkaç etikete sıkıştırmak mümkün değil ama belirleyici özellikler olarak bitip tükenmeyen bir deney merakıyla klasik pop etkileşimlerinin bir araya gelmesini, nevi şahsına münhasır şarkı sözlerini ve amatörlüğün çiğ güzelliğini işaret edebiliriz. Hip hoptan solo piyano eserlerine, tertemiz gitar kayıtlarından teyp bandı manipülasyonlarına, sınıflandırılması namümkün bir katalog onunkisi. Kolaj mantığıyla oluşturulan bu külliyattan rastgele şarkılar dinlemek radyonun düğmesini amaçsızca çevirmek gibi bir dinleme tecrübesine eşit. Başkalarının yönsüzlük olarak tanımladığı şey Moore için kafasını yeniliklere açık tutma refleksi. Bu açıdan, dar fikirliler ve müziğe kalıplarla yaklaşanların arasında sıkışıp kalmış bir özgünlük.

 

İnsan denilen şey bir hikâyeden ibaret aslında. Moore'un hikâyesi Nashville'de, ancak üst sınıftakilerin yaşayabileceği bir evde başlıyor. Babadan müzisyen Moore, kentin o dönem önde gelen müzisyen ve yapımcılarından Bob Moore'un oğlu. Gitar, bas, klavyeli çalgılar ve perküsyon çalma yetisini içgüdüsel bir şekilde ediniyor ufakken. Belki de kendisini bir deha olarak tanımlamasını normal karşılamak lâzım. Gençliğinde bir yandan stüdyo müzisyeni olarak kayıtlara girmeye, öbür yandan babasının şirketinde görev almaya başlıyor ama bu ceketler Moore'a dar geliyor. Stüdyolarda 3 saat boyunca nefret ettiği country ve delta blues şarkılarını çaldıktan sonra eve gelip bir cigaralık saran Moore, kulağını Zappa, The Beatles, Brian Wilson ve Captain Beefheart gibi müzisyenlerle ve 70'lerde ortaya çıkan glam, punk, prog ve new wave gibi akımlarla terbiye ediyor. Oğlan dayıya, kız halaya çekermiş. Bu dönem ev kayıtlarına ağırlık veren Moore üzerinde belki babasından daha etkili olan kişi kendisi de müzik sektöründe bulunan ve New Jersey'de yaşayan dayısı oluyor. Babasının köstek olmadığı ama çok da hoşnut kalmadığı ev kayıtları hippi ruhlu dayısı tarafından benimseniyor ve Moore ondan aldığı gazla 1978'de batı kıyısına taşınıp yeni bir maceraya atılıyor. Moore artık Nashville'de hapis değil, ilk işi de saçlarını boyatıp dikleştirerek taşranın Johnny Rotten'ı olmak. 

 

R. Stevie Moore'un uzunçalar namına yayınladığı ilk iş 1976 tarihli Phonograpy. Birkaç sene boyunca evde kaydedilen onlarca şarkının bir özeti olarak görülebilecek bu albüm daha sonra Rolling Stone dergisi tarafından tarihin en önemli 50 bağımsız albümünden biri olarak nitelenen ve tekrar tekrar basılan bir mücevher. Delicate Tension (1978) ve profesyonel bir stüdyoda kaydedilen Clack! (1980) sonrası kendi yolunu çiziyor Moore. O tarihte sayısı 60'ı bulan kasetlerini kataloglayıp her birine 1'den 10'a kadar bir dinlenebilirlik katsayısı veren müzisyen “RSM Cassette Club” üzerinden posta yoluyla albümlerini satmaya başlıyor. 80'leri evinde yoğun bir kayıt süreciyle geçiren Moore, 90'larda görsel materyaller de üretirken radyo ve plak dükkânlarında da çeşitli işlerle çalışıyor. CD formatının yaygınlaşmasıyla taze bir enerji edinen Moore'un işi 2000'lerde gelişen bilişim ve kayıt teknolojileri sayesinde biraz kolaylaşıyor.

 

R. Stevie Moore'un öyküsü aslında bugün için fazlasıyla öncü niteliklere sahip dönemeçlerle dolu. Öncelikle henüz kişisel bilgisayarların yaygınlaşmadığı bir dönemde stüdyosunu evine taşıyan müzisyen home recording olgusunun öncülerinden. Phonography'i dört kanallı bir kayıt cihazı ve ucuz bir mikrofon ile kaydeden Moore, bu açıdan bugün Ariel Pink ve John Maus gibi isimlerin kuşandığı 'lo-fi' etiketinin de ilk örneklerinden. Şarkılarını kendisi kaydedip düzenleyen, pazarlamayı ve paketlemeyi kendisi üstlenen Moore bir yandan da “kendin yap” tavrının bayrak taşıyanlarından.

 

Bu öykü ilk bakışta bir başarı öyküsü gibi geliyor kulağa, zira tavizsiz ve bağımsız bir şekilde müzik yaparak bunca zaman ayakta kalmak kolay değil. Oysa yakın geçmişe kadar buruktu Moore.  "Etrafımdakiler bu kadar çok albüm yayınlayarak kendimi ayağımdan vurduğumu söylüyorlar. Ama engel olamıyorum, bu benim yaşam tarzım." Kocaman beyaz sakalıyla emekliliğin tadını çıkaran bir amca değil o. "Pahalı arabalara ihtiyacım yok, açgözlülükten nefret ediyorum. Ama olması gerektiğine nazaran daha fakir bir yaşantı sürdüğümü söylemeliyim." Kayıt yaptığı ev çöp ev gibi; üst üste yığılmış ekipmanlar, kağıtlar, ıvır zıvır. Yaptığı şeyi bizzat "sanatsal intihar, yıllardır devam eden bir şaka" olarak tanımlayan Moore, kariyerine baktığı zaman depresyona girdiğini bile dillendirmişti.

 

Son dönemde biraz emeğinin karşılığını aldı neyse ki. Az önce isimlerini andığımız Ariel Pink ve John Maus gibi isimlerin popüler hâle gelmesi spot ışıklarının bir kısmını da R. Stevie Moore'un üzerine çevirdi. Bugünlerde Moore'un önemi takdir edilip bağımsız müzik tarihinde oturduğu yerin hakkını veriliyor. Düzenli olarak müziğini satın alan sadık takipçileri var. MGMT, The Vaccines ve Apples In Stereo gibi kendisinden etkilenmiş gruplarla posta üzerinden işbirliklerine girişmiş son dönemde. Düzenli olarak şarkı yazmaya ve kaydetmeye de devam ediyor. Öyle ki 2011 yılında ilk kez tura çıkmış, Avrupa'da çeşitli festivallerde çalmış ve müzikal üretiminin istediği kadar hızlı gitmediğini söyleyecek kadar zinde. Ve kendi deyimiyle bazı şeylere daha yeni başlıyor. Bir yandan yüksek bir egosu ve yeteneğine inancı var ama bir yandan da bunun ne kadarının iyimserlik olduğundan hâlâ emin değil. Hayatı kâh gelmiş geçmiş en iyi şarkı yazarlarından biri, kâh odasından dışarı çıkamayan kafası karışık küçük bir çocuk gibi hissetmekle geçiyor.

 

İnternetin müzik için faydalarından bahsederken artık her müzisyenin şarkılarını geniş kitlelere ulaştırmasının mümkün olduğunun altı çizilir. Bandcamp gibi oluşumların varlığı gerçekten çok önemli. Moore'un bandcamp sayfasından da müzisyenin 200 kadar albümüne erişilebiliyor. Ancak durup bir düşününce Moore'un bu sistemi kendisi için tam 30 sene önce kurmuş olduğunu fark ediyoruz. Müzisyenin yaptığı iş özünde hep aynı: Şarkılar yazmak ve günün teknolojik olanakları çerçevesinde en doğrudan şekilde dinleyicilere ulaşmak. Bu verimli müzisyenin külliyatına bariz bir giriş noktası yok ancak yukarıda sayılan albümlerin dışında sırasıyla 80'ler ve 90'larda yayınlanan iki toplama olan Everything You Always Wanted To Know About R. Stevie Moore But Were Afraid To Ask ve Greatesttits’in isimleri zikredilebilir. Moore'un müziğinin profesyonel şartlarda kaydedilmiş bir örneği için 1987 tarihli Teenage Spectacular'a kulak verilebilir. Son olarak içinde bulunduğumuz sene yayınlanan Lo Fi Hi Fives isimli toplama da kısa bir özet niteliğinde.