






1928’DE DOĞMUŞ, BİR TALK SHOWDAN ÖBÜRÜNE GEZİNEN, HUZUREVLERİ VE DOĞUMGÜNLERİNDE “EKSTRALARA” GİDEN BİR MUCİDİN PORTRESİ.
Eğer Japon "mucit" Dr. Nakamats'ı tanımıyorsanız, kendisiyle daha önce çıktığı Late Night with David Letterman veya BBC, Jon Ronson On… gibi TV veya radyo programlarında karşılaşmadıysanız ve bu yazıyı sonuna kadar okumayacaksanız, bu belgeseli izlerken çok eğleneceksiniz. Ne kadar çok şey bilirseniz, aldığınız keyif de ona uygun oranda azalacak. Bu yüzden tavsiyem, bence ilk önce filmi izleyin, sonra bu yazıyı okuyun.
Gerçi film çıkalı iki yıl gibi bir zaman oluyor, ama hem çok bilinmediği için, hem de artık YouTube'da belgeselin tamamını izleyebileceğiniz için dergiye yazmak iyi olur diye düşündük. The Invention of Dr.Nakamats, Yoshira Nakamatsu isimli mucit-şovmen hakkında bir portre belgeseli. 1928 doğumlu Nakamats, Tokyo'da yaşayan, bol bol talk showlara çıkan, huzurevleri, doğumgünleri gibi ekstra şovlara giden bir "mucit". Gündelik hayatta kullanabilecek gereksiz ama komik araç gereçlerinin yanısıra, bir de tüm dünyanın gidişatını değiştireceğini söylediği "bomba" icatları da var. Mesela "Floppy Disk"i ilk kendisinin icat ettiğini iddia ediyor. Tam bu yalana gülüp geçeceğiz derken, IBM'in 1970'lerde Nakamats ile patent haklarıyla ilgili bir anlaşma yaptığını öğreniyoruz ve tek kaşımız havaya kalkıyor. Başka icatlarına bakmaya devam ediyoruz. Uykuya dalmayı önleyici yastık, beyin aktivitesini hızlandıran sigara, beyin aktivitesini hızlandıran çay ve beyin aktivitesini hızlandıran rahat uyuma koltuğu gibi şeylerle karşılaşıyoruz. Ve öğreniyoruz ki Dr. Nakamats zaten çok uzun zamandır tüm bu komik icatlarıyla bir pop kültür malzemesi hâline gelmiş.
Yazının başında da dediğim gibi, bütün bu bilgileri bilmiyorsanız, belgeseli ağzınız açık izlemeye başlıyorsunuz. Bir noktaya kadar bu ciddî mi, gülsem mi acaba diye düşünürken, Dr. Nakamats'ın kameraların iyisini ve kötüsünü koklayarak anladığını söyleyip, bir mağazada kameraları koklamaya başlamasıyla bir "Mockumentary" izlediğinize kanaat getiriyorsunuz. Sanki senaryo dikkatlice yazılmış ve herkes üst sınıf bir oyunculuk yapıyor. Hâlbuki o da değil. Nakamats, büyük ihtimalle her şeyin kendi de farkında olan bir şovmen. Dünya çapında sohbet programlarına çıkıyor, filmlere konu oluyor ve kendisinin ve ürünlerinin tanıtımını son derece başarılı bir şekilde yapıyor. Hattâ gördüğünüz gibi siz bile artık ondan haberdarsınız ve eğer Japonca biliyorsanız, bu web sitesinden ürünlerini satın bile alabilirsiniz: dr.nakamats.com
Tüm bunların sonucunda filmde asıl merak ettiğimiz şey, yaşananların gerçekliği değil de, ana karakterimizin samimî bir şekilde dünyayı nasıl gördüğü oluyor. Kendi ismini Edison, Tesla gibilerle aynı plakete bastırmasına rağmen, yaptığı her büyük açıklamadan sonra film kurguyu kesmiyor ve o sahneyi devam ettiriyor. Böylece hem komik efekti yükseltmiş oluyorlar, hem de Dr. Nakamats'ın sanki oyunculuk sonrası, rahatlayıp kendisinin farkında olduğu bir gülümsemesinin beklentisini yaratıyorlar. Bu yaklaşımı çok sevmeme rağmen, filmin sonuna dek izlerken beklediğim sıçrama bir türlü gelmedi. Bu komik icatların ötesine geçip, bazen tatlı yalanlarla dolu, aşırı kendine güvenli bir hayatı yaşamanın gerçekte nasıl olduğuyla ilgili bir sorgulamaya girilmiş olsaydı, filmin başında aldığınız esprili merak, kendisini daha ilginç bir seviyeye yükseltebilirdi. Mesela ne kadar saçma bir işle uğraşırsa uğraşsın, kendine güveni tam, "kendi kendine başarmış" insanlar hakkında genel saptamalara doğru yol alabilirdik. Hattâ orada durmayıp, bunun gibi bir hayat tarzının günümüz oyuncuları, müzisyenleri ve sanatçılarına benzerliğine geçiş yapabilirdik.
Tüm bu olasılıklara rağmen, nevi şahsına münhasır bir figürün, bakıp da dalga geçeceğimiz yüzeysel bir portresi çerçevesinde kalıyoruz. Müzik ve ters köşe kurguyla beraber, belirli noktalarda (kaybettiği annesini geri getirmek için yaptığı icat veya arkadaşının cenazesinden dönerken arabanın camından, dışarıdaki insanlara attığı uzun varoluşçu bakışlar) o alana girmeye çalışıyoruz ama başaramıyoruz. Ama tüm bunlara rağmen Kaspar Astrup Schroder'in yönettiği The Invention Of Dr. Nakamats, izlemesi ve arkadaşlarla paylaşması çok zevkli bir belgesel. Filmin herhangi bir noktasından yakalasanız da işleyebilecek bir kurguya ve skeçler gibi sahne sahne bölünse de çalışabilen bir konuya ve ana karaktere sahip. Bu skeçler arasından benim favorim, Dr. Nakamats'ın başında havuz bonesi ve yüzünde yüzücü gözlükleriyle kameraya konuştuğu ve çok fazla oksijenin beyin için iyi olmadığını söylediği ve ispatladığı sahne. Nakamats suyun altında yazılabilecek bir not defteri icat ettiğini söylüyor. Aslında bu not defteri gayet sıradan gözüküyor, elinde de zaten sıradan bir kurşun kalem var sanki. Beyne giden oksijeni azaltmak için Nakamats havuzda derine dalıyor ve nefesinin bitmeye yaklaştığı son noktada aklına gelen fikirleri not defterine yazıyor. Sonra da havuzdan çıkıp bize yaklaşıp, en iyi icatlarının bu yöntemle çıktığını söylüyor. Sana inanıyorum Dr. Nakamats. Hattâ şu an banyoya gidiyorum, küvete dalıyorum ve bir sonraki dergi yazısını düşünmeye başlıyorum.