Bantmag

Lauren O’Connell – Quitters / Lauren O’Connell

Öyle gencecik yaşına başına bakılmaksızın üstüne hürmet edilmesi gereken bir isim Lauren O’Connell. Şimdiye kadar yaşamında birbirinden başarılı üç albüm çıkaran sanatçı tipik bir şarkı/şarkı yazarı furyasından gelmiş gibi gözükmekte ancak indie folk, americana ve geleneksel olmayan country tınılarını sentezlemekte o kadar başarılı ki sanırsınız üzerinde on yıllarını vermiş ve büyük bir birikimle bunu insanlarla paylaşıyor. Quitters’ın müzikal fikirleri indie folk’tan americana’ya dek uzanıyor ve pop tınılarını da bestelerine sızdırmayı iyi beceriyor. Vokal açısından kulaklarda oldukça iyi tınlıyor ve çok tecrübeli bir portre çiziyor. Depresif başlayıp öyle devam eden Things All Alright, western/country etkili Maybe True Stories yanında kulaklarda bir Joni Mitchell şarkısıymış gibi tınlayan The Same Things, I Will Burn You Down, I Belong To You gibi üst düzey besteleri olan gayet düzgün bir albüm Quitters. Çok çeşitli enstrümanı çalabilen kapasiteye sahip olan O’Connell’in bu albümünü Wilco severlere de rahatlıkla önerebiliriz. (B.Ö.)

 

Beachwood Sparks – The Tarnished Gold / Sub Pop

Bu sene Indie Rock/Americana furyasından albümler arasında Beachwood Sparks gibi kaliteli, aynı zamanda hüzünlü ve tarifsiz duygular veren bir kayıt dinlemedim. Grubun geçmişten gelen bir bağları olduğu açık ve bunu öyle usulünce çok doğru bir şekilde köklere bağlı kalarak yapıyorlar ki tıpkı Fleet Foxes gibi Bon Iver gibi grupların izinden giderek gerçekleştiriyorlar. Hoş, ilk albümlerini kendi adlarıyla 2000 yılında piyasaya sürmüşlerdi ve yaklaşık on senedir de albüm kaydı yapmıyorlar. Yıllar içerisinde müziklerinde pek bir değişiklik olmamış ancak The Tarnished Gold ile 60’ları 70’li yılları hatırlatan daha da köklere bağlı bir albüm oluşturdukları kesin. En başta Forget The Song olmak üzere, Sparks Fly Again, Tarnished Gold ve bir Alternative Country klasiği olabilecek derecede güçlü bir şarkı olan Talk About Lonesome bu albümün demir başları statüsünde duruyor. Benzerleri zaten iyi müzikler üretiyor ancak Beachwood Sparks’ın da kendine ait bir hissiyatı olduğu gerçek. Bir hüzün timsali. Deneyin görün. (B.Ö.)

 

Beachwood Sparks - “Sparks Fly Again”

 

Änglagård – Viljans Öga / Änglagård Records

İsveç o karanlık yüzünü bir kez daha göstermiş oldu. 1994 yılından beri kayıt yapmayan bir topluluktu bu ama yıllar geçmiş müziklerinde yeni bestelerinde değişikliğe bile gitmemiş hep aynı pencereden bakar gibi bize bakmışlar küçük bir çocuk gibi. Biraz kırılgan olmuş biraz sinirlenip aniden kükremişler ama hep aynı pencereden bakmışlar naif insanlar gibi.

Grubun yeni albümü “Viljans Öga” pek bir değişiklik içermeyen yıllar sonra tekrar kapımızı çalan Änglagård müziğinin bir devamı niteliğinde. Vokalleri olmayan tamamı enstrümantal olan bir albüm. Basların Chris Squire’ın basları gibi kükrediği, mellotronun ve piyanonun dramatik etkileri arttırdığı, flütün o şiirsel nağmeleriyle bir sevgiliye ağıt yakar gibi tınlamasıyla süre gelen bir çığlıktır “Viljans Öga”. Gitarlar öyle bir tınlamıştır ki gecenin içerisinde süzülür gidersiniz, kanatlarınız olur uçup çok uzaklara göç edersiniz. Böyle bir dünya sunar size Änglagård müziği. “Viljans Öga” devamı gelmeyecek 4 kısa filmden oluşan bir siyah beyaz Béla Tarr filmi gibi ya da tesadüflerle buluşacak bir Alejandro González Iñárritu hikâyesi gibi tınlar içinizde. Kompleks ritimler ve devamlı değişen ve nereye gideceği belli olmayan notalar diyarında sizi bekleyen sorularınıza cevap olamayacak ve tahmin bile edemeyeceğiniz yollara gidecek bir Progressive Rock albümü. (B.Ö.)

 

Änglagård -“Ur Vilande”

 

Dinosaur JR - I Bet On Sky / Jagjaguwar

Eski kadroyu toparladıktan sonraki 3. albümleriyle  2012’yi selamlayan Dinosaur JR cephesinden elbette tahmin edebileceğiniz üzere yeni haberler yok. Yine hüzün, yine ağır gitarlar, ağlak J Mascis vokalleri, 90’lar esintileri, Lou Barlow şekerlemeleri… Ama zaten bunu sevmiyor muyuz, bu yüzden pek sorgulamadan her çıkan Dino albümünü gözümüz kapalı dinlemiyor muyuz? Ama bunların ötesinde bi’şeyler demek gerekirse illa uzun zamandır duyabileceğiniz en güzel Dino parçalarından biriyle açılıyor albüm: “Don’t Pretend You Didn’t Know”. Parça tartışmasız bugüne kadar yaptıkları en ‘saf’ parçalardan, neden onları sevdiğimizin özeti, ayakkabıları fırlatıp aşk uğruna sağa sola zıplamalık. Albümün geri kalanı bu parçanın şehvetine çok yaklaşamasa da son üç albümleri arasındaki en iyi çalışmaları. Üçlü aradıkları zevki, güzel ve ufak fikirleri, uyumu ve samimiyeti tekrar bulmuş… Tek canımı sıkan iki Lou Barlow parçasının biraz sönük kalmış olmaları. O da heralde iyi parçalarını olası bir Sebadoh albümüne saklıyordur diye teselli ediyorum kendimi şu sıralar. Go, Go Dino Power! (J.H.D.)

 

Dinosaur JR - “Watch the Corners”

 

Purity Ring – Shrines / 4AD Records

Shrines, geçtiğimiz yılın en çok ses getiren isimlerinden Kanada'lı Purity Ring'in organikle sentetiğin arasında dolanan çıkış albümleri. Albüm, baştan sona dinleyeni yumuşacık vokallerle sarmalamasına rağmen çarpıcı bir karanlık taşıyan dünyasının içine çekiyor. Parçalanan vücutlarla ilgili sözler havada uçuşurken, synthler, ritimler sorgulanabilecek bir sakinlik taşıyor. En ince detayına kadar tamamlanmış bir estetik sunuyorlar ve her ne kadar single olarak kulağa çarpan, dinlemeye doyamacağınız parçalar olsa da, albüm göz ardı edilemeyecek, güncel bir bütün olarak işliyor. (L.A.)

 

Purity Ring - “Lofticries”

 

Dead Can Dance – Anastasis / PIAS Records

Dead Can Dance'nin on altı yıllık aradan sonra yayınladığı Anastasis, ilk parçasından itibaren bir yandan karamsar da olsa, sıcacık seslerle bizleri özlediğimiz dünyalarına geri sürüklüyor. Parçalar su gibi akışkan ve Dünya'nın değişik köşelerinden (özellikle kendi bölgemizden) enstrümanlar ve melodiler albümü katman katman şekillendiriyor. Söylemeden geçilmez, Lisa Gerrard'ın sesi bunca yıldır hala büyüleyici, hala başka bir gezegenden geliyor. Anastasis, özellikle eski albümleriyle karşılaştırıldığında, çok değişken veya zorlayıcı olmayabilir, ama o kadar zarif, dokulu ve çekici ki, peşinden gitmekten başka bir çare yok. (L.A.)

 

Dead Can Dance – “Kiko”

 

Bonde do Rolê – Tropicalbacanal / Mad Decent Records

Birbirinden güzel misafirlerle dolu ikinci albümlerinde Brezilya'lı topluluk Bonde do Rolê, beş yılın ardından, tekrar ortalığı ayağa kaldırmayı hedefliyor. Prodüksiyonu Diplo ve Poolside tarafından yapılan Tropicalbacanal, başaşağı anlarla dolu, hip-hop'tan punk'a, funk'tan surf'e her sesi birbirine yığan, çılgın bir kutlama havasında ilerliyor. Aynen beklendildiği ve istenildiği üzeri, tiz bağırışlarla, ters laflarla, yanlış amaçlarla tıka basa dolu, ne yazık ki sonuna doğru da biraz süratini kaybeden bir albüm. Fakat bu şarkıların çoğunu aklınızdan çıkarmak pek de mümkün olmayacak. (L.A.)
 

Bonde do Rolê – Kilo

 

Vanaprasta - Effie House Sessions / Joyfreaker Records

Los Angeles’lı Vanaprasta, o çok sevdiği garajından çıkmış, konser salonuna karışmış gibi görünüyor hem de Jimi Hendrix bıçkınlığıyla. Fakat haşin gitar riflerini ve karamsarlığını da unutmamış yanına almış. 5 parçalık EP “Effie House Sessions”; tatlı melodik, post grunge, ambient elektronik ve şipşirin kaotik. Poker face’lerinizi hazırlayın! (S.U.)

 

Vanaprasta - “Minnesota”

 

Bloc Party - Four / Frenchkiss Records

Üçüncü albümleri "Intimacy"den sonra Bloc Party hakkında dağılma söylentileri çıkmıştı. Kendileri böyle bir şey söylememekle beraber grup elemanlarının solo planlar yapmaya başlamasıyla o yönde bir izlenim vermişlerdi, ama dördüncü albümleri "Four"la kafa karıştırıyorlar. Bloc Party'den bekleyeceğimizden biraz daha sert bir şeyle geri dönmeleri gruba "yeni doğmuş" bir hava veriyor, ama ayrılmanın eşiğinden dönmüş olamayacak kadar da olgunlar. Albümde gördüğüm kadarıyla Bloc Party'nin en sevilesi özelliklerinden biri, belli bir grup müzisyenin ne olursa olsun sıkılmadan üzerine gittiği, belli bir dinleyicinin de yine hiç sıkılmadan dinleyip durduğu indie klişelerine kendilerini kaptırmamış olmaları. Neşeli Two Door Cinema Club ekolünde gruplarının birbirini peşi sıra takip ettiği bir dönemde daha "pişmiş" bir şeyler arayışındaki bünyeler için fena bir tadımlık değil. (T.B.)

 

Bloc Party - “So He Begins to Lie”

 

Cat Power - Sun / Matador

Bir albümü “heyecan verici” olarak nitelendirmek için herkesin farklı kriterleri vardır mutlaka ama bence Cat Power’ın Sun albümü bu yılın bünyeyi en çok heyecanlandıran albümleri arasında sıralanabilir. Tutup da Sun’ın bir şaheser olduğunu ileri sürecek halimiz yok ama Cat Power diskografisinin en farklı ve en sağlam albümlerinden biri olması bakımından Cat Power ile geçmişte bir şekilde iletişim kurmuş dinleyiciyi heyecanlandıracak gibi gözüküyor. Şimdiye dek bizlere duru ve gür vokalleri ile gitar ağırlıklı bir müzik sunmuş olan Chan Marshall ya da nam-ı diğer Cat Power, bu sefer bir pop albümü ile karşımızda. Albümlerinde üslup oldukça kırılgan ve bir o kadar da tedirgin bir duruş sergileyen Chan Marshall (geçmişteki konser vukuatlarından bahsetmiyoruz bile) Sun ile dinleyiciyi yeri geldiğinde dans ettirecek, coşkulu bir pop albümü yaratmış. Sonradan Nicolas Jaar’ın remix’lediği Cherokee çoktan favorimiz oldu bile. (S.M.)

 

Cat Power - “Cherokee”