Bantmag

METROYLA CAMDEN TOWN’A GİTTİM

PARK WAY’İ YÜRÜDÜM VE BİR SÖĞÜT AĞACININ ALTINA YERLEŞTİM

WORLD OF TWIST EŞLİĞİNDE EĞİLDİN VE BENİ ÖPTÜN

HAVA EL ELE TUTUŞMAK İÇİN BİLE ÇOK SICAK

AMA BU BİZİ BİRLİKTE PLANLAR YAPMAKTAN ALIKOYMAYACAK

LONDON BELONGS TO ME” 

 

80’lerin sonu ve 90’ların ilk günlerinde, Londra sokaklarında, aynı gece içinde bir Dancehall mekânından çıkıp, ekstazi etkisi altında âdeta ikinci bir Aşk Yazı yaşayan bir Acid House partisine gitmek, Northern Soul çalan DJ’in yanına uğrayıp bir Rave pistinde mumu söndürmek acayip bir deneyim olurdu herhâlde. Tüm kapıları peş peşe aralayıp içerideki insanları üzerlerine çökmüş duman bulutlarının ardından dikizleyip, müzikleri içe çekmek...

 

Tarih boyunca farklı müzikler Londra’ya dışarılardan getirilir getirilmez, orada kendine has deneyimler yaratabilmiş. Londra’nın böyle bir güzelliği var. Saint Etienne albümlerinin büyüsü de buradan geliyor. Londra belki de bu yüzden hiçbir gruba Saint Etienne’e yakıştığı kadar yakışmıyor. Disko, house, soul, hip hop, reggae ve 80’ler klişeleri... Akustik ve elektronik dünyaların arasında giderek incelen bir çizgi. Kes-yapıştıra dayalı bir müzikal tavırla şekillenen aşırı derecede pop bir stüdyo ambiyansı… 1990 yılına bir Neil Young ve bir the Field Mice yorumuyla damgasını vurduktan sonra on yılın en iyi dans pop hitlerinin bir kısmının Bob Stanley, Pete Wiggs ve Sarah Cracknell imzası taşıması tesadüf değil.

 

Birileri zamanında ne de güzel özetlemişti durumu; “Saint Etienne pop olmak için çok cool, cool olmak için de çok pop bir grup.” İşte alın size önüne geçilemez bir formül!

 

Evet, İstanbul yedi yıl aradan sonra 2012’yi yeni bir albümle karşılayan Saint Etienne’i canlı dinleyeceği için şaşkın, heyecanlı ve gururlu. Saint Etienne 4-5 Ekim tarihlerinde Salon İKSV’de, memleketteki hayranlarıyla ilk kez buluşmak üzere…

 

 

BİR BALONUN İÇİNDE YAŞADIĞIMI SÖYLÜYORSUN

BEN BALONLARIN EN İYİSİNİ BULDUM

DERTLERİ DÜŞÜNMÜYORUM, SADECE DÖNÜP BATIYA DOĞRU YOLLANIYORUM

SOKAKTAN İNERKEN BENİ KİMSECİKLER GÖRMÜYOR

AMA YİNE DE EVE DÖNERKEN ARA SOKAKLARDAN GİDİYORUM

KENDİ BAŞIMAYKEN BİLE

SIDE STREETS

 

Kendine has bu müzikal estetiği, Londra kafeleri, parkları, sokakları, daireleri ve kulüplerinde geçen hikâyelerin ardı kesilmediği sözlerle bir araya getiren Saint Etienne parçaları, aralarda 60’lar İngiliz filmlerinden alınmış diyaloglar gibi kesitlere de yer vererek şıklıklarını tamamlıyor. Estetik, onlar için gerçekten çok ama çok önemli. Saint Etienne elemanları, takıntılı oldukları 60’lar nostaljisini iş kıyafet seçimlerine gelince müziklerinde olduğu kadar derine gömmüyor.

 

Nitekim, bitpazarı onlar için büyüme yaşlarına dayanan bir gelenekmiş. Çocukluk arkadaşı olan Bob Stanley ve Pete Wiggs lise yılarında her cumartesiyi kurulan bitpazarlarının sıralarında, synthesizer, albüm, kitap ve ceketlerin peşinde geçirmiş. Birilerinin tezgâha düşen arşivleri arasında müzik avcılığı yapmak kimileri için eşsiz bir zevk nitekim.

 

MÜZİĞİN UZUN VADEDE BİRÇOK ŞEYİ ÇÖZEBİLECEĞİNE İNANIYORUM

SIKICI ŞEYLER YAPIP, YAVAN TINLAYAN ÇOK FAZLA GRUP VAR

BEN ELECTRELANE’E İNANIYORUM, BURADA YENİ, ŞİMDİ, SENİN GİBİ VE TEMİZ.

FINISTERRE

 

 

İşte Saint Etienne bu sene yayınladığı yeni albümü Words and Music’i tamamen buna adadı. Müziğin gücüne. Büyürken dinlediğiniz müziğin hayatınızı nasıl etkilediğine, hayatınızı nasıl tanımladığına. Çocukluğunuzdan beri bildiğiniz şarkıların, okuldan eve dönerken kulaklıklarınızla dinlediğiniz, arkadaşlarınızla odanızda otururken arkaya koyduğunuz müziklerin nasıl da hayatınız üzerinde bambaşka bir tesiri olduğuna. Ardından, “Müziğin hayatınıza nasıl yansıdığından ziyade, müziğe inanmak ve onun kurallarıyla yaşamakla ilgili bu albüm” diye de eklemeyi ihmal etmedi hazırladığı basın bültenine. Tam Saint Etienne şıklığında bir hareket!

 

Saint Etienne’in 2012’de çok iyi bir albüm yapmış olması hiç şaşırtıcı değil belki, çünkü grup 22 sene önce yayınladığı ilk albümünden beri zaten tamamen aynı müziği yapıyor. Fakat Words and Music’le ilgili şaşırtıcı olmaktan öte, epey de ürkütücü olan bir şey var. O da müziğin dünyanın en önemli şeyi olduğunu söyleyen böylesi bir albümün bugünün ortam ve şartlarında neredeyse nostaljik bir şeymiş gibi tınlıyor olması. Sanki bu güçlü gençlik tutkusu birkaç nesil sonra dünyamızdan silinecek. Ve sanki Saint Etienne albümle ilgili bu özel duyuruyu bunun farkındalığıyla yapıyor ve “ona sıkı tutunun” diyerek hayranlarını uyarıyor. Eğer 40’lı yaşlarının sonuna dayanmış Saint Etienne elemanlarının bu uyarısı bit pazarlarındaki 45’lik arşivleri gibi nostaljik birşeyler akla getiriyorsa tüyler ürpertici bir tabloyla karşı karşıyayız. Bundan sonra büyüme çağındaki bazı gençlerin en değerli yol göstericisi ve hayatının tek anlamı müzik olmayacaksa hiçbir kurtuluş şansımız kalmamış demektir. En azından Saint Etienne hayranları böyle düşünürler.

 

Saint Etienne hayranları arasında bir de şöyle bir gizli anlaşma vardır. Onlara göre, grubun parçalarını dinleyip hiçbirini sevmediğini söyleyen biri ya yalan söylüyordur, ya da içinde pop müziğe dair zerre kadar duyarlılık yoktur. Ve bu hayatta yalan söyleyenden de, pop müziğe karşı bu denli duyarsız olandan da hayır gelmeyeceğine inanırlar.