Bantmag

SOLO PROJELERİNİN YANI SIRA SON YİRMİ YILIN ÖNEMLİ MÜZİKAL OLUŞUMLARININ BİRÇOĞUNDA BİZZAT YER ALAN KEN STRINGFELLOW, R.E.M., LAGWAGON GİBİ GRUPLARLA ORTAKLIKLARINI GEÇMİŞTE BIRAKTIKTAN VE GRUBU THE POSIES İLE ÇALIŞMALARINA DA BİR ARA VERDİKTEN SONRA TÜM VAKTİNİ VE ENERJİSİNİ DANZIG IN THE MOONLIGHT ADLI YENİ SOLO ALBÜMÜNE YÖNLENDİRMİŞ.

 

Albümün yayınlanmasıyla birlikte uzunca bir turne için yollara koyulacak olan Ken Stringfellow, 1 Ekim akşamı Nardis Jazz Club’da bir konser vermek için İstanbul’a da uğrayacak.

 

Kariyerin boyunca farklı müzik projelerine dâhil oldun ve son olarak yeni solo albümünü kaydettin. Seni solo projen için motive eden şeyler neler? Bu projen diğerlerinden nasıl ayrılıyor?

Güzel sorular. Önce ikincisini cevaplayayım. Solo müziğimde şımarabiliyorum. “Evet” ya da “hayır” deyip istediğim fikirler üzerinden devam edebiliyorum, uyum yakalamak zorunda değilim. Bir grupla olunca, genelde uyumlu bir ses üzerinde karar kılınıyor, ya grup üyelerinin ortak zevkleri oluyor ya da üyelerin farklı zevkleri için ortak bir taban oluşturuluyor. Genelde zaman geçtikçe grupta anlaşmaların ve farklı deneylerin altından kalkmak zorlaşıyor. Ama ben burada, uyumluluk fikrini geride bırakıyorum. Diğer 4 albümüm çok daha farklı sound'lardaydı. Yine de oldukça "ben"ler. Gelecek seferki, ne zaman gelir bilmiyorum, umarım daha tanınmaz bir şey olur. Motivasyonumsa paylaşmak... Müzikle her gün iç içe durumdayım. Birçok harika müzisyenle, yazarla ve mühendisle beraberim. Bu kayıt, çevremden edindiklerimin bir şekilde geri dönüşü… Kornoculardan birisi dışında çalıştığım müzisyenlerden hiçbirini birkaç yıl önceye kadar tanımıyordum. Bu proje benim için bir doktora tezi gibi... Yıllar süren bir araştırmadan sonra verilerin bir sentezini sunmaya çalışıyorum. Kendi perspektifimden hayatın ve müziğin bir sentezi…

 

Geçen solo albümün Soft Commands’in üzerinden neredeyse 8 yıl geçti. Danzig in the Moonlight’ın kayıt sürecinden bahseder misin?

Kayıt süreci kesinlikle hatasızdı. İki albüm arasında 8 yıl olmasının nedeni aslında benim biraz başka projelerle ilgileniyor olmam, biraz da doğru zamanın gelmesini beklememdi. Arkadaşım ve birçok prodüksyondaki ortağım JB Meijers kayda başlamayı teklif ettiğinde doğru zaman gelmişti. Kendisi çok yetenekli Flaman bir müzisyen, yapımcı ve yazardır. Birkaç yıl önce ilk solo albümü Catching Ophelia’da birlikte çaışmıştık, o zamandan beri birlikte bir şeyler yapıyoruz. Birçok grubu Brüksel'de büyük bir stüdyo olan ICP Stüdyoları'na getiriyor. Orada ben de biraz çalışmıştım ve albümümü orada kaydetmeyi hayal etmiştim. JB de stüdyoya birlikte girip ikimizin kaydını da aynı anda, aynı müzisyenlerle yapmayı önerdi, Wrecking Crew gibi. Böylece davulcu Joost Kroon ve klavyeci Pim Kops'la birlikte bir buçuk haftada bir sürü şarkı yaptık ve hem ben hem de JB yeni birer albüme başlayabilecek malzeme edindik. Albümün mixing'i L.A.'den çok iyi bir yapım ekibi olan TheLAB tarafından yapıldı, onlarla aynı zamanda albümün ilk şarkısı "Jesus Was Only A Child"ı yazarken çalıştım.

 

Danzig in the Moonlight’ın kapağındaki artwork'ün hikayesi nedir?

Öncelikle, başlık bende komik bir çağrışım yaptı. Aslında komik değil, sadece neden "başyapıt"ıma bu adı verdiğimin anlaşılmayacağı bir kelime oyunu bu. Ama şöyle bir şey var, bu saçma kelime oyununun içinde tarihi bir referans bulunuyor: "The Free City of Danzig" (“Özgür şehir Danzig”) "Danzig", Almancada şu an Polonya'daki Gdansk şehrinin adı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra, kazanan ülkeler hem Lehçe hem Almanca konuşulan bu şehrin, Polonya'ya da Almanya'ya da ait olmamasına karar vermişler. Buradaki insanlar da artık yeni bir şehrin, bir "Özgür Şehir"in vatandaşları olmuşlar. Şu an için bu olay tarihte bir dipnot, kısa sürmüş bir serüven. Bir de bu isim kendimi nasıl gördüğümle ilgili bir benzetme, gerçekte herhangi bir yere ait olmayıp bir sürü farklı yerden izler taşıyan meraklı bir kuralsız. Kayıtlar da bunun bir yansıması… Artwork için "Danzig/Gdansk"ın bir gece vakti görünüşünü düşündüm. İllüstrasyon, Sonja van Hamel'in sanat direktörlüğü altında, Eric Huysen tarfından yapıldı. Sonja van Hamel aynı zamanda albümde çalışmış müzisyenlerden.

 

Solo kariyerinin yanı sıra the Posies ile birlikte yaptığın çalışmalarla da tanınıyorsun. The Posies cephesinde yeni bir gelişme var mı?

Yok, son albümümüz Blood/Candy’yi 2010'da yaptık ve güzel oldu. Spotify'dan veya başka bir yerden bir göz atın. Bu solo albümün beni bir süre meşgul tutmasını istiyorum.

 

Albümün için Ekim ayında turneye çıkıyorsun. Uzun turneler hakkında nasıl hissediyorsun?

Performansları ve yolculuğu çok seviyorum. Bu turnenin ne kadar süreceğini bilmiyorum, aslında turnenin Avrupa kısmında eve gitmek için epey imkânım olacak. Ama bu turnede gidebildiğim kadar uzağa gitmek istiyorum. Geçtiğimiz yıllarda canlı performanslarda çok geliştim ve turnenin bunu göstermek için bir şans olmasını umuyorum. Solo işlerimde çok dağılmıştım, bu kayıt toparlanmama yardımcı oldu. Bunu göstermekle gurur duyuyorum.

 

Turnenin ilk konseri için İstanbul'da olacaksın. Daha önce İstanbul'a gelmiş miydin? Türkiye'deki müzik sahnesi hakkında neler biliyorsun?

Bu Türkiye'ye ilk ziyaretim ve aslında uzun zamandır bunu istiyordum. Yıllardır Türkiye'den hayranlarla iletişimdeyim, sanırım orada R.E.M.'in büyük bir hayran kitlesi var ve the Posies de iyi bir izlenim yaratmış (Microsoft Vista'nın bir bölümü olarak Windows Media Player'a iki Poises şarkısı konulmuştu, bu bize bayağı bir hayran kazandırdı). Ve işte, dünya dönüyor. Erkin Koray'ın müziğini biliyor ve seviyorum, herhalde birçok Amerikan indie müzisyeninin Türkçe müziğe girişi onun sayesinde olmuştur. Şehre geldiğimde daha fazlasını öğrenmek istiyorum, neler olup bittiğini görmek için sabırsızlanıyorum.

 

R.E.M. ve Lagwagon gibi gruplarla çalıştın. Bu gruplarla yaşadığın tecrübeler nasıldı? Onlarla bir daha turneye çıkmayı veya kayıt yapmayı düşünür müsün?

İkisi de farklı ve iyi tecrüblerdi. Çok şey öğrendim, özellikle R.E.M.'den… Onlarla Lagwagon'a oranla çok daha uzun zaman geçirdim. Lagwagon'la sadece tek bir albüm ve bir turne için beraberdim. Lagwagon tecrübem hakkında diyebilirim ki, punk'ın hayranlar için çok şey ifade ettiği bir grupla birlikte olmak büyüleyiciydi. Bu hayran kitlesinin saygı duyulması gereken prensipleri var ve sizi kabul ederse, gerçekten kabul eder. R.E.M. ise hayranlarını bir değişim yolculuğuna çıkarıyor ve bu da anlaşmazlık çıkmadan olmuyor. Ama benim öğrendiğim şey, esnek olmak. Özellikle R.E.M., stüdyo sürecini de bir keşif yöntemi olarak kullanmaya gayet açıktı. Bence bu iyi bir durum, yani sanatçı olarak sürekli kontrolde olmamak... Kısa bir zaman önce Langwagon'la bir şarkı çaldım. R.E.M., biliyorsunuz, artık emekli.

 

Müziğin yanında, günlük rutininin diğer önemli parçaları neler? Çalışmaların için ilhamı nereden alıyorsun?

Her gün çalışıyorum, günlük rutinim için geriye pek bir şey kalmıyor. Bu yüzden genelde Ağustos ayında dinleniyorum. Bunun haricinde hafta sonu veya başka tatillerim yok. Sürekli çalışıyorum. Çalışmayı, meşgul olmayı seviyorum. Nasıl tamamlayacağım hakkında hiçbir fikrim olmayan şeylere başlamayı seviyorum. Sanırım öğrenmek için yaşıyorum, bana ilham veren şey, projelerde yaşadığım öğrenme süreci. Tabii, aynı zamanda yazarım, peki ona nereden ilham buluyorum? Bu benim için bile bir muamma. Şeyler bana geliveriyor. Kulağa anlamsız geliyor olabilir, ama öyle. Bir şeyler bana geliyor, onları ben bulmuyorum. İlhamın etrafımda dolaşmasına izin veriyorum.

 

Müzik hayatındaki en büyük ya da en mutlu an neydi?

Hmm, albümün çıkıp dünyaca tanınması olacağını düşünmek istiyorum.

 

Son olarak, yakın gelecekteki projelerin neler?

Amerika, Japonya, Avusturalya ve bahsettiğimiz gibi Avrupa turneleri var sırada. Bir de, Game of Thrones dizisinden tanıyabileceğiniz harika aktör Carice van Hauten'ın albümünde müzisyen, yardımcı prodüktör ve şarkı yazarı olarak çalışıyorum. Bence albümü kariyeri için büyük bir şey olacak. Onunla canlı performanslarda da çalacağım. Bu sonbaharda albümü çıkıyor.