Bantmag

HAYATIN İÇİNDE OLDUĞU GİBİ FİLMLERDE DE ÇOCUK KARAKTERLERİ SEYRETMEK İLGİ ÇEKİCİ OLDUĞU KADAR ZORDUR. KONU ÇOCUKLARLA İLGİLİ SORUNLAR OLDUĞUNDA, SOĞUKKANLILIĞIN KORUNMASI VE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜĞÜN DOĞAL KARŞILANMASI HİÇ KOLAY DEĞİLDİR.

 

Sinemaya toplumsal gerçekçi bir pencereden bakan Dardenne Kardeşler, son filmleri Le Gamin Au Véloda (2011) jenerasyonlar arası iletişimi, belgesel sinemadan gelen titiz kameralarıyla dingin, sade fakat çarpıcı bir dengeyle perdeye taşımışlardır.

 

Film, günümüz toplumunun, insan ilişkilerindeki samimiyeti deformeye zorlayıp çıkarlara dayalı bir sistemi dayatmasını, çarpık aile yapısı ile ilişkilendirerek bu durumu 11 yaşlarındaki bir erkek çocuk üzerinden anlatma yolunu seçer.

 

Cyril, babasının onunla birlikte yaşamak istemediğini öğrendiğinde artık yalnızdır. Yalnızlığın ve babası tarafından istenmemenin yarattığı mutsuzlukla tepkilerini kontrol edemeyen umutsuz bir çocuk olmuştur. Bu umutsuzluğun ortasında rastlantısal bir şekilde karşılaştığı Samantha’nın himayesinde yaşamaya başlar. Ancak aklındaki tek şey bir şekilde babasının yanında olabilmektir.

 

Terk edildiği gerçeğini ısrarla reddedip bu durumla baş edebilmek için babasının haklı gerekçeleri olabileceğine dair bahanelere sığınan Cyril, babasının, ilişkilerinde de önemli bir öğe olan “bisiklet”ini sattığını öğrendiğinde durumun ciddiyetini anlar. Hissettiği değersizliğin beraberinde gelen kendini kanıtlama isteği, onu, yolu suçtan ve şiddetten geçen  sabırsız bir mücadeleye sürükler. Birbiri ardına yaptığı hatalar koruyucu annesi Samantha’yla olan ilişkilerini bir taraftan zora sokarken aynı zamanda ona inanan birine ne denli ihtiyacı olduğunu gösterir.

 

Çocuk oyuncu Thomas Doret, Cyril karakterinin güvensizlik ve endişe dolu ruh hâlini soğuk ancak doğal bir oyunculukla yansıtıyor. Dardenne Kardeşler’in oyuncu yönetimindeki başarısıyla birleşen bu performans, filmi kendi durağanlığı içerisinde bir devinime uğratıyor. Dramatik yapısının sağlamlığını ise kesinlikle abartılı oyunculuklara ya da yüksek dozda heyecana borçlu olmayan film, gerçekçi anlatımıyla, izleyen herkesi Cyril ve bisikleti aracılığıyla bireyselliğin ve duyarsızlığın öne çıktığı modern toplumda yalnızlığa itilen çocuklara dair bir yolculuğa çıkartıyor.

 

LOS OLVIDADOS (1950)

 

Bundan tam 62 yıl önce Luis Bunuel tarafından çekilen ve büyük şehirlerin yarattığı yalnızlığın çocuklar üzerindeki etkisini görebileceğimiz bir başka film: Los Olvidados (1950).

 

Luis Bunuel filmde İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının izlerini sürerken kendine has teknikleri kullanarak, gerçekçi bir filme gerçeküstücü öğeleri de eklemiş ve filmi hem akım hem de filmografisi içerisinde benzersiz bir noktaya taşımış.

 

Mexico City, 1950. Sosyo-ekonomik koşullar açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü, eşitsizliğe dayalı bir düzen ve bu düzen içerisinde var olmaya çalışan suça meyilli çocukların hikâyeleri…

 

Islah evinden yeni çıkan Jaibo vakit kaybetmeden mahallesine ve çetesine geri döner. Çetenin yaş olarak en büyüğü ve lideri konumundadır. Kendilerinden daha zayıf olan mahalle sakinlerini gasp ederek yaşamlarını sürdürmektedirler. Ancak dışa vurulan şiddetin dozu artar ve Jaibo bir cinayet işler. Cinayetin tek görgü tanığı, çetenin bir diğer üyesi olan Pedro’dur. Jaibo’nun üzerinde kurduğu baskıya eğitimsizliği sebebiyle karşı koyamamış ve her ne kadar kabullenmek istemese de görgü tanığından öte cinayetin suç ortağı olmuştur. Bu durum sonucunda film, Pedro’nun kendisini sorgulaması ve “öz”deki iyiliğe ulaşma çabalarını merkeze alarak ilerler. Yönetmen, annesi dâhil herkesin serseri olarak nitelediği bir çocuğun kendini kanıtlama derdini, yer yer izleyiciyi rahatsız edebilecek bir gerçekçilikle resmeder.

 

Los Olvidados’da Le Gamin Au Vélo filmi ile aynı düzlemde incelenebilecek çok fazla karakter görülmektedir. Dardenne’lerin Cyril’i Bunuel’in Pedro ve Küçük Göz’ünün harmanlanmış bir hâli olarak yorumlanabilir.

 

Cyril de, Küçük Göz de babaları tarafından istenmeyen çocuklardır. Cyril yetimhaneye, Küçük Göz ise pazar alanına bırakılmıştır. Terk edildiği açık bir şekilde ortada olmasına rağmen babasının onu yanına alacağına dair umutlarını hiç bir zaman yitirmeyişi Cyril’i Küçük Göz ile özdeşleştirirken, şiddete olan eğilimi, ruh hâlini çevresindeki insanlara karşı dışavurumu, manipüle edilmeye açık duruşu, şefkate ve inanılmaya olan ihtiyacı ise Pedro ile benzeşmektedir. Zira anne sevgisinden mahrum bir şekilde büyüyen Pedro’nun da annesinin güvenine ve inancına ihtiyacı vardır.

 

Bundan yıllar önce Bunuel’in işaret ettiği konu, günümüzde Dardenne Kardeşler tarafından farklı dinamiklerle (Los Olvidados’da ebeveyn çocuk ilişkisini ağrılıklı olarak ekonomik faktörler belirlerken Le Gamin Au Vélo’da ekonomik sebepler kadar bireyselliği seçme gibi modern insana dair sorunlar da etkilidir) irdelense de aslında iki film de toplumsal değişimle birlikte çürüyen aile olgusunu ele almaktadır. Yönetmenler, bu çürümeyi özellikle çocuk karakterler üzerinden anlatarak seyirci üzerinde oluşturacakları etkinin dozunu arttırma yolunu seçmişlerdir.

 

Dardenne’ler anlatım olarak daha sade ve doğal bir tarz benimserken Bunuel olayı psikolojik ve trajik yönleriyle göstererek sert üslubunu destekler. Los Olvidados’u izlerken yönetmenin kurguladığı imgeler zihninizde sorulara dönüşür. Fakat bu sorulara kişisel değerlendirmelerden bağımsız cevaplar bulmak bir yerden sonra imkânsız hâle gelir.

 

Filmde seyircinin kendisiyle en sert karşılaşması bir rüya sahnesiyle gerçekleşir. Yeni gerçekçilik üzerinden yola çıkılan bu filmde Bunuel gerçeküstücü bir yaklaşımla izleyenleri ters köşeye yatırır. Rüya sahnesi aslında Pedro’nun vicdanen kendini sorguya çekmesinden ibarettir. Hayatında elde edebileceği her türlü güzelliği elinden alacağını düşündüğü Jaibo, kendisini sorumlu hissettiği cinayet, anne şefkatine duyduğu açlığın bilinçaltındaki yansımalarını gözler önüne seren bu sahne  karakterin kırılma noktası olarak gösterilebilir.

 

Bunuel filmde müzik kullanımıyla atmosfer yaratmadaki başarısını perçinlerken, slow motion kullanımı ve seyirciyi yabancılaştırma adına kullandığı tekniklerle kendi özgün dilini yeni gerçekçilik akımı içerisinde de var etmesini bilmiştir.

 

Dardenne’ler ve Bunuel’in farklı dönemlerde geçse de aynı dertleri edinmiş filmleri, gerçekçilik üzerinden ilerliyor. Ancak karakterlerin film içerisindeki gelişimleri arasında büyük farklar görmek mümkün. Dardenne Kardeşler sadeliğin mükemmelliğiyle karakterin gelişimini yavaş ve sancılı bir şekilde ilerletirken Bunuel daha saldırgan bir duruşla karakteri net kırılmalara uğratıyor.

 

Yönetmenlerin sergilediği bu farklı bakış açılarında filmlerin çekildiği dönemlerin etkisi de yadsınamaz. Aradan geçen zaman yaşam koşullarında belirli bir standardı getirse de söz konusu gelişimlerin çocuk ve aile düzlemindeki yansımalarının kalıcı çözümler sunduğunu söylemek pek de mümkün değil.  

 

Her iki yönetmen de çocukların güven ve sevgiyle her anlamda hayata döndürülebileceğine işaret ediyor. Bu noktada iki filmin finalinde de ölüm olgusuyla karşılaşıyoruz. Ancak Bunuel ölümün karanlık tarafını kullanarak yaklaşımının ne denli kötümser olduğunu gösterirken, Le Gamin Au Véloda ölüm hayata atılan bir çalım olarak sunuluyor ve Los Olvidados’daki “İyi insanlar hep ölür” cümlesine cevap Dardenne Kardeşler tarafından verilmiş oluyor.