Bantmag

Loops Of Your Heart – And Never Ending Nights / Magazine

 

Synthesizer diyarlarına yolculuk. Bu albüm tanıtımını yapmak için biraz geç kalmış olsak da sevenleri belki de çoktan dinlemişlerdir bu albümü. Yaşamını İsveç ve Almanya arasında geçiren minimal teknonun en önemli isimlerinden The Field üyesi Axel Willner’in Alman deneysel müziğine göz kırptığı bu projede gerek trance müziğin gerekse de krautrock etkilerinin bir sentezini duyumsuyoruz. Bay Willner o donuk görünümünün ardında müziği evirip çevirip, melodileri taklit edercesine onlarla oynayıp birbirini takip eden notalar diyarında gezinmekten oldukça mutluluk duyuyor. Tangerine Dream, Klaus Schulze ve The Cosmic Jokers gibi bu işin duayenlerinden etkilenimlerle Loops Of Your Heart ambient müziğin en derin noktalarına dek uçuruyor. “Neukölln” başta olmak üzere Alman elektronik-deneysel müziğin bu iyi örneklerinden olan Loops Of Your Heart’ı dinlemenizi öneririz. (B.Ö.)

 

Loops of Your Heart - End

 

Frames – In Via / SPV Records

 

Almanya çıkışlı bu post-rock topluluğu müziklerinde belli başlı öğeleri kullanmaktan çekinmiyor. Post-rock türünün içerdiği gitar tonları, derinlik gibi öğeleri yerli yerinde kullanıp ve bir de progresif tınılar ve yaklaşımlar ekleyip bestelerini öyle oluşturmuşlar. Tamamı enstrümantal olan albümde genelde birbirini tekrar eden gitar melodileri kullanılmış ve müzik zaman zaman oldukça sertleşerek her şey alttan verilen klavyelerle desteklenmiş. Türün dinleyicileri bu tarz içinde kullanılan klişeleri duymazdan gelirse Frames dinleyicisini bulabilir, çünkü bütün kullanılan bu klişelerin etrafında farklı tonlamalar içeren besteler de mevcut. “Stir” işte böyle bir beste ve albüm içerisinde çok farklı bir konumda duruyor. Türün meraklılarına öneririm. (B.Ö.)

 

Frames - Departure

 

Levellers – Static on the Airways / On The Fiddle

 

İngiltere Brighton çıkışlı her daim politik ve muhalif takılıp ve İngiliz basını tarafından “crusty” olarak nitelendirilen ve zaman içerisinde New Model Army gibi bir toplulukla düşünsel anlamda ayrılığa kadar gitmiş korkusuz ve macerayı seven bir topluluk Levellers. Müzikal serüveninde Kelt folk melodilerini punk süslemeleriyle buluşturan grup bu onuncu albümünde Zeitgeist ve Mouth to Mouth zamanlarına gidiyor ve sevenlerini daha çok memnun ediyor. Yumuşak tonlamalar, punk etkisinin geri plana atılması, duygusal bestelerin yoğunlukta olması ve akustik-folk öğelerinin revaçta oluşu bu albümün en önemli özelliklerinden biri. Kullandıkları mandolin bile Zeitgeist zamanlarından çıkma sanki. Grupta Hello Pig albümüyle yaşanan düşüş sonrası 2008 yılında çıkan Letters From Underground ile bir parça silkinmişlerdi fakat son dönemde asıl başarıyı son albümünde gösterdi topluluk. Bu çalışmadaki bestelerin tamamı grubun eskiye özleminin bir yansıması ve prodüktörlüğünü dostları İngiliz müzisyen Seth Lakeman’ın kardeşi Sean Lakeman üstlenmiş. İçerikte süper açılış şarkısı “We Are All Gunmen” dışında bir folk çığlığı “Truth Is”, “After the Hurricane”, “No Barriers”, “Alone In The Darkness” ve “Traveler” gibi üstün Levellers besteleri mevcut ve yine her zaman sözleriyle sisteme dokundurmayı da ihmal etmiyorlar kendileri. (B.Ö.)

 

Levellers – Truth Is

 

Wild Nothing – Nocturne / Bella Union

 

Jack Tatum ilk albüm Gemini ve Golden Haze EP’siyle daima çok konuşulacaklar listesinde olacağının sinyallerini vermişti. Bir şekilde bunu biliyoruz. Bize de garip geliyor, çok sık karşılaştığımız bir durum değil çünkü. Ama Wild Nothing adı altında yayınlanan her müzik sanki o veya bu şekilde çok iyi olacak. Büyük konuşmak istemiyorum ama nedense aksini düşünemiyorum. Yeni albüm bunu doğruladı. Öyle bir albüm ki, tamamı klasik indie-pop hitlerinden oluşuyor gibi. Son 30 yılda söyleyecek sözü olan pop müziklere gönderme yapmak adına oldukça geniş bir zevk skalası yansıtıyor üstelik. Zaten Jack Tatum’un özelliği ve güzelliği bu değil mi? Sevdiği müziklerin onda bıraktığı izlere kapılarak kendi hikâyesi üzerinden olağanüstü melodiler, geçişler ve alanlar yaratmak. Nocturne ile bunun altından gerçek bir özgüven ve yaratıcılıkla kalkmış. Bir albümde her parça bir önceki kadar iyi tınlayabilir mi? Her yeni şarkı epik bir giriş yaparak insana kalbinin yerini hatırlatabilir mi? Anlayacağınız Wild Nothing cephesinde her şey çok iyi gözüküyor. (E.S.)

 

Wild Nothing - Shadow

 

Dusted - Total Dust / Polyvinyl

 

Dusted: Bir nevi Holy Fuck ve Final Fantasy ortak ürünü! Aslında daha ziyade, Holy Fuck’ın asıl adamı Brian Borcherdt’in yeni projesi, kendisi yanına Final Fantasy’nin prodüktör dehası Leon Taheny’i de almış. Bu bilgi Dusted’ın bu ilk albümü hakkında fikir sahibi olmak için müzikal olarak kesinlikle yeterli bilgi vermese de, elbette iyi bir referans. Total Dust, aslında bir folk albümü. O kadar çıplak, yalın ve “lo-fi” bir tavra sahip ki, albümün tamamı, kırılgan melodilerin kükreyen, cızır cızır bir gitarın peşinden sürüklenmesinden ibaret. Vokal ve gitarla ana damarı yakalayan parçalarda tam dozunda klavye ve elektronik ritim eklentileri de var yer yer. Total Dust, az ve özün önemini hatırlatması adına olağanüstü bir kayıt ve bunun tek bir sebebi olabilir; şarkıların kendilerinin oldukça iyi olmaları. En azından M. Ward sevenler bunu da sevecek! (E.S.)

 

Dusted – Into the Atmosphere

 

Dirty Projectors - Swing Lo Magellan / Domino

 

Günümüzün artık nevi şahsına münhasır grupları arasında şanlı bir yere sahip olan Dirty Projectors, son albümü Swing Lo Magellan ile müzik tarihi içerisinde bir tür yolculuğa çıkıyor ve farklı dönemlere ait türlerden seçtiği sesleri alıp kendine göre uyarlayıveriyor. R&B ve soul arası bir yerlerde gezinirken kendinizi bir anda bir Led Zeppelin albümünde bulabilirsiniz ki bu aslında bir önceki Dirty Projectors albümü Bitte Orca’dan da alışık olduğumuz bir durum. Bu albümde Angel Deradoorian’ın yerini alan Haley Dekle ile Amber Coffman’ın David Longstreth’in sesiyle tezat tınlayan harmonileri yer yer iki tarafın karşılıklı atışmaları hâlini alarak Swing Lo Magellan’ın akışını belirliyor, albüme tat veriyor. En ufak detaylarına kadar üzerinde ustalıkla çalışılmış albümler bazen can sıkıcı bir hâl alabilir ama Swing Lo Magellan’da tüm sesler kendi yoluna bırakılıyor ve böylelikle bir sonraki saniyede ne sunacağı önceden kestirilemeyen parçalar ortaya çıkıyor. Aşka gelip abartılı iltifatlar sıraladığımız düşünülmesin ama Swing Lo Magellan ile Dirty Projectors diskografisinin en iyi albümünü çıkartmış gibi gözüküyor şimdiden. (S.M.)

 

Dirty Projectors – Gun Has No Trigger

 

Cinematic Orchestra - Presents: In Motion #1 / Ninja Tune

 

Cinematic Orchestra'nın arkadaşlarıyla beraber atıldığı, yedi farklı avangart filme alternatif bir soundtrack olarak hazırlanmış parçalardan oluşuyor In Motion #1. Albümde tamamen Cinematic Orchestra'ya ait olan üç parçada grupla özdeşleştirdiğimiz hafif caz eğilimi bir kenara bırakılıp yavaş yavaş çözülen klasik kompozisyonlar ortaya çıkıyor. In Motion #1'nin çoğu aslında önümüzde olması gereken filmleri merak ederek ve hayal ederek geçiyor (isteyenler filmleri Youtube'da bulabilir). Fakat her ne kadar yavaş ilerleyen bir derleme olsa da, bazı anlarda ortaya dökülen sade güzellik ve pürüzsüz katmanlar Cinematic Orchestra'yı neden sevdiğimizi bize tekrar hatırlatıyor. (L.A.)

 

Cinematic Orchestra – Lapis (ft. Austin Peralta)

 

DIIV Oshin / Captured Tracks

 

Beach Fossils gitaristi Zachary Cole Smith'in yeni projesi DIIV'nin ilk albümü Oshin, 80'lerle dream popun dolgun ve akışkan bir buluşması. Gitarların peşinden sürükleniyoruz burada, arada sırada da bol feedback'li vokaller müziğin üstünde anlaşılmayan, sakinleştirici bir katman oluşturuyor. Alıştığımız bir ses DIIV'ninki, düzenli tempolar, kendini yavaş yavaş bulan melodiler, fakat günümüz dream popundan biraz daha tutarlı bir temeli var bu albümün. Sonlarına doğru biraz daha karamsar ve beklenmedik yönlere daldığı zaman da, işler çok da esnemeyen bir tür için oldukça umut verici bir hâl alıyor. (L.A.)

 

DIIV –  Doused

 

Michachu & the Shapes - Never / Rough Trade

 

Micachu & the Shapes'in üçüncü denemesi Never, ilk albümlerinden hasret kaldığımız parçalanmış pop şarkılarını bizlere geri getiriyor. Elektrik süpürgeleriyle dolu bir başlangıçtan sonra çılgın bir hızda ilerliyor albüm ve alışkın olduğumuz hoplatıcı, kurnaz deneyselliği mini mini paketler hâlinde sunuyor. Parçalardan hiçbiri Jewllry'dekiler kadar doğrudan değil, fakat dikkat edildiği zaman çılgın aletlerle çıkardıkları dişli gürültünün altında, muhteşem sözler, yakalanmaya can atan melodiler yatıyor. (L.A.)

 

Micachu & the Shapes - Slick

 

Crocodiles - Endless Flowers / Frenchkiss

 

Echo & the Bunnymen’in epik albümü Crocodiles’dan esinlenip kendilerine Crocodiles diyen grup, 80’ler esintili, noise pop üstüne hafif üzücü bir albümle karşımızda. “Bubblegum Trash” ve “Welcome Trouble” highlight’lar. Psikedelik öğelerin bol bol çıkış yaptığı albüm, buram buram retro kokuyor. Lâkin sizi plajda daha havalı bir çocuğa kaptırabilir. (S.U.)

 

Crocodiles – Endless Flowers

 

Maroon 5 - Overexposed / A&M Octone

 

Daha hakkında konuşulanlar bitmeden albüm çıkaranlardan Maroon 5. Ve yine MTV popunun “o kadar sevmiyorum ama dans ediyorum” örneklerinden birisiyle karşımızda. Albüm, yüksek dozda dans ve alışıldığı üzere aşk baladları içeriyor. Adam Levine’i âşık adam pozuyla görmeyi sevdiğimiz için yadırgamıyoruz. Ritim ve iniş çıkışlarsa güneşin altında sersemlemiş bünyeler için birebir. (S.U.)

 

Maroon 5 – Love Somebody

 

Flea - Helen Burns (EP) / Warner Bros Records 

 

EP'yi görünce içimi saran heyecanı açık ara farkla geçti, dinlemeye başladıktan sonra duyduğum heyecan: Flea, solo kariyerine başlıyor, hem de gümbür gümbür! EP'deki "Helen Burns"ü Patti Smith seslendirmiş ancak bu ayrıntı kalan beş parçayı hiç de gölgede bırakmıyor. Red Hot Chili Peppers'dan çok uzaklarda bir sound olduğunu hemen belirteyim: üflemeli çalgılar ve soundscape’lerle bezenmiş, bazı şarkılarda Silverlake Conservatory çocuk korosunun eşlik ederek doygunluk kazandırdığı, titiz ve jazzy, enstrümantal bir deneysel sound. Red Hot Chili Peppers'a bayılan herkesin kendini çok yakın hissetmeyeceği bir duruş sergilemesi Flea'nın, solo kariyeriyle beraber yüzünü farklı bir dinleyici profiline çevirmesi, nasıl desem, insanın eli ayağına dolaştırıyor. Flea kafasındaki melodik-elektronik düşleri gerçekleştirmeye başlıyor, bize de albüm duyumları için sabırsızlanmak kalıyor. (T.B.)

 

Flea - 333 

 

Woody Guthrie - Woody at 100: The Woody Guthrie Centennial Collection  / Smithsonian Folkways Recordings

 

Bob Dylan'ın bundan tam 50 yıl önce, "Song To Woody"sinde, hakkında sözü "eline su dökemeyiz" demeye getirdiği, efsanevî adam: Woody Guthrie. Kuşağını sarsan, kendinden sonraki kuşakları da derinden etkileyen ve artık rahatlıkla ölümsüz diyebileceğimiz Amerikan folk müzisyeninin doğumunun 100. yılı hatırasına Woody at 100: The Woody Guthrie Centennial Collection adlı 3 CD ve 57 parçadan oluşan bir koleksiyon albüm yayınlandı. Smithsonian Folkways Recordings'in, Woody Guthrie anısına çıkarttığı bu 14. albümde, müzisyenin "This Land Is Your Land" , "Riding In My Car" ve "I Ain't Got No Home" gibi efsanevî şarkılarının yanısıra, daha önce yayınlanmamış altı şarkısı bulunuyor;  bir bölümün ise canlı kayıtlara ayrılmış olması albümün keyifli tarafı. Folk'u ve 30-40 ile 50'lerin içten arayışlarını anmak için her ânın doğru zaman olduğunu hatırlatıyor Woody at 100. İyi ki doğdun Woody! (T.B.)

 

Woody Guthrie – I Ain’t Got No Home