Bantmag

"TAKE THIS WALTZ"UN VİZYONA GİRMESİ VESİLESİYLE KAFAMDA OLUŞAN MICHELLE WILLIAMS ÖVGÜLERİNİ MANTIKLI BİR ZEMİNE OTURTMAK VE ON BİN VURUŞLUK BİR MICHELLE WILLIAMS METHİYESİ YAZMAMAK ADINA DAHA GENİŞ KAPSAMLI BİR KONU BULMAM GEREKTİ, BU SEBEPLE DE YAZININ ÇIKIŞ NOKTASINI "OYUNCU YÖNETMENLER" OLARAK BELİRLEYİP, KONUYA SARAH POLLEY İLE GİRİP AKLIMA GELEN DİĞER OYUNCU-YÖNETMENLERLE DE İLGİLİ BİRKAÇ ŞEY SÖYLEYİP, ARALARDA DA DOYASIYA MICHELLE'İ ÖVEBİLİRİM DİYE DÜŞÜNDÜM. 
 

Sanıyorum yazıya şunu söyleyerek başlamam en doğrusu olacak: uzun zamandır oyunculuk yapan ve iki sene önce ilk filmini yönetmiş biri olarak, bir oyuncunun yönetmenlik yaptığında karşılaştığı zorlukları gayet iyi biliyorum. Gone Baby Gone filminin kamera arkasında Morgan Freeman’ın filmin yönetmeni Ben Affleck hakkında söylediği “ Ben önce kafasının dikine gitti ama sonra setteki insanların sözünü dinlemeye başlayınca harika bir iş çıktı” benzeri sözlerinden de anlıyorum ki, hangi ülkede olursa olsun oyuncu-yönetmenlerin en büyük sorunu, yönetmen olarak ciddîye alınmamak. Zira Freeman’ın bu öğüt-ahkâm arası sözleri başka herhangi bir yönetmen için sarf edemeyeceğini düşünüyorum.

 

Şimdi aklıma gelen oyuncu-yönetmenlerin kariyerlerine şöyle bir göz atıp, atıp tutayım istiyorum. Lafı çok fazla uzatmadan, oyuncu-yönetmen dendiğinde aklıma ilk gelenlerden oluşturduğum listeye geçiyorum. Unuttuğum ya da değinmeyi gerekli bulmadığım isimler elbette vardır, bu da benim bir dergiye yazdığım ilk yazı, idare ediverin. Burada Clint Eastwood, Orson Welles, Woody Allen gibi oyuncu ve yönetmenliği birbirinden ayrılamaz hâle gelen isimlerden bahsetmek yerine, oyuncuyken yönetmen (de) olan isimleri hatırlamaya çalışacağım daha çok.

 

 

JON FAVREAU

Listeye onunla başlamamın birkaç sebebi var aslında. Birincisi neredeyse hiçbir oyuncu-yönetmen listesinde adını görememiş olmam, ikincisi ise oyuncu olarak yaptığı kariyeri kendi kariyerime yakın bulmam (genelde dandik komedilerde başrolün arkadaşı olan geri zekâlıyı oynamak). Elf ile başladığı yönetmenlik kariyerini Iron Man serisi ve Cowboys & Aliens ile devam ettirerek teknik hâkimiyetini âdeta yüzümüze vurduktan sonra, kendisi şu anda film de yöneten bir oyuncu değil, aranan bir gişe filmi yönetmeni hâline geldi.

 

SARAH POLLEY

Away from Her filmindeki cesaretsiz ama samimî rejisinden sonra Take This Waltz’u izlediğimizde arada yönetmenlik yapmadan geçirdiği beş seneyi çok verimli kullandığını hissediyoruz sanırım. Rejisindeki gelişimi görmemek imkânsız (Michelle, Jason Segel ile birlikte mi hâlâ bu arada?). Ayrıca Go ve Dawn of the Dead filmlerindeki oyunculuk performansını da pek severim.

 

MICHELLE WILLIAMS

Şu ana kadar yönetmenlik denemesi yok maalesef (ama çok güzel).

 

BEN AFFLECK

Genelde rezalet finallere sahip vasat senaryoları akıcı bir şekilde yönetmeyi başarıyor, bir de yönettiği filmlerde (The Town, Argo) oynamasa çok güzel olacak. Kendine hiçbir yapımcının vermeyeceği rolleri verebilmek için yönetmenliğe başladığını düşünüyorum ayrıca. Ben Affleck’in oyunculuğunu beğenen biriyle tanıştınız mı hiç?

 

SEAN PENN

Dünya sorunlarına duyarlı Laz müteahhit tipine uyuz olsam ve oyunculuğundan pek hazzetmesem de, Into The Wild’in başarısını kabul etmek zorundayım. Oyunculuk yapmasa, film yönetse dediklerimden.

 

GEORGE CLOONEY

Yönetmenliğe ilk adımını bir Charlie Kaufman senaryosuyla atma şansını yakalayan Clooney’nin Leatherheads hariç gayet iyi bir yönetmenlik kariyerine sahip olduğunu düşünüyorum. Ides of March’da yaptığı gibi, oyuncu Clooney’yi yalnızca prodüktör kandırmak için küçük rollerde kullanmaya devam ederse daha mutlu olacağım zira sürekli aynı adamı izlemekten biraz sıkıldım.

 

GUILLAUME CANET

Yalnızca Marion Cotillard’ın kocası olmasıyla değil, yönetmenlik becerisiyle de kıskandırmaya başladı Canet. Tell No One da başarılı bir filmdi fakat Little White Lies ile gerçekten iyi bir yönetmen olduğunu kanıtladı bence. Hollywood için çekmekte olduğu filmi de merakla bekliyoruz.

 

MATHIEU KASSOVITZ

La Haine ile yakaladığı başarıdan sonra çektiği her bir filmin bir öncekinden daha kötü olduğunu düşünüyorum (ayrıca La Haine’e de herkes kadar bayıldığımı söyleyemem). Amelie’deki sempatik tavırlarıyla hatırlamayı tercih ederim.