Bantmag

BANKSY VE DROOKER - "ROMANTİZMİN YANKISI: AKTİVİST SANAT VE BURJUVA UFKU"

YENİ NESİL AKTİVİZMİN İKİ ÖNEMLİ SANATÇISI KUŞKUSUZ DROOKER VE BANKSY. BU İKİ SANATÇININ İŞLERİNİN TOPLUMSAL ETKİSİNİ A.K. THOMPSON’IN “ROMANTİZMİN YANKISI: AKTİVİST SANAT VE BURJUVA UFKU” (THE RESONANCE OF ROMANTICISM: ACTIVIST ART AND THE BOURGEOIS HORIZON) ADLI YAZISINDAN, TOPARLAYARAK AKTARIYORUZ.

 

Yazı: Nur Gürbüz

 

1999 ve 2003 yılları arası, içinde de bulunmuş olanların hatırlayacağı gibi, kurumsal küreselleşmeye karşın oldukça yaratıcı bir cüret içerir. Hareket ustaca planlanmış tepkilerin yanında, Kendin Yap (DIY) kültürünü de içine alıp bolca estetik müdahale üretti. Post-yeni sol hareketin kampanyaları pek bir işe yaramadı ancak sosyal değişimin kıyasıya bir savaşla mümkün olacağının farkına varılmasını sağladı.

 

Bu yüzden hareketin Eric Dooker ve Banksy’nin işlerine olan derin ilgisi anlaşılabilir. Her ne kadar iki sanatçı da farklı bakış açılarından geliyor olsa da, toplumsal hareketlerin görsel referansları hâline geldiler. Direnişin yeni ruhunun oluşumunda ve resmedilmesinde rol aldılar. Hareketle olan ilişkilerinin analizi yapmak gerektiğinde akla şu sorular geliyor: Hareketin yayılan imgeleri bize hareket hakkında ne söylüyor? Dooker ve Banksy hareketin tarihsel ve politik olasılıkları içerisinde birer başvuru kaynağı haline gelebildiler mi? Eğer geldilerse, önümüzdeki mücadele ve politik sorumluluklar hakkında ne söyleyebiliyorlar?

 

Buna benzer sorular akla, “Paris: On dokuzuncu yüzyılın başkenti” kitabında, insanların etrafa yayılmış imgeler sayesinde mitsel geçmişin izlerini hatırlayarak geleceği tahmin edebileceğini öngören Walter Benjamin’i getiriyor. Benjamin, bu gerginlik içinde dönemin aktörlerinin her defasında “ilkel geçmişi alıntılamak” dışına çıkamayacağını iddia ediyor. Benjamin’e göre “her yeni devir yalnızca bir sonrakini hayal etmez, aynı zamanda bu rüyanın içinde uyanma noktasına ulaşmaya çabalar”. Şimdiki zamanın bu gelecek düşü mitsel geçmişin yan yollarından dolaşır. Dolaşan imgelem bize neyin ne olduğunu göstermez ama devrim için ayrıntılı planları oluşturur. Benjamin’in kendisi imgelerin kullanımı üzerine sistematik bir program geliştirmedi, ancak yazdıkları ışığında, şimdiki zamanda “başka bir dünya mümkün” diyen bu coşkun kalabalığın neden romantizmin arşivlerine yeni ekler yaparak hayal kurduklarını anlayabiliyoruz.

 

Romantizm burjuva deneyiminin temel çelişkilerinden doğdu. Aslen akılcılığa bir tepkiydi. Akılcılık, “Aydınlanma” çağından beri yükselerek, üretim sürecini ve düşünme sistemini standart, ölçülebilen birimlere dönüştürdü. Kapitalizm ve onun modern kurumları bu dönüşümden güç aldı. Ölçülemez öğeleri ile Romantizm ise tüm bunlara karşı ortaya çıktı.

 

Romantikler, dönemin burjuva anlayışının dışında görünseler de asıl durum bu değildi. Tam olarak, rasyonel düzenin getirdikleri nedeniyle ortaya çıktılar. Romantikler “cahil” diye adlandırılmaktan nefret etseler de, baskın grup olan “cahiller” tarafından çok sevildiler. On dokuzuncu yüzyılda gelişen akılcılık ve antitezi arasındaki bu bölünme günümüzde de çözülmedi. Yalnızca çatışmanın dinamikleri değişti. O dönem Fransız devrimi sırasında yaşananlar ile bugün sokak duvarlarında gördüğümüz imgeler aslında aynı çatışmanın yansımaları.

 

Romantizm burjuva ile olan mücadelesinde bir kardeş katlinin içine çekilerek aklıselimden ve dengeden vazgeçmek zorunda bırakıldı. Böylelikle günümüze dek gelişen her başkaldırı hareketinin rehberi haline geldi. Asıl soru ise on dokuzuncu yüzyılda yaşanan bu durum neden hâlâ devam ediyor? Romantizmin bu yinelenen karakterini kavramak için çelişkiye karşı duruşunu anlamak gerekir. Lukacs’in da çözmeye çalıştığı sorun “Bu tür sistemler içinde insan varoluşunun temel sorunu insan varoluşu ile bağdaşmayan mantıksızlık içinde nasıl devam ettiğidir”. Burjuvazinin “Akılcılığı” ve onun aykırı ötekisi, yani Romantizm arasındaki mücadelede, başkaldıranların “mantıksızı” denemekten başka çareleri kalmadı. 21. yüzyılda kapitalizm ile olan mücadeleye ve 19. yüzyılda romantizmin patlamasına bakıldığında benzer imgeler görünür. Her ne kadar radikal bir çağrışım uyandırsa da, küreselleşme karşıtı hareketin romantik kimliği, burjuva deneyimine karşı sürekli yinelenen isyankâr dürtüyü inceleyerek anlaşılabilir.

 

Eric Drooker New York’un Aşağı Doğu Yakası’ndaki politik sahnede sanat yapmaya 1980’ler başladı. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında düşük ücretli göçmen işçilere ve sosyalist ayaklanmalara sahne olan Aşağı Doğu Yakası, 1980’ler ile birlikte hızlı bir mutenalaştırma ve sınıf mücadelesinin merkezi haline geldi. Drooker'ın estetik bu geçmişe dayanır. 80'lerin sonuna kadar birçok kitap yayınladı ve önemli yayınların (LİP, Punk Planet gibi aktivist yayınların ve daha ana akım olan New Yorker gibi dergilerin) kapaklarını hazırladı. Bu süreçte görsel olarak bütünlüklü ve sembolik bir dil ortaya koydu. 1999’da kurumsal küreselleşmeye karşı başlayan Kuzey Amerika akımıyla Drooker işlerini bu yeni politik mücadele üzerinden üretmeye başladı.

 

Dooker’ın imgelerinde fazlasıyla kutsal göndermeler vardır. Bu tür bir kurguda silahlı ve coplu polise karşı davul ya da gitar çalan bir müzisyeni görmek mümkündür. Hâkim gücü daha fütüristik figürlerle görürüz ancak karşı koyanlar 19. yüzyıla ait, tarihsel bir resmediliş biçimiyle iki boyutlu olarak var olurlar. Bu perspektif farklılığı, imgeyi bir rüyaymışçasına görmemizi sağlar. Daha yüksekte olan müzisyen de simgesel olarak özgürlüğü temsil eder. Burada “direnişin kendisi zaferdir” mesajı yatar.“Gördüğün elde ettiğindir” mesajı, daha radikal olan “elde ettiğin gördüğündür” ile yer değiştirir. Bu bakışı ile Drooker, aşılamaz olasılıkların üstesinden gelme üzerinden aktivizm kültürüne katkılar yaptı. Dooker’ın politik etkisini onun “kurtarılma” fikrine efsaneler üzerinden nasıl yaklaştığını bakarak anlayabiliriz. 2000 yılına ait IMF ve Dünya Bankasını eleştiren bir görselinde, Goya’nın “Mayıs’ın Üçü” (1814) çalışmasına yaptığı açık gönderme görülebilir. Görselin sol tarafındaki polise karşı duran aktivistleri, tıpkı Goya’nın kompozisyonundaki gibi resmeder. Gözyaşı bombalı, silahllı ve coplu polislere karşılık aktivistler müzik aletleri tutarlar. Polislerin arkasındaki binalar, aktivistlerin çaldığı müzikle titreşir. Drooker’ın imgeleminde, Napolyon’a karşı yalvaran günahsızlar bu defa galip gelecektir, çünkü “başka bir dünyanın mümkün oluşuna inanırlar”. Tarihsel ve mistik olanı tek bir temsili kayıtta birleştiren Dooker, aktivistlere idealle somut arasında bir geçişin olabileceğini gösterdi. İncil'e yaptığı düzenli göndermelerle kitlelere bir başka dünyanın mümkün olabileceği mesajını vermek istedi. Romatizmin estetik repertuvarıyla kendi karakterlerini bütünleştirip kitlelere yayarak, ruhsal bir bakıştan ziyade zamanda görsel bir katlanma yaratır. Benjamin’in dediği gibi: “hayatımız tüm tarih ile anlaşabilecek kadar güçlü bir kas gibidir.”

 

İlk bakışta Banksy ve Drooker arasındaki tek benzer noktanın, Starbucks’dan kahve satın almak yerine onun camını taşlamayı tercih eden kitleler tarafından sevilmeleri olduğu düşünülebilir. Bölgeye özgü, stensil kullanarak “gerilla müdahaleler” yapan Banksy, erken 20. yüzyıl avangart geleneğine uygun içerikler üretir. Drooker gibi 19. yüzyıl göndermeleri yapmasa da, üretici gücünü o da romantik akıma borçludur. İşlerinde 1960'ların sitüasyonist müdahalelerini ve avangart geleneğe ait bir montajlama tekniğini kullanır. İşleri arasında çeşitli yerlerden fırlayan sıçanların, ikonik bir figür haline gelen Pham Thi Kim Phuc’ın (köyüne yapılan bombalı saldırıdan çırılçıplak kaçan Vietnamlı kız) Mickey Mouse ve Ronald Macdonald'ın ele ele kolajlarına bakıldığında insanlara verdiği mesaj anlaşılır: Olayların arkasında dönenleri es geçmeyin.

 

Stensil yapması ve işlerinin tüm dünyaya internet üzerinden yayılması Banksy’nin görsel etkisini arttırır. Banksy’nin işleri çok mobildir ve tekrar üretilebilirler. Tıpkı 1968 isyancılarının seri basım teknolojilerini reddedip propaganda metinlerini elde basmaları gibi Banksy de naif ve samimi bir estetik strateji geliştirdi. Georg Lukacs’a göre montaj çok önemli politik bir silah haline gelebilir. Bu etkisi ilgisiz gibi gözüken parçaları bir araya getirebilmesinden ileri gelir. Gerçekten iyi bir fotomontaj, çok iyi bir espri ile aynı etkiyi verebilir. Freud’a göre de mizahın içindeki kurgusal söylem, hayati gerçeğe ulaşmak için yapılan bilinçli bir hamledir.

 

Aktivistler kurumsal küreselleşme ile girdikleri mücadelede ve kullandıkları sloganlarda romantizmin temalarından fazlasıyla faydalandılar. Neoliberalizmin “Başka alternatif yok” sloganına alternatif, “kapitalizmi feshedin ve yerine daha iyi bir şey koyun” tekrar edilip duruluyor. Drooker ve Banksy de kitlelere bu umut edilen dünyanın imgelemini sunarlar. Burjuva kültüründen gelen akılcılık ile savaşta, dünyayı değiştirebilmek adına “umut” öne çıkar. Banksy ve Drooker gibi bu rüyanın bilinçli küratörleri bizleri bu yöne doğru iterler ama aynı zamanda gidilecek noktanın ne kadar uzakta olduğunu da gösterirler.