Bantmag

SANATIN EYLEMLERDEKİ YERİ - BARİKATLARA GERİ DÖNÜŞ

KİTABIN EN KAPSAYICI MAKALELERİNDEN BİRİNDE CHRISTIAN SCHOLL SON DÖNEM “KÜLTÜREL AKTİVİZMİN” SIKI BİR ANALİZİNİ İKİ KAVRAM ÜZERİNDEN YAPIYOR: “BOZMAK” VE “MEYDAN OKUMAK”. “BAKUNİN’İN FAKİR KUZENLERİ” (BAKUNIN’S POOR COUSINS) MAKALESİNDEN TOPARLIYORUZ.

 

Yazı: Ulus Atayurt

 

19. yüzyılın anarşist önderlerinden Mikhail Bakunin Fransa'dan önce tüm Avrupa kıtasına, ardından Kuzey ve Latin Amerika'ya yayılan 1848 devrimci ayaklanması sırasında Dresden'de, barikatların arkasında yoldaşlarıyla beraber Prusya ordusunun saldırısını beklemektedir. Bakunin yoldaşlarına radikal bir teklifte bulunur. Ulusal müze basılacak, içerideki tüm değerli sanat eserleri barikatların önüne yerleştirilecektir. Böylece saldırıya geçen burjuva ordusu kendi mirasını yok etmek konusunda tereddüde düşecek, böylece barikatlar daha uzun süre dayanacaktır. Ancak bu radikal teklif devrimci güçler arasında pek itibar görmez. Dresden birkaç gün içinde düşer. 19. yüzyılın en büyük devrimci kalkışmalarından biri yenilgiye uğrar. Bundan 150 sene sonra, diyor Scholl, sanatın aktivizm tarafından araçsallaştırılması çok daha genel bir kabul görmeye başladı. “Kültürel aktivizm” ve onun türlü çeşit bileşenleri için sanat çok daha fazla taktiksel öneme sahipti.

 

Ancak küresel eylem çağında, alternatif küreselleşme eylemlerinde sanatın araçsallaştırılması çoğu kez pasifize edici bir etkiye sahip oldu. En azından jestlerden öteye gitmedi. Öyle ki, Seattle'daki DTÖ karşıtı devasa protestolarda belki de en güçlü sanatsal vurguya sahip devasa kuklalar taşıyan insanlar DTÖ toplantısının gerçekleştiği, tellerle ve polis barikatıyla korunan merkezden en uzakta konuşlanmıştı. Sanat araçsallaştırılmamış, görsel ifadenin sınırlarına hapsolmuştu.

 

Bu girizgâhtan sonra Christian Scholl, makale boyunca epey faydalı bir kategorizasyon yapıyor. Kültürel aktivizm ve sanat arasındaki ilişkiyi genellemenin zorluklarına ve sunîliğine dikkat çekse de, sanatın bu yeni nesil aktivizm içindeki kullanımını iki ana grupta, daha doğrusu “iki ana eylem ânında” öbekliyor. Tabiî sanatın bir nesneler öbeği değil, toplumsal ilişkiler bütünü olduğunu da aklımızda tutmamızı salık vererek.

 

BOZMAK VE MEYDAN OKUMAK

Eylemlerinin tepe noktasında, olayların bilindik akışını bozmak (disruption) ve düşmana meydan okumak (confrontation) beraber zuhur ediyor. Her ne kadar Bakunin kendi yoldaşlarına teklifini kabul ettirememiş olsa da, kültürel aktivistler “bozmak” ve “meydan okumak” açısından Bakunin'in daha güçsüz, uzaktan kuzenlerine benziyor. Önce “bozma” sürecini ele alalım.

 

Bozma daha çok toplumsal bilginin, yani epistemolojinin sekteye uğratılmasıyla ilgili. Tipik olarak bilgi sürecinde “geçici bir yarık” açılıyor. Hatırlayalım. Reclaim the Streets (RTS), otoyolları işgal edip karnaval alanına çevirdiğinde bir süreliğine “otoyol”dan anladığımızı tersyüz ediyordu. Bozmanın bir başka yolu da katılımcı Kendin Yap (DIY) süreçleri. Kapitalist üretim ağları sahici bir devrimci yönelim yaratmaktansa tüketici-üretici ayrımını beslediğine göre DIY en önemli sanatsal araçlardan biri hâline geliyor. Palyaço Ordusu (CIRCA) sadece kostümlerini, sahnesini, ortamını ve ilişkilerini kendi belirleyip üretmiyor, aynı zamanda oyuncu-seyirci ayrımını da ortadan kaldırıyor. Karışıklık yaratmak ve bilindik kategorileri altüst etmek de kültürel aktivizmin bozgun yaratan yanlarından biri. Prag'daki büyük gösterilerde polisin karşısında dikilen ve oldukça çeşitlilik arz eden Pink & Silver ekibini düşünün. Düzenli bir eylem grubundan ziyade karmaşık bir queer ekibini çağrıştıran eylemciler aynı zamanda polisin kafasındaki kadın-erkek ayrımlarını, şiddet kullanılan ile kullanılmayan eylem ayrımlarını da altüst ediyordu. Aslında bu türden bir altüst etme stratejisi ABD'de 1967'de ortaya çıkan (ve ismiyle hippi hareketini tiye alan) Yippies tarafından da benimsenmişti: “Kendi özgün kültürünü yaratmaktansa karşı tarafın baskın kültürünü gasp edip bununla kendi taleplerini söyletmek.” Akla tabiî hemen meşhur kültür bozumu dergisi Adbusters geliyor. Tabii tüm bu “bozma” faaliyetlerinin nihayetinde aktivistler bir örnek teşkil etme, zamanda ve mekânda herkesin anlayacağı bir jest yaratma derdindeler. RTS otoyolu ele geçirerek mümkün olan o “başka dünya”ya, daha özgür bir topluma dair bir süreliğine bir örnek veriyor.

 

Ancak kültürel aktivizmin “bozma” ve mesajları ters yüz etmekten daha ileri gittiği durumlar da mevcut. Onlar da genel olarak düşmana meydan okunan eylemler. İşte o zaman belki kostüm giyiliyor ancak o kostüm gösteriye değil, amaca hizmet ediyor. Tıpkı RTS'nin devasa kukla insanlarının, eteklerinin altındaki hitlilerle otoyolu delerek ağaç ekmesi gibi. Meydan okuma eylemleri temsiliyet üzerinden ilerlemiyor. Mesela Clownpatistas grupları işgal evleri lehine bir eylemde araya karışan işgalci görünümündeki sivil polislerin yanına gidip onları ifşa etmekten çekinmiyor. Doğrudan, araçsallaştırılmış bir hesaplaşmadan da kaçınılmıyor. Biotic Baking Brigades (Yaşamsal Fırıncı Tugayları) düşmanı, mesela gezegeni iflasa götüren bir şirketin yöneticisini doğrudan hedef alıp ona pastalarla saldırıyor, o sırada meramını anlatıyor. Böylece karşı tarafın tepkisi de ölçülüyor. Meydan okuma sırasında muhalif dünya görüşü doğrudan eyleme dönüşüyor. Pleksiglas, plastik ve keçe ile kaplı korunaklı Tute Bianche aktivistleri göğüslerine astıkları yoksul halkların çocuklarının resimleriyle polisin üzerine atılıyor. Böylece polisin copları fotoğraflı eylemcilere inerken “şefkat ve açlara yardım” cıvıklığında yüzen burjuva ruh hâlini de ifşa ediyor. Nihayetinde kültürel aktivizm yeni eylem tipleri bulduğu ölçüde pedagojik bir diyalektik yaratıyor. Prag'daki “kostümlüler” polisi şaşalatıyor. Tabiî bu konuda tekrara düşmemek, yeni eylem biçimlerinin ritüel hâline gelmemesi gereği de oldukça zor bir duruma işaret ediyor.

 

Nihayetinde Christian Scholl, kültürel aktivizmin kapasitesini, sınırlarını gözler önüne seriyor ve usulca bir öneri yapıyor: “Bakunin'in barikatlarına geri dönelim.”