Bantmag

OUTWRITE'DA İKİ AMATÖR VE BİR PROFESYONEL YAZAR SEYİRCİLERİN ÖNÜNDE EN İYİ KISA ÖYKÜYÜ YAZMAK İÇİN YARIŞIYOR. EDEBİYATI POPÜLERLEŞTİRMENİN YOLU BU TÜR ETKİNLİKLERDEN Mİ GEÇİYOR?

 

Günlerden 7 Haziran Perşembe, New York’ta saat akşam yedi olmak üzere. Vitrinleri çekici ancak tanımadık posterlerle kaplanmış bağımsız tiyatroların arasından yürüyerek, 4. Cadde’deki 85 numaralı binaya varıyorum. İstikamet, kırmızı tuğlalı bu binanın ikinci katında yer alan KGB Bar. Adından da tahmin edilebileceği gibi, kırmızı boyanmış duvarları, los ışıkların ve kırmızı kalın perdelerin yarattığı tecrit hissi, tavandan barın üzerine doğru sarkıtılmış solgun Sovyet bayrağı, barın arkasındaki duvara dizilmiş içki şişelerinin aralarına serpiştirilmiş ünlü komünistlerin heykelcikleri ve odayı çevreleyen maun bolluğuyla KGB Bar, soğuk savaş döneminde Ukrayna Sosyalist Partisi’nin gizli eğlence yeri olduğu dönemlere dikilmiş bir anıt gibi. Bar, içinde 10-12 tane ikişer kişilik masası ve barında sıralanmış 6-7 taburesi olan küçük bir oda. Vardığımda, bütün masaların dolmuş, ayakta kalmış tek tük insanların heyecanlı bir bekleyiş içinde olduğunu görüyorum. Barda nasıl olmuşsa boş bırakılmış bir tabure bulup üzerine ilişiverdiğim sırada, Canteen dergisi kurucularından ve editörlerinden Stephen Pierson barın sonundaki kürsüye geçerek, yeni edebiyat serisi Outwrite'ın ikinci buluşmasını başlatıyor.

 

Outwrite alışılageldik, herhangi bir edebiyat dinletisi gibi değil. Edebiyat dinletilerinde genellikle, yayınları olan ve belli bir ün kazanmış bir yazar, kendi seçtiği bir öykü, şiir veya romanından bir parçasını okur ve seyircinin etkinlikteki rolü sınırlıdır. Outwrite’ta ise, önceden gönüllü olmuş iki amatör yazar ile yayınlanmış bir roman yazarı karşı karşıya getiriliyor ve seyircilerin oylaması sonucu seçilen bir konu üzerine 20 dakika içerisinde yazacakları hikâyeler yarıştırılıyor. Kendim de amatör bir yazar olmamdan mı böyle düşünüyorum bilemiyorum, ancak bu farklı format, alışılmış edebiyat dinletilerinin aksine, yazar yerine, onunla yarışan amatörleri ön plana çıkartıyor. Stephen etkinliğin formatı ile açıklamalarını yaptıktan sonra, kürsüye Canteen dergisinin kurucularından ve editörlerinden olup, aynı zamanda Amazon’un yayınevinde de editörlük yapan Mia Lipman çıkıyor. Mia öncelikle amatör yazarlar, Diane Keeney ve Nachshon Rothstein’ı, ardından da onlarla yarışacak olan, Hold Love Strong romanının yazarı Matthew Aaron Goodman’ı seyircilere tanıtıyor. Yarışmacıların her biri bu geceye katılarak gösterdikleri cesaret için alkışlandıktan sonra, Mia seyircilerden iki konu arasında tercih yapmalarını istiyor. Birinci konu, McSweeney’s Internet Tendency’den (McSweeney’s yayınevinin internetteki mizah sitesi) alınmış: “yarıda bıraktığım yüksek lisansıma açık mektup.” İkinci konu ise Stephen’in kendi fikri: “Rahatsız edici derecede uzun olan ve hayatımı gereksiz biçimde açığa vuran ofis dışında olduğumu belirttiğim otomatik e-posta.” Halk oylaması sonucu ikinci konu seçiliyor ve yarışmacılar, kendilerine birer dizüstü bilgisayar ve kulak tıkacı verilerek barın arkalarına doğru bir masaya yollanıyor. Bu sırada, Edinburgh adlı romanın yazarı olan Alexander Chee, yirmi dakika boyunca “Mine/Benim” adlı hikâyesini okuyor. Chee’nin üniversite çağında bir gencin homoseksüelliğini keşfedişine değinen otobiyografik ve sürükleyici öyküsüne, odanın arkasından gelen aceleci klavye tıkırtıları eşlik ederek tuhaf bir senfoni oluşturuyor. Her bir yazarın farklı bir bilgisayarla özgün bir biçimde katkıda bulunduğu ritimle, sanki ben de yarışıyormuşum gibi heyecanlanıyorum ve aklım zaman zaman öyküden uzaklara kayıyor.

 

Chee öyküsünü bitirir bitirmez, yazarlara yazmayı bırakmaları söyleniyor. Ortaya çıkan üç öykü okunmaya hazırlanırken, odayı heyecanlı bir uğultu kaplıyor. O sırada amatör yarışmacılardan Diane ile konuşma fırsatı yakalıyorum. Diane 23 yaşında ve City College’da yaratıcı yazarlık alanında yüksek lisans öğrencisi. Doğma büyüme New York’un Staten Adası’ndan olan ve bana bu adanın yakın zamana kadar dünyanın en büyük çöplüğüne sahip olduğunu söyleyen Diane, sonra da konuyu epey zor bulduğunu ve yarışmanın bitmiş olduğuna memnun olduğunu ekliyor gülerek. Daha sonra e-posta aracılığıyla sürdürdüğümüz muhabbet sırasında, bana pasifist ve yarışmacılıktan uzak ruhundan ve yarışmadan önceki bir hafta boyunca hazırlanmak için her gün rastgele bir konu hakkında yirmi dakika içinde yazmaya çalıştığı ufak öykülerden de bahsediyor: “Yarışmadan önce, oldukça beğendiğim yarım düzine kadar öyküm olmuştu. Bu yüzden, yarışma çok kötü gidecek olsa dahi, üzerinde çalışabileceğim birkaç kurgum olduğuna karar vermiştim.”

 

Yazılanların okunmaya başlanmasıyla konuşmamız sona eriyor. Her katılımcıya başka bir yazarın öyküsü veriliyor ve böylece seyirci hem kimin öyküsünün okunduğunu bilmiyor, hem de ünlü yazarın okumasından etkilenmemiş oluyor. Önce Matthew okuyor, sonra Diane, en son da Nachshon. Okunan öykülerin her biri birbirinden olabildiğince farklı yazılmış ve her biri kendi içinde oldukça rahatsız edici ve komik. Üç hikâye de okunduktan sonra, seyircilerin alkış miktarlarına göre amatör yazarlardan Nachshon’un sonradan otobiyografik olduğunu öğrendiğim ve kuzeninin yaklaşmakta olan düğünü üzerinden kendi boşanmasını hiddetli ve alaycı bir dille anlattığı e-postası kazanıyor.

 

E-postalaştığım sırada, Diane’e sonucu öğrendikten sonra Outwrite deneyimiyle ilgili ne düşündüğünü soruyorum: “Bir daha kendimi bu kadar yoğun bir utanç durumuna sokar mıyım bilemiyorum, ama daha önce varlığından hiç haberdar olmadığım bir öyküm oldu ve dostuma da düşmanıma da mutlaka böyle bir deneyimi öneririm.” İkinci Outwrite’in kazananı olan Nachson da benzer bir tepki vererek, yarışmadan önce heyecandan ne kadar terlediğini, ancak bitiminde yazdığının bir seyirci kitlesi önünde okunmasından ve bu kadar hızlı geribildirim almaktan ne kadar keyif aldığını söylüyor. Tabiî yayınlanmış bir yazarın yanında onun öyküsünün seçilmiş olmasının getirdiği cesaret de göz ardı edilemez. Etkinliğin bitiminden sonra, kalabalık dağılıyor ve geriye birer içki daha ısmarlayan tek tük insanlar kalıyor. Bu sırada Nachshon ile sohbet etme fırsatı yakalıyorum. Nachshon 32 yaşında ve zaman zaman Aslan Media için Ortadoğu üzerine politika yazıları yazan bağımsız bir yazar. Kendisiyle Türkiye’nin Ortadoğu’daki politik konumu ve Nachshon’un yazarlığı üzerine konuşuyoruz. Daha önce o da Diane’in şimdi okumakta olduğu City College’ın yaratıcı yazma programında yüksek lisans yapıyormuş, ancak otoriteye karşı pek tahammülü olmadığını düşündüğü için bırakmış. Kendini “ateist gibi bir şey” olarak tanımlayan ancak dini ilham verici bulan Nachshon, şu anda ilk romanını bitirmeye uğraşıyor. Romanında, yirmili yaşlarında, eskiden Ortodoks bir Yahudi olan New Yorklu bir adamın, bir otobüse yapılan bombalı saldırı sonucu ailesini yitirmesiyle yaşadığı çöküş üzerinden Amerika’da terör ve uygarlıklar çatışması konularını işliyor.

 

Etkinlikten bir hafta kadar sonra, Brooklyn Heights’ta bir kafede Stephen ile buluşuyoruz. “Pek çok edebiyat dinletisine katıldım,” diye anlatıyor Stephen, ve devam ediyor, “bazısı iyi, bazısı o kadar iyi değil. Ama neden hepsinde tekrar tekrar aynı formatı kullanıyoruz? Bunu düşünerek biraz değişiklik yapıp ne olacağını görmek istedik.” İşin şaşırtıcı yanı, Stephen’in Outwrite fikrini televizyondaki “reality show”lardan esinlenerek geliştirmiş olması. Yarışmaların seyircinin ilgisini çekmesinden yola çıktığını söylediğinde, aklıma Anadolu kültüründeki âşık atışmaları geliyor. Benzer şekilde, genellikle kıraathanede veya köy meydanında olup halkın izletisine sunulan âşık atışmalarında da, iki halk şairi (âşık) doğaçlama yoluyla sanatını yarıştırır. Buna benzer gelenekler İskoçya (flyting) gibi başka toplumların tarihinde de bulunduğu gibi, günümüz Amerika’sında da yaygınlaşmakta (poetry slam denen etkinliklerde şairler seyirci önünde şiirlerini yarıştırıyor). Bu gibi gelenekleri anımsatmakla birlikte, Outwrite’in yenilikçi yanı, amatörlerle ünlüleri, seyircilere ve birbirlerine birşeyler kanıtlama kaygısı içerisine sokarak yarıştırmak. Stephen tıpkı Survivor: Ünlüler Gönüllüler gibi programlarda amatör yarışmacıların ünlülere karşı üstünlüklerini kanıtlamak istemeleri gibi, amatör yazarların da belli bir yere gelmiş yazarlara karşı kalemlerinin gücünü kanıtlamak isteyeceklerini düşünüyor. Buna ek olarak, amatörlerle yarışmaya gönüllü olacak profesyonel bir yazarı bulmakta ne kadar zorlandıklarını anlatırken, kendi bir yazar olsa asla böyle bir yarışmaya yanaşmayacağını itiraf ediyor. “Kazanacakları çok bir şey yok; olabilecek en iyi durumda, güzel vakit geçirirler ve yazdıkları birinci geldiği için iyi bir yazar olduklarını bir kez daha göstermiş olurlar.” Stephen’ın tasvir ettiği en kötü olasılık durumunda ise, yazar 20 dakika içerisinde bütünlüğü olan bir hikâye yazamayarak kendini rezil eder ve diğer yarışmacılar neden kendi yazılarının değil de yazarın yazdıklarının yayınlanmış olduğunu sorgulamaya başlarlar. (Neyse ki yarışmanın sonrasında, kazanamamış olmasına rağmen Matthew, Stephen’a yarışmaktan ne kadar keyif aldığını, ve yirmi dakika boyunca öylesine yazı yazmanın bitirmeye çalıştığı ikinci romanıyla ilgili bir süredir yaşadığı tıkanıklığı yenme konusunda kendisini heveslendirdiğini söylemiş).

 

Outwrite, edebiyatı popülerleştirme konusunda Canteen dergisinin attığı tek adım değil. Yazarların da popüler kültür idolleri gibi “seksî ve baştan çıkartıcı” olabileceğini ve popülerlik konusunda onlarla aşık atabileceklerini kanıtlamak için, derginin son sayısında başlattıkları “Ateşli Yazarlar” serisinde bir grup genç yazarın moda dergilerindeki gibi cazibeli görünen pozlara sokulmuş fotoğraflarına yer vermişler ve şu ana kadar okudukları en ateşli şeyin ne olduğunu sormuşlar. “Ateşli Yazarlar” serisi birçok iltifat alırken, aynı zamanda bunun edebiyatı sığlaştıran ve bayağılaştıran bir hareket olduğunu düşünen pek çok eleştiri de çekmiş. Benzer şekilde, Outwrite’ın diğer edebiyat dinletilerine kıyasla daha çekici ve yarışmacı olan formatının seyirci kitlesinde artışa yol açıp açmayacağı ve böyle bir artış sağlamak adına yazarları yarışma hâline sokmanın iyi bir fikir olup olmadığı da sorulacak sorular arasında. Bu sorgulamanın sonucunda Outwrite gibi etkinliklerin bir şekilde edebiyatın değerini düşündüğü kararına varılacak dahi olsa, o akşam ortaya çıkan yaratıcı eserlerin hepsinin, izleyenlerin ağzında hoş birer tat bıraktığına eminim.

 

Outwrite serisinin ilki 2010 senesinde Los Angeles’taki Skylight kitapçısında düzenlenmiş. Los Angeles’taki etkinlik o kadar ilgi çekmiş ki, kapıdan seyircileri geri çevirmek zorunda kalmışlar. Stephen’ın baba olması sonucu bir miktar ertelenen ikincisinin başarısının ardından, Canteen ekibi bu etkinliği devamlı hâle getirmeye kararlı. Outwrite serisinin üçüncüsü, 21 Eylül’de Brooklyn Kitap Festivali’nde gerçekleşecek.