Bantmag

Best Coast - The Only Place / Mexican Summer


Californialı ikili Best Coast 2010’da yayınladığı ilk albümü Crazy For You ile sörf-pop ve lo-fi tavırla ortalığı bir heyecana vermişti. Dolayısıyla ikinci albüm bir süredir grubun hayranları tarafından heyecanla bekleniyordu. Gruba büyük bir hamle yaptırması beklenen albüm ne yazık ki bunu yapamamasının ötesinde, özellikle prodüksiyon anlamında alınmış yanlış kararların kurbanı olmuş diyebiliriz. Galiba asıl sorun şurada: eğer ki güneş, arkadaşlarla yayılmak, gençlik aşkları gibi konular hakkında son derece keyfi ve spontan bir müzik sunuyorsanız, bu ruhu sahiplenmek zorundasınız. Özellikle iki senenin ardından farklı olarak söyleyecek bir şeyiniz yoksa, en azından tavrınıza sahip çıksanız iyi olabilir. (E.S.)

Best Coast – “The Only Place”

 


Sigur Rós – Valtari / Parlophone


Yavaşlatılmış ve kısaltılmış bir Sigur Rós var karşımızda. Asfalt düzleyen kocaman silindirden adını alan Valtari, empresyonist bir müzik tablosuna sakin vuruşlar yapıyor. Elindeki müzik paletinin zenginliğinden seçilen tane tane ritim dokunuşları doğanın bilinçaltımıza yerleştirdiği müziği dışa vuruyor. Dinleyeni kavrıyor ve sarsmadan Sigor Rós evrenine taşıyor. Bu evrende kırsallık, dipsiz ufuklar, teselli, umut ve yavaşça bir uyanış var. (Z.S.Ş.)

Sigur Ros – “Ekki Muk”

 

The Brian Jonestown Massacre – Aufheben / A Records


Amerikalı eklektik müzik grubu The Brian Jonestown Massacre’dan yine ruhanî bir albümle karşı karşıyayız. BJM’nin üç hammaddesi psychedelia, folk ve blues; yeni albümün de muhteviyatını oluşturuyor. Anton Newcombe’un ruh yolculuğu yaptıran sesi, deneysel ve kafa rahatlatan melodiler eşliğinde hırs ve iyi niyetle doluyorsunuz. Almanca “dengeyi sağlamak” demek olan “aufheben” albüm hakkında da bir şeyi kanıtlıyor: Dengesizlik, yeni siyah. (S.U.)

The Brian Jonestown Massacre – “I Want to Hold Your Other Hand”


E.S.T – 301 / The ACT Company


Derin elektronik yansımalar ve belirsiz rock vurgusu, melodik kıvrak piyano tınısının berraklaşmasını ve dolgun bas vuruşlarının da beyaz bir siluete sokulmasını sağlıyor. Öström’un bateri ritimleri ise her şeyi toparlayan bir çerçeve konumunda. Svensson’un ruhlar âlemine göç etmesinden önce, E.S.T kusursuz denecek, duygu yüklü ve kuvvetli bir müzik yapıyordu. Ancak 301 seansı esrarengiz bir şekilde âdeta kendi ağıtını bize aktarır gibi. (Z.S.Ş.)

E.S.T. – “Behind the Stars”

 

Beach House – Bloom / Sub Pop


Her ne kadar bir önceki albümü Teen Dream, Beach House’u dünya çapında tanınan bir grup hâline getirmiş olsa da, grubun ilk albümlerden alacağını almış birinin Teen Dream’de heyecan verici bir şey duyması oldukça zordu. Durumun yeni Beach House albümü Bloom ile devam ettiğini görmek ise daha da üzücü oldu bazı Beach House severler için. Müziğinde 90’lı yılların yadigârları dream pop ve shoegaze gibi türleri birleştirerek kendine özgü bir tarz yaratan Beach House yine bu tarzda ilerleyerek kendisinden daha önce duyduklarımıza benzer parçalarla karşımızda. “Bunun nesi kötü olabilir ki diyebilirsiniz” ama giderek birbirine benzemeye başlayan parçalara maruz kalmak moral bozucu. Albümün çıkış parçalarından “Myth” Beach House’a karşı olan güzel hislerimizi güçlendirirken bir süre sonra albümdeki parçaları birbirinden ayırt edemeyecek hâle gelince işlerin de yönü değişiyor. Kısacası, daha önce Beach House dinlememiş olanlar için Bloom harika bir başlangıç olabilir ama geçmişinde Beach House’a bolca yer vermiş birisi için bu son albüm biraz fazla gelebilir. (S.M.)

Beach House – “Myth”       

 

ASC & Sam KDC – Decayed Society / Auxiliary


“Bir Amerikalı ve bir İngiliz drum & bass prodüktörü bir araya gelip ne kadar iyi bir ambient albümü yapabilir ki?” diye düşünüp şüphe edenlere tokat gibi çarpacak bir albümle karşı karşıyayız. Sık sık benzer şeyler yapılır ve bazı albümler dinlenmeden es geçilir. Ne o eski yaptıkları müziğin dinleyicisi destekler ve dener ne de yeni bir türe girmiş oldukları için o türün fanları kucak açar onlara. Bu albüm de bunlardan biri olmaya çok güçlü bir aday çünkü ASC, yani James Clements'ın kendi küçük şirketinden CD formatında çıkan ilk albüm ve genelde d'n'b işlerinin yayınlandığı bir yer burası. Bu yüzden de umarım doğru insanlardan hak ettiği övgüyü ve ilgiyi alır, çünkü gerçekten de son zamanlarda duyduğum en saf ve dingin ambient albümlerden biri. Zaman zaman duygu yoğunluğu patlar derecelerde artsa da asla bozulmayan süper bir atmosfere sahip. Biliyorum ne yazık ki bir çok insan müziklerini mevsimlere göre seçiyor ama bazı şeyler için doğru zaman yoktur, her an dinlenilmeyi hak ederler. Bu da o albümlerden biri, kelimelerle anlatılması zor ama bir kulak vermenizde yarar var diye düşünüyorum. Drum & bass'in sadece dans müziği olmanın ötesinde bir şey olduğunu tek tek kendi prodüksiyonlarında da sık sık hissettiren ikili beraber büyük bir klasiğe imza atmış. (K.A.)

ASC & Sam KDC – “Skala”

 

The Electronic Anthology Project - The Electronic Anthology Project of Dinosaur JR


Henüz bu tuhaf lâkin eğlenceli projeyi duymamış olanlara bir özet geçelim. Bu albüm Built To Spill üyesi Brett Nelson’ın “yahu şu parçaları sadece synthesizer ile yapsak nasıl olurdu” diye düşünmesiyle başlamış projesinin ikinci ayağı aslında. İlk albümde Nelson aynı ayarı kendi grubu Built To Spill parçalarına çekmişti, bu sefer de J Mascis ile kafa kafaya verip Dinosaur Jr parçalarına aynı ayarı veriyor. Ağırlıklı olarak grubun ‘87 tarihli Your Living All Over Me’den şarkıların yorumlarını barındıran dokuz parçalık çalışmada bir de unutulmaz Dino hitlerinden Feel The Pain var. Albümün grubu sevenler, bu parçaları bilenler için yüzde bir tebessüm, kalpte bir çarpıntı yaratması, “şu eskileri deşmenin zamanı geldi mi ne?” dedirtmesi hayli muhtemel. Dinosaur JR’ın temeli gibi duran tüm gitarların sökülüp atıldığı, yerlerini davul makinelerinin ve synthlerin aldığı, bizlere J Mascis’in aslında nasıl da bir pop cambazı olduğunu tekrar hatırlatan bir çalışma, deneme, eğlence... Ama biraz fazla tutkulu hayranlar için asap bozan ya da adamın sesini daha hiç duymamış taze kulaklar için de ziyadesiyle “garip” kaçan bir albüm de olabilir. (J.H.D.)

The Electronic Anthology Project of Dinosaur JR – “The Lung”

 

Phronesis – Walking Dark / Edition Records


Ön planda yaratıcılık var. Ve bunu takip eden ritmik caz formları. Her üç müzisyen arasında dengeli olarak dağıtılan kompozisyonlar kuvvetli ve bir o kadar da cazibeli. Müzikleri belli halkalar içerisinde kuyruğunu kovalamaktansa kavrayıcı ve esnek doğaçlamalarla bir yere giden, ilerleyen ve dinleyiciyi asla sıkmayan boyutta. Hiç şüphesiz karşımızda günümüz caz üçlüleri arasında en başarılı konumda olan bir ekip var. Onlardan çıkan müziği dinlemek ayrı bir keyif. (Z.S.Ş.)

Phronesis – “Walking Dark”



Hildur Gudnadottir – Leyfdu Ljosinu / Touch Records


Müzikle uykuya dalmanın heyecanı. Masumiyetten doğan kişisel bir çalışma var karşımızda. Solo çello, zihter ve İzlandalı Hildur Gudnadottir'in sesi ile dinleyenin sürüklendiği huzur dolu, sakin ve yaratıcı bir atmosfer. Sofistike olan müzik zaman zaman çocuksu, saf, ruhanî, kavrayıcı bir doğaçlama kurgusuna sahip. Günümüz klasik müzik tanımını yeniden yazan sanatçılar arasında yer alan Hildur aslında farklı hiçbir şey yapmıyor, sadece yaratıcılık sergiliyor. Kabullenilenleri kabullenmeyip farklılık yaratıyor, algıyı değiştiriyor ve her şeyden önemlisi kusursuz bir müzik icra ediyor. (Z.S.Ş.)

Hildur Gudnadottir – “Allow the Light”

 

Rocket Juice & The Moon - Rocket Juice & the Moon / Honest Jon’s
 

Bu çalışmada müziği pastoral renk olarak ayrıştırabiliyorsunuz, psikolojik yönden olabildiğince derinlemesine inebilen ve aynı zamanda da yüzeysel durabilen bir ses felsefesi. Üç düşünceden çıkan ilham, eller sayesinde yaratılan sesler için sızılan bir organik müzik işçiliği. Bu albümde, üç usta müzik adamı kendilerinden çok genç olan kuşak ve kendi nesilleriyle sanatsal bir diyalog kuruyor. Burada müzik eksik tanımıyor, zaman zaman kırılgan, zaman zamansa alıngan, hattâ gerekli dikkati vermezseniz incinebilecek boyutta. Ancak albümde her taşın yeri belli ve hepsi önemli. (Z.S.Ş.)  

Rocket Juice & The Moon – “Poison”

 

Saint Etienne - Words and Music by Saint Etienne / Heavenly


Halis muhlis Londra popu, özlediğiniz lezzetleriyle karşınızda. Böylesi "koca" bir müziğin aynı zamanda nasıl da özel ve samimî tınlayabileceğine dair verilen olgun bir ders kıvamında: “Bu gece ışıklar kapanınca / Kendimi müziğe teslim edecek ve etrafımdaki çocuklara bakacağım / Bu gece müzik dalga gibi çarpıyor / Keşke hep böyle olsa / Ve hayat bir daha hiç aynı olmasa”. (E.S.)

Saint Etienne – “I’ve Got Your Music”

 

Jay Farrar, Will Johnson, Anders Parker, Yim Yames – New Multitudes / Rounder    


Son Volt, Centro-Matic, Varnaline ve My Morning Jacket elemanlarından kurulu bu proje efsanevî folk şarkı yazarı, protest şarkıcı Woody Guthrie’nin o ünlü bestelerini yepyeni düzenlemeler ve cilalanmış bir anlayışla yeniden yorumluyor. Kimi şarkı Jay Farrar’ın o etkileyici sesinde anlam bulurken, kimi şarkı ise R.E.M. tarzı modern rock kisvesi altında bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Albümdeki şarkıların her birisinin sözel açıdan güçlü olduğu bir gerçek. Binlerce kişiye ezbere söyletilen folk şarkıların tanınmış yorumcularca söylenmesi kimi dinleyicilerin canını biraz sıksa da bu farklı düzenlemelerle de gerçekten de çok iyi bir iş çıkartılmış. "Hoping Machine", "My Revolutionary Mind", "Changin’ World" gibi eserlere dikkat deyip Bonnie “Prince” Billy seven kitleye de albümü tavsiye etmek boynumuzun borcudur. (B.Ö.)

Jay Farrar, Will Johnson, Anders Parker, Yim Yames – “Careless Reckless Love”

 

Sean Parker Band - Scorpio Rising

 

İstanbullulaşmış İngiliz müzisyen Sean Parker ve tayfası, geçtiğimiz günlerde Scorpio Rising adında toplama bir albüm yayınladı. Bu albüm; 2006 çıkışlı İstanbul, 2007 çıkışlı Transport EP, 2008 çıkışlı A Gun To The Temple ve 2011 çıkışlı Culture’ın toplaması. Yine psikedelik ve yine Sean Parker’ın country kokan sesinin sebeb-i harikası. İstanbul’un renklerinden Sean Parker Band’i The Mekan konserlerinden bilenlere özellikle tavsiye olunur. (S.U.)

Sean Parker Band – “Killing Arab” (Cover)

 

Josephine Foster & Victor Herrero Band – Perlas / Fire Records


Amerikalı folk şarkıcısı Josephine Foster ve İspanyol psych-folk figürü Victor Herrero’dan kimilerinizin bu yaz boyunca kalplerini çalacak bir albüm. İkilinin ikinci çalışması olan Perlas, Foster’ın anonim İspanyol halk şarkılarından yaptığı seçkilere getirdikleri yorumlardan oluşuyor. Birkaç telli çalgı, çok hafif ve ilkel perküsyonlar ve Foster’ın enfes sesi eşliğinde seslenen ve sadece aşktan bahseden, zamana meydan okumuş bu parçalar hayal âleminde dolaşan, aşk ile beslenen, platonik aşkıyla her gece rüyasında evlenen o romantikler için bu mevsimin albümü olabilir. (J.H.D.)

Josephine Foster & Victor Herrero Band – Los Pelegrinitos

 

JK Flesh – Posthuman / 3BY3


Jesu ve Pale Sketcher gibi daha yumuşak projelerinin ardından Justin Broadrick pek de o kadar duygusal olmayan karanlık bir albümle geri döndü. Aslında duygusal olmayan demek belki de yanlış olacak, çünkü kimileri duygu yoğunluğunu bu tarz müziklerden daha rahat alabiliyor. O yüzden de haksızlık etmemek lâzım çünkü hissiyat olarak oldukça zengin ve ağır bir işle karşımıza dikilmiş durumda kendisi. Son yaptığı albümlerden birine benzetmek gerekirse, Posthuman'daki müzik en çok Isis'den hatırlayacağınız Aaron Turner ile yaptığı Grey Machine projesini andırıyor. Ama daha da derinlere inecek olursak aslında tam anlamıyla Godflesh ve Techno Animal'ın kayıp çocuğu gibi bir albüm bu. Eğer Godflesh veya Techno Animal dinlemediyseniz aslında önce koşarak oralara gitmeniz gerekir ama illa yeni ‘bir şey istiyorum’ diyorsanız distort baslar, âdeta sürünürcesine bağıran gitarlar ve soğuk davul makinesi ritimleriyle bezeli bir albüm sizleri bekliyor. Sıcak yaz aylarında soğuk bir nefes gibi yüzünüze esmeye hazır. Bu arada albüme dair her şeyi Justin'in tek başına yaptığını da hatırlatmakta fayda var sanırım. Lanet olası yetenekli insanlar! (K.A.)

JK Flesh – “Posthuman”

 

Sons of Bill – Sirens / Gray Fox Records


Virginia’nın toprak kokan yollarından gelen Sons of Bill, Alternatif Country Rock camiasının yeni diyebileceğimiz topluluklarından birisi. İlk albüm A Far Cry For Freedom ile tarzının en iyilerinden birisi sayıldı, çünkü Wilco ve Whiskeytown gibi grupların prodüktörleri elinden tutmuştu. Üçüncü albüm Sirens ile yine mükemmel bir işe imza atıp Gin Blossoms, Son Volt ve Reckless Kelly gibi grupların izinden gidiyor. Albümden "Santa And Winds", "Angry Eyes" ve "Siren Song" şimdiden dinleyicilerin ağızlarına pelesenk oldu bile. (B.Ö.)

Sons of Bill – “Santa Ana Winds”

 

Anathema – Weather Systems / Kscope


Müziğe doom/death metal olarak başlayan Anathema, zaman içerisinde müziğini geliştirip progresif soslu deneysel post-rock sularına dek kendisini bırakarak bu son albümüyle müzikseverleri kendisine hayran bıraktı. Eternity ve A Fine Day to Exit adlı albümlerle kilit değişimleri yaşayan topluluk Weather Systems ile bambaşka yollara giriyor ve başta Sigur Rós olmak üzere Radiohead, Pink Floyd ve The Pineapple Thief gibi grupların sentezini yaparak o melankolik müziğine daha da boyut kazandırıyor. Cavanagh kardeşlerden başka bu grubu sırtlayan diğer bir isimse gruba 2000’lerde katılmış olan Lee Douglas. Kendisi vokalleriyle enfes bir portre çizmekle kalmamış neredeyse albümün tümünü sırtlamış gözüküyor. Albümde Untouchable bölümleri başta olmak üzere Lightning Song, deneysel şarkı The Storm Before the Calm ve bir ölüm hikâyesinin anlatıldığı Internal Landscapes gibi can alıcı bölümler mevcut. Ölüm, ayrılış, kavuşamama gibi insana ait can acıtıcı sözlerin olduğu her açıdan tehlikeli ve büyük bir albüm Weather Systems. (B.Ö.)

Anathema – Untouchable Part 2

 

Lotus Plaza – Spooky Action At Distance / Kranky


Son yılların en nevi şahsına münhasır ve ilham verici gruplarından Deerhunter, her yeni albümle birlikte müzikal olarak kendini baştan yarattığı için her türlü saygı duruşunu hak ediyor. Grup elemanlarının solo projeleri kapsamında kaydettiği albümlerse apayrı bir mevzu. Grubun solisti Bradford Cox, Atlas Sound adı altında sürdürdüğü solo projesinin üçüncü albümü Parallax’ı geçtiğimiz sene yayınlamış ve 2011’in en iyi albümlerinden birine imza atmıştı. Şimdi ise Deerhunter gitaristi Lockett Pundt’ın yani Lotus Plaza’nın yeni albümü Spooky Action At Distance karşımızda duruyor. Böylelikle Lotus Plaza adı altında yayınladığı albümleri ikileyen Pundt, öncekine göre dinleyiciyi çok daha kolay ve hızlı bir şekilde içine alan bir albüm yaratmış. Pundt’un karanlık şarkı sözleri ve her şeyi boş vermiş bir edayla seslendiği şarkılara düşkünlüğümüz malûm. Lakin Spooky Action at Distance ile bu düşkünlük hâli bağımlılığa dönüşecek gibi. Deerhunter ile birlikte müziğini her geçen gün daha da sağlam bir yere taşıyan Pundt bu son albümündeki "Strangers", "Black Buzz", "Jet Out of Tundra" gibi parçalarla basit ama ustaca kotarılmış bir çalışma eklemiş diskografisine. Özellikle de 80’lerden kalma New York görüntüleri eşliğinde hazırlanmış videosuyla "Strangers", defalarca dinlenesi bir şarkı… (S.M.)

Lotus Plaza – “Strangers”

 

Keane – Strangeland / Island Records


Her daim uysal müzik yapan Keane yine huzur pompalıyor. Hopes and Fears’tan bu yana özlenen ve beklenen Keane tadını yakalayacağınız Strangeland albümü aşırı duygusal. Bol bol da piyano motifleri içeriyor. Zaten Tom Chaplin’in hisli sesini seviyorsanız, albümü dinlerken gözleriniz manzaraya karşı çok dalacak demektir. (S.U.)

Keane – “Silenced by the Night”

 

Yora – Gün Sözleri / P.İ. Müzik

 

Boğaziçi Üniversitesi’nin Taşoda gruplarından biri olarak tanıdığımız Yora, uzun zamandır beklenen ilk albümünü sonunda yayınladı. Yora’dan duymaya alışık olduğumuz o huzur verici sesler ve sözler bütünlüğü bu sefer grubun Gün Sözleri adlı ilk albümüyle yeniden hayatımıza giriyor. Canlı performansları ve cazdan popa farklı türleri bir araya getiren kendine özgün tarzıyla Yora yerel müzik sahnesinin nevi şahsına münhasır ve en çok takip edilen isimlerinden biri haline gelmişti geçtiğimiz yıllar içerisinde. Gün Sözleri’nde yer alan her bir parçayla teker teker zihnimize işleyen, yaşamlarımızın başköşesine yerleşiveren bir albüme imza atmış Yora. (S.M.)

Yora – “Bugün”