Bantmag

MÜZİK, GÜRÜLTÜ VE GERÇEK GÜRÜLTÜ YAZI EMRE KARACAOĞLU
“NASIL DİNLEYEBİLİYORSUN BU GÜRÜLTÜYÜ?” DİYE SORDU BABAM, NE DİNLEDİĞİMİ MERAK EDİP ALDIĞI KULAKLIĞIMI GERİ VERİRKEN.

Portishead’in “Third” albümündeki “Machine Gun”ı dinliyordum: Makineli tüfek sesini taklit eden elektronik davullar üzerine Beth Gibbons’ın melankolik vokali ve içe dönük sözleri babama hiç çekici gelmemişti tabiî ki. Aslına bakarsanız, onu rahatsız eden şey bu müthiş vokalistin üstün sesi değildi elbette, o “makineli tüfek gürültüsü”ydü. Neyse ki babam kulaklığımı aldığında bu şarkıya denk gelmişti. Mazallah ya Sunn O))), Merzbow ya da Alec Empire falan dinliyor olsaydım?

 

Babamın “Machine Gun”a gürültü demesine şaşmamak lâzım: Şu anda 60 yaşına gelen adamcağızın, ben 13-14 yaşlarında rock müziğini daha yeni yeni keşfederken bana kendisinin de eskiden rock müzik sevdiğini ama artık Dire Straits’in bile ona çok sert geldiğini söylediğini belirteyim. Gelin şimdi müzik zevki böylesine değişmiş bir kişiye Endüstri Devrimi sonrası ortaya çıkan elektronik müziği, modern deneysel müziğin bir asırlık yolculuğunu ya da Gibbons’ın vokalinin o makineli tüfek sesiyle yarattığı kontrastın büyüleyiciliğini anlatın!

 

Ama babam cümlesini bitirdiği anda ben ister istemez bir kelimeye takılmıştım: “gürültü.” Ben de ona sormak istiyordum, “Sen nasıl katlanabiliyorsun ömrünün istisnasız her gününde saatlerini verdiğin televizyondaki gürültülere?”

 

Bilgi Kuramı “gürültü”yü sade ve mantıklı bir şekilde açıklar: “gürültü”, bir alıcıya ulaşması gereken mesajı engelleyen başka bir sinyaldir. Bu sinyalin alıcı için bir anlamı olsa dahi, bu istem dışı sinyal, hedeflenen mesajı engellediği için “gürültü”dür. Bu bağlamda, “düzenlenmiş ses” anlamına gelen “müzik”te sanatçı tarafından bilinçli yapılan hiçbir şey “gürültü” değildir. Hâl böyleyken, babamın bu cümlesiyle bilmeden düştüğü çelişki çok büyüktü: Çünkü televizyonda bir program seyrederken onun istemi dışında giren reklamlar modern toplumun en büyük “gürültü”süydü. Hattâ yazar Aldous Huxley’nin 1946 yılında yayımladığı “Silence, Liberty and Peace” makalesinde dile getirdiği “gürültü” kavramından yola çıkarak, “fiziksel gürültü” olan reklamlar iki değişik türde gürültüyü de tetikliyordu: “zihinsel” ve “tutkusal gürültü”yü.

 

Sadece televizyonda değil, artık her ortamda ansızın karşımıza çıkan reklamlar, kişinin zihnini ürün imgeleriyle bombardıman altında tutarak “zihinsel gürültü”ye neden olmakta. Ve aklımızı çöplüğe çeviren bu gürültüler ise yerlerini çok daha insafsız bir türdeşine bırakmakta: kişinin egosunun tutku ve istek merkezini allak bullak eden “tutkusal gürültü”ye.

 

Dinlediğim müziğe “gürültü” diyecek olan babam ve diğer kişiler, lütfen bir kez daha düşünün! Portishead’in sanat eseri mi gerçek gürültü, yoksa tek amacı egomuzun sessizliğe ulaşmasını engellemek olan reklamlar mı?