Bantmag

FIRST POSITION, BESS KARGMAN'IN KÜÇÜK AMA VERİMLİ BİR EKİPLE ÇEKTİĞİ, BİR HAYLİ ÖDÜL TOPLAYAN, YETENEKLİ ÇOCUKLARIN KLASİK BALE SEÇMELERİNE SERT BİR ÇEKİŞME İÇERİSİNDE HAZIRLANMALARINI ANLATAN BELGESELİ.

 

Aldığı ödüllerin genelde izleyici ödülleri olmasına şaşmamalı. Çünkü bu iyi kurgulanmış, ilgi çekici film, gizli bir zevke hitap ediyor. Genelde “Ben televizyon izlemiyorum, evimde televizyon bile yok, televizyon ne” diyenlerin uzak durdukları "Reality Show"lardan alınacak bir zevkten bahsediyoruz. Seçmeler ve bu seçmelere katılan değişik çocukları teker teker takip etmek söz konusu olunca, bize giderek daha da tanıdık gelen ve filmin zirve noktasının Rocky ve benzerleri gibi filmin sonundaki bir müsabakaya bağlı olduğu, heyecanımızın giderek yükseldiği, kaybedenler için üzülüp, kazananlarla kendimizi özdeşleştirdiğimiz bir senaryodan bahsediyoruz. Tam da bu yüzden, bu formül çok iyi işliyor ve heyecanımız giderek artarken, bazı yarışmacılara daha fazla sempati besliyoruz ve yine gizli gizli onların kazanmalarını istiyoruz. Diğerleri de ne kadar tatlı ne kadar şirin olurlarsa olsunlar, bizim çocuğun diğerlerini ezerek sahneden silmesini ve Lincoln Center'daki izleyiciler ve jüri önünde mutlak galip gelmesini istiyoruz. İşte bahsettiğim gizli zevk bu. Ne de olsa filmin ismi First Position.

 

Çocukların hazırlandığı bu seçmeler, gençler için dünyanın en büyük klasik bale yarışması, "Youth America Grand Prix". Tüm dünyada farklı elemelerden geçen değişik yaş grubundaki genç ve esnek yetenekler sonunda New York'taki finallere katılmayı hak ediyorlar ve üst düzeyde bir rekabet içerisinde, dağıtılacak olan okul burslarını, hattâ iş tekliflerini kapmaya çalışıyorlar. Bu neresinden bakarsanız bakın çok gergin bir süreç. Hele hele klasik balenin alanın giderek daraldığını, iş imkânlarının çok azaldığını ve iyi okul sayısının da buna paralel olarak seyrekleştiğini düşünürsek, çok küçük yaştan itibaren, hem parasal, hem zamansal, hem de psikolojik olarak büyük yatırım yapılmış olan bu yarışçı çocukların bir iş olanağı veya bir burs kazanamamaları hâlinde ailelerinin maddî durumuna göre McDonald's'ta çalışmaya başlamayacaklarının garantisi yok. Durum böyle olunca insan filmi izlerken, gladyatörleri izleyen kâfir Romalılar gibi hissediyor. Kazanma kültürünün geldiği noktada, ailelerin ve çocukların ne kadar çok şeyi riske ettiklerini görmek, bir suçluluk duygusu içine girmemizi sağlıyor. Burada birşeyler yanlış, ama ne acaba. Sonuçta kazanan çocukların gerçekten de diğerlerine göre inanılmaz olduklarını söylemek sanki yetmiyor. Ne kamera bu gibi yarışmaları kaybedenlerin sonraki hayatlarını takip ediyor, ne de biz o hayatları görmek istiyoruz.

 

Filme yöneltilen eleştirilere baktığımızda, bu bahsettiğim soruların çok fazla irdelenmemesi, üzerine gidilmemesi, sadece yüzeyde kalan bir yarışma heyecanı, güzel danslar ve kolay gözyaşlarına bizi teslim etmesi şeklinde toplandıklarını görüyoruz. Ama daha önce de bahsettiğim gibi bu bir gizli zevk filmi. Tüm bu eleştiriler filmi heyecanlı bir şekilde izlememize, hattâ zaman zaman gözlerimizin dolmasına engel olmuyor.

 

Merak edenler için de ikinci önemli soruyu yazının sonunda cevaplıyorum ve film boyunca benim favorimin filmin posterinde de yer alan Kolombiyalı çocuk Joan Sebastian olduğunu açıklıyorum. Bizim stüdyomuzun da o fotoğrafın çekildiği sokakta olduğu var sayılırsa, o kadar kayırma olur diye düşünüyorum.