Bantmag

POP HATIRLIYOR: JONAS VE HELM YAZI ALEX MAZONOWICZ
60’LAR VE 70’LERİN İKİ İKONU NE YAZIK Kİ BU SENE ARAMIZDAN AYRILDI: DAVY JONES VE LEVON HELM.

Jones ilk gençlik idollerinden biriydi; The Beatles’ın başarısını tekrar etmesi umulan, bir televizyon dizisi için üretilmiş The Monkees ile şarkı söylerdi. Helm ise Bob Dylan’ın grubu olarak turneledikten sonra The Hawkes olan gruptan meydana gelen The Band’in vokalisti, davulcusu ve türlü enstrümancısıydı. The Band, dönemin en iyi birkaç müzisyeninden oluşuyordu. Derin şarkıları Amerika’nın güneyindeki müzikal mirasa yeni bir güven ve zekâ veriyor ve Americana’nın pop saplantılı bir ruhla yükselişine yardım ediyordu. 

 

The Monkees seçilmiş ve kalıplanmıştı. Şöhret, yeni pop tınıları üzerinde kapitalistleşmek için listeleri dikkatle incelemek amacıyla kiralanmış menajerler ve pop yazarlarından oluşan bir takım tarafından, bir tabak içinde onlara uzatılmıştı. Davy Jones aslında bir aktördü ve grubun hitlerinin birçoğunun vokalini yapan yetenekli bir solist olmasına rağmen ona asıl başarıyı getiren performans becerisi ve sahip olduğu kuzey Britanya havasıydı. Yani pop dünyası Jones’u müzikal kabiliyetlerinden ötürü tanımadı. Levon Helm ise her ne kadar 80’li yıllarda saygın aktörlük işleri almış olsa da, protoripik müzisyenin de müzisyeniydi. Yüksek becerili bir davulcu olan Helm, doldurmalar ve ritimleri yaratıcı şekillerde değerlendirip Tha Band’in temel country blues’una yön vererek ekonomiyi bir sanat formuna dönüştürdü. Ayrıca grubun yayınlanan birçok parçasında mandolin ve gitar çaldı ve grubun büyük ihtimalle en ünlü şarkısı olan “The Weight”in vokallerini yaptı.

 

Olaya bu taraftan bakınca Helm ve Jones’un birbirinden farklı olduklarını söylemek olayı hafife almak olur. Onlar resmen pop müzik spektrumunun iki zıt ucundan geliyorlar. Jones kurumsal, cıvıl cıvıl ve üretilmiş bir pop yıldızı, Helm ise metin ve yetenekli bir müzisyen. Ama ikisi de aynı spektrumdalar. The Monkees’i fabrikasyon bir “boyband” olarak elemek tüm zamanların en iyi pop kayıtlarının bir kısmından, “Pleasant Valley Sunday”den, “Daydream Believer”dan ve bu yazarın en sevdiği olan “The Porpoise Song”dan kendinizi mahrum etmek anlamına gelir. Bu şarkılar herhangi bir Lennon/McCartney şarkısı kadar vazgeçilmezler. Elbette “Daydream Believer”ı Davy Jones yazmadı ama Levon Helm de “The Weight”i yazmadı. Ciddî müzik hayranlarının birçoğu “auteur” fikriyle saplantılı olduklarından dolayı, şarkıcıların birçoğunun kendi şarkılarını yazmadıkları gerçeğinin unutulması kolay oluyor. Opera yıldızlarından tutun, size ve bana kadar, “şarkılarını yazmayan şarkıcıların performansları daha az değerlidir” diye bir şey yok. The Monkees’in ilk fabrikasyon grup olduğunu iddia etmek yalan olur; seçmelerle oluşturulan çok sayıda grup var. The Band de seçilmiş kişilerden oluşuyor, gerçi tıpkı The Hawkes gibi, rastgele bir seçkiden ziyade müzisyenliklerinden ötürü seçilmişler. Zaten The Byrds ve The Beach Boys gibi 60’ların bir dolu grubu kendi enstrümanlarını çalmak yerine seans müzisyenleri kiralamışlar.

 

Ama nasıl The Hawkes elemanları geri plandaki müzisyenler olmaktan kurtulup başlı başına birer yıldız hâline geldiler, The Monkees elemanları da yıldız olmaktan kurtulup başlı başına birer müzisyen hâline geldiler. The Monkees, yaratıcı menajerlerinin yönlendirmelerini reddederek kendi enstrümanlarını çalmaya, kendi şarkılarını yazmaya başladı ve psikedelik bir başyapıt olan Head filmini yaparak ticarî anlamda bir intihara imza attı.

 

İki grup arasındaki benzerlikler ve farklılıklar, pop müziğin en büyük kalitesini müthiş bir şekilde ortaya koyuyor. Çeşitlilik. Virtüöz müzisyenden pop fırsatçısına, herkes popta şansını deneyebilir. Pop entelektüel ve yapay olanı ayırt etmez, çoğu zaman ikisini birbirine karıştırır. Nasıl kendimizi Sigur Rós ya da Daft Punk’ın dehâsına gömebiliyorsak, geçtiğimiz on yıl içinde müziğin en iyi dakikalarının bir kısmının Robyn ve Beyoncé’den geldiğini de kabullenmeliyiz. Levon Helm’in ve Davy Jones’un müzik kariyerleri ne kadar birbirleriyle karşılaştırılamaz olsa da, pop müzik onları eşit ölçülerde sarmalamıştır. Ve ölümlerinin ardından her ikisi de, popüler müziğin zengin mirasında emeği geçen vazgeçilmez isimler olarak hatırlanmıştır.