Bantmag

YAZAR KAREN ABBOTT TARAFINDAN, MARTHA STEWART VE MADONNA’NIN 19. YÜZYILDAKİ BİR KARIŞIMI OLARAK TASVİR EDİLEN ADA VE MINNA EVERLEIGH KARDEŞLER, 1899 YILINDA CHICAGO’YA YERLEŞTİKTEN KISA BİR SÜRE SONRA ÜLKENİN EN GÖZDE VE PAHALI RANDEVU EVİNİ HİZMETE AÇTILAR.

 

Geçmişleri hakkında muhtelif hikâyeler bulunmakla birlikte kendi kurguladıkları yaşam hikâyesine göre Virginia’nın ileri gelen ailelerinden birine mensuptular. Yedi dil bildiğini iddia ettikleri avukat babaları tarafından en prestijli okullara gönderildiklerini ifade eden kardeşler erken yaşta okuma-yazma öğrenmişler ve bu dönemden itibaren edebiyata büyük bir tutku duymuşlardı. Edebiyatın iliklerine işlemiş olduğunu ifade eden Minna, Irwing Wallace ile yaptığı bir röportajda Edgar Allen Poe ile anne tarafından akraba olduklarını belirterek yaratıcı yazına ve mübalağa sanatına olan yatkınlığını sergilemekten de geri kalmamıştı.

 

Liseyi bitirdikten sonra başlarından tatsız birer evlilik gecen kardeşler babalarından kalan hatırı sayılır miktardaki parayı kullanarak ilk ticarî hamlelerini gerçekleştirdiler ve Omaha’da bir randevu evi işletmeye başladılar. Beş ay boyunca şehri mesken edinen ve yaklaşık 2,6 milyon kişi tarafından ziyaret edilen fuar sayesinde kız kardeşler kısa sürede yatırımlarını ikiye katlama fırsatına sahip oldular. Fuar sona erdikten sonra, Omaha’nın mavi yakalı göçmenlerden oluşan yerel nüfusunun, sundukları lüks hizmetlere ilgi göstermeyeceğini öngören kardeşler işlerini büyütebilecekleri yeni bir yer arayışına girdiler. İtibarlı müşterilerinin bir listesini yanlarına alıp Omaha’da başarıya ulaşmalarını sağlayan iş prensiplerini yeni şehirlerinde de uygulamaya kararlı bir şekilde Chicago yoluna koyuldular.

 

Bir tanıdıkları aracılığıyla Dearborn Caddesi’nde yer alan üçer katlı ikiz malikâneleri kiralayan kız kardeşler, ilk iş olarak Omaha’da birlikte çalışmış oldukları kızlara haber yolladılar. Işık hızıyla yayılan bu haber ertesi hummalı bir mülakat sürecine geçildi. Adayların her biriyle teker teker görüşen Ada, birlikte çalışmayı düşündükleri kızlarda aradıkları özellikleri şu şekilde dile getirmişti: “İşe alınmak için bir kızın öncelikli olarak hoş bir yüzü ve güzel bir vücudu olmalı. Gece kıyafetleri içerisinde çekici görünmenin yanısıra sağlıklı olmalı, kesinlikle uyuşturucudan uzak durmalı. Önceki iş deneyimleri de oldukça önemli. Amatörlerle çalışmak istemiyoruz. Tecrübesiz kızlar ve genç dullar evlilik tekliflerini kabul edip işi bırakmaya daha meyilli olabiliyorlar.”

 

Ada ve Minna, “kelebekler” olarak adlandırdıkları kızlarına bir yatırım gözüyle bakıyorlardı. Bu doğrultuda, kızların besleyici yemekler yemeleri, iyi bir eğitim almaları, rutin olarak sağlık kontrolünden geçmeleri ve doygun kazanca sahip olmaları gerektiği konusunda hemfikirdiler. Aynı bölgede yer alan diğer randevuevlerindeki olumsuz çalışma şartları göz önünde bulundurulduğunda Everleigh Kulübü’nde çalışmak isteyen kızların her dönem uzun bir bekleme listesi oluşturmaları kaçınılmazdı. Everleigh kardeşler, çalışanlarının yanısıra müşterileri konusunda da oldukça titizdiler. Mekânlarına ilk kez gelecek kişilerin referans mektubu getirmesini şart koşmuşlardı. Haftalık ortalama kazancın altı dolar olduğu bir dönemde, gecede 50 dolardan az harcayan müşterilerin bir daha mekâna girmesine izin verilmiyordu. Güney mutfağının hüküm sürdüğü kulübün 50 odasının her birinde günün her saati havyar, ıstakoz, kızarmış istiridye, yengeç ve ördek gibi yemeklerin yanısıra her türlü içki ve tutun mamûlü hazır bulundurulmaktaydı. Sürekli canlı müzik çalınan mekânda üç kişilik yaylı sazlar orkestrası piyano öğretmeni Vanderpool Vanderpool’a eşlik etmekteydi. Kulüpte sunulan lüks hizmetler bunlarla da sinirli değildi. Müşteriler kızlarla odaya çekildiklerinde takım elbiseleri hizmetçiler tarafından ütüleniyordu. Eğlence sona erene kadar para mevzuunun açılmasına tabu gözüyle bakılmaktaydı. Para değiş tokuşundan hazzetmeyen kız kardeşler, yalnızca çek kabul ediyorlardı. Çeklerin, “Yeni Ütopya Şirketi’ adına düzenlenmesi gerekliliği enteresan bir detay teşkil etmenin yanısıra Ada ve Minna’nın, sundukları hizmetin kalitesine olan güvenlerinin bir göstergesi olarak da yorumlanabilir.

 

Erkeklerin en imkânsız hayallerini gerçeğe dönüştürmeyi ilke edinen Everleigh Kulübü’nün en ünlü ziyaretçisi hiç şüphe yok ki Prusya Prensi Henry’di. Ağabeyi, Alman İmparatoru 2. Wilhelm adına yapılan gemiyi devralmak üzere ABD’ye gelen Henry, New York’u ziyaretinin ardından Chicago’ya geçti. Planlama komitesinin kendisi için çizdiği rota dâhilinde yer almamasına karşın Prens, 3 Mart 1902 akşamı Chicago’da en çok görmek istediği yer olduğunu belirttiği Everleigh Kulübü’nün kapısında belirdi. Ada ve Minna’nın Prens şerefine düzenledikleri şölen sırasında yaşanan bir olay, günümüzde bile güncelliğini koruyan bir akımın başlangıcı oldu. Kelebekler arasındaki en iyi dansçı olarak bilinen Vidette’in gösterisi sırasında ayağından fırlayan ayakkabısı bir şampanya bardağının devrilmesine neden olmuş ve bunun sonucunda içkinin bir kısmı ayakkabıya dökülmüştü. Prensin mahiyetinde bulunan Adolph isimli şahıs, “Hayatım, ayağın ıslanmasın!” diyerek ayakkabıyı başına dikmiş ve şampanyayı bitirdikten sonra ayakkabıyı sahibine iade etmişti. Bunun üzerine, Prens Henry’nin grubundaki yer alan herkes, en yakınındaki kızın ayakkabısını kaptığı gibi salonun içerisinde koşuşturan garsonların ayakkabılara şampanya doldurmasını beklemeye başlamış ve daha sonra hep birlikte Prens’in, İmparator’un ve dünyadaki tüm güzel kadınların şerefine kaldırdıkları ayakkabılardaki şampanyaları bir dikişte bitirmişlerdi.   

 

Everleigh Kulübü’nün tanınmış bir diğer müşterisi de Marshall Field Jr.’dı. Amerika’nın en köklü ve büyük mağazalar zinciri Marshalls’ın varisi olan Field Jr., 22 Kasım 1905’de evinin yatak odasında, hizmetkârlar tarafından yaralı hâlde bulundu. Aile tarafından yapılan açıklamaya göre, Field Jr. ava gitmek üzere silahını temizlerken kazayla kendini vurmuştu. Pek çok kimse, Field Jr.’ın tabancasını yere düşürdüğü ve çarpmanın etkisiyle ateş alan silahtan çıkan bir kaza kurşunuyla vurulduğu hikâyesine inanmakta güçlük çekiyordu. Chicago Daily News gazetesinde görevli bir muhabir deneme amacıyla defalarca yere attığı silahın hiçbir şekilde ateş almadığını dile getirmişti. Talihsiz olaydan beş gün sonra hayatını kaybeden 37 yaşındaki evli ve üç çocuk babası Field Jr. ile ilgili olarak çeşitli söylentiler ortaya atılsa da dosya büyük bir hızla kapatıldı ve jüri oy çokluğuyla olayın kaza olduğu hükmüne vardı. Olaydan 19 yıl sonra, dolandırıcılık suçundan dolayı tutuklanan Vera Scott isimli eski dansçı, Everleigh Kulübü’ndeki çılgın bir parti sırasında Field Jr.’ı kazayla vurduğunu itiraf etti. Aldığı yaraya karşın bilinci hâlâ açık olan Field Jr., Scott’ın ifadesine göre taksiyle evine gitmek konusunda ısrarcı davranmıştı. Field Jr.’ın babası, şehri terk etmesi ve bu olaydan kimseye bahsetmemesi karşılığında Scott’a 20 bin dolar ödemişti. Marshall Field şirketinin sözcüsü, Scott’ın sözlerini, bir uyuşturucu bağımlısının zırvası olarak değerlendirdiklerini dile getirdi.      

 

Everleigh Kulübü'nün adının karıştığı bir diğer olaysa J.P. Morgan’la yakın arkadaş olan milyoner işadamı James Hobert Moore’un oğlunun ölümüydü. Babasının azmi ve hırsından pek nasiplenmemiş olan Nat Moore, nihayet 26 yaşına bastığında sabahları erken kalkmak ve daha bir sürü başka tatsız zorluğa göğüs germek gerekse de artık iş hayatına atılmaya hazır olduğunu belirtmişti. Buna karşın, mesai yaptığı tek yerin Everleigh Kulübü olduğu herkesçe bilinen bir gerçekti. İflah olmaz bir ayyaş ve morfin bağımlısı olan Nat’in, 8 Ocak 1910 akşamki garip hareketleri Minna’da, Nat’in o gece şampanyayla yetinmeyip başka şeyler de kullanıyor olabileceği şüphesini uyandırmıştı. Nat’in etrafından ayrılmayan Katie isimli kızın Nat’in içkisine morfin karıştırıyor olması ihtimalini göz önünde bulunduran Minna, Nat’e daha fazla içki servis edilmemesi komutunu verdi. Bu duruma öfkelenen Katie, büyük bir hışımla kulübü terk edip civardaki randevuevlerinden birinin sahibi olan ve Everleigh kardeşlere büyük bir düşmanlık besleyen Madam Vic Shaw’un evine gitmişti. Minna, yarım saat sonra taksiye bindirdiği Nat’e veda etmiş, fakat Nat evine gitmemişti. Madam Vic Shaw, Nat’in yakın civardaki barlardan birinde içmeye devam ettiği duyumunu alır almaz, genç playboyu kendi mekânına getirmiş ve en gözde üç kızına genç adamla ilgilenmeleri emrini vermişti. Sabah dokuza kadar süren eğlencenin ardından uykuya dalan gruptaki kızlar öğleden sonra uyandıklarında Nat’i kaskatı bir şekilde bulmuşlardı.

 

Saat 16:00 sularında Everleigh Kulübü’nün telefonu çaldı. Minna’nin, hattın diğer ucundaki kişinin sesini tanıması uzun sürmedi. Katie, Madam Vic Shaw’un Everleigh kardeşlere bir tuzak kurduğunu ve Nat’in cesedini Everleigh Kulübü’nün kazanına atacaklarını söyledikten hemen sonra telefonu kapattı. Minna, iyi ilişkiler içerisinde olduğu bir polis memurunu devreye sokarak Madam Vic Saw’un randevuevine baskın düzenlenmesini ve olayın gün ışığına çıkartılmasını sağladı. Koroner raporuna göre akut bir kalp rahatsızlığı sonucu ölen Nat Moore’la ilgili olarak ifadesine başvurulan Madam Vic Shaw,  üstü örtülü bir şekilde Nat’in ölümünün, bir önceki gece Everleigh Kulübü’nde yaptığı âlemle ilişkili olabileceği imasında bulundu.  

 

Everleigh kardeşler bir badireyi daha yara almadan atlatmış olsalar da, mekânlarını bekleyen son, büyük bir hızla yaklaşmaktaydı. Ülke genelinde ciddî bir sorun hâlini alan beyaz kadın ticaretine son vermeyi amaçlayan komisyonun raporu doğrultusunda, Everleigh Kulübü 24 Ekim 1911 tarihinde kapatıldı. Bu kararı büyük bir vakarla karşılayan kız kardeşler ortalık durulana kadar Avrupa seyahatine çıkma kararı aldılar. Avrupa dönüşü, 1 milyon dolar nakit (günümüz parasıyla 20,5 milyon dolar), 200 bin dolar değerinde mücevher ve 150 bin dolar değerindeki tablo ve halı koleksiyonlarını yanlarına alarak New York’a yerleştiler. Soyadlarını değiştiren ve geri kalan günlerini çeşitli sanat etkinlikleriyle ilgilenerek geçiren kardeşlerden Minna 82, Ada ise 96 yaşına kadar yaşadı. Minna’nin şu sözleri, kardeşlerin edindiği servetin, uygulamış oldukları başarılı iş modelinin yanısıra dönemin ikiyüzlü ahlak anlayışından da kaynaklandığın doğrular nitelikteydi: “Evli erkekler olmasaydı, bu işi yürütmemiz mümkün olmazdı. Öte yandan, eşlerini aldatan kadınlar olmasaydı, servetimizi kolaylıkla ikiye katlayabilirdik.”

 

Kaynakça: Abbott, Karen (2007). Sin in the Second City: Madams, Ministers, Playboys, and the Battle for America's Soul. Random House, New York