Bantmag

Paul Weller - Sonik Kicks / Universal Island Records

Paul Weller yıllara en “rock” yöntemlerle meydan okuyor. 11. stüdyo albümü Sonik Kicks ile hâlâ yaramaz ve hâlâ hareketli… Belki mükemmel değil ama yarışta… “That Dangerous Age” şarkısında da dediği gibi “He’s on a much higher rage.” (S.U.)

Paul Weller – “That Dangerous Age”

 


Therapy? - A Brief Crack Of Light / Blast Records

Theraphy? hâlâ bizimle ve alternatif metal yolculuğuna devam ediyor. Hâlâ hırçın sesler, sinematik bir hava ve erken 90’lar soundunun peşinde. Biraz aşklı, biraz tepkisel, biraz ortaya karışık bir albüm… Fakat yüzde yüz Theraphy?... (S.U.)

Therapy? - “Before You, With You, After You”

 

Tribes – Baby / Universal Island Records

Pixies ve Pulp’tan hâllice Tribes, Baby albümüyle aydınlık melodileri karanlık garaj sounduyla birleştiriyor. Tribes’in bu ilk resmî albümü, glam folkun en ince nüanslarını ve de sersemleten gitar tınılarını içeriyor. Britanya müziğini sevenleri ferahlatır. (S.U.)

Tribes – “Bad Apple”

 

Phédre – Phédre / Daps Records

Phédre'nin kendi isimlerini taşıyan çıkış albümleri, lo-fi ile pop yapıları arasında daireler çizen, sinsi bir dans çıkartması. Albüm, beklenmeyen aralardan boy gösteren yapışkan nakaratların tatlılığıyla, senkronize olmamanın verdiği baş döndürücü rahatsızlığı bir araya koyuyor. Sonlara doğru şarkılar biraz gücünü yitirmeye başlıyor, ama o ballı başlangıcın etkisi insanın kafasında fena yer ediniyor. (L.A.)

Phédre – “Aphrodite”

 

The Men – Open Your Heart / Sacred Bones Records

The Men'in üçüncü albümü Open Your Heart'ta grup çılgın bir gece boyunca tarihin rock müziğine kapı kapı uğrayıp her seferinde kendilerini bulmuş gibi. Kimi zaman şiddetli, kimi zaman da yuvarlanırcasına tökezleyen bir ritim, ama hep ısrarcı ve akıcı. Minimal vokaller, ön planda gitarlar, kapanışlarda özlediğimizi bilmediğimiz bateri soloları ve gölgesinde büyüdüğümüz müziklerin kaygısız tadı. Eğlenmeye bakın. (L.A.)

The Men – “Open Your Heart”

 

EDH – Yaviz / Lentonia Records

Yardırdınız mı internet âlemlerinde Fransız müzisyen ve prodüktör Emmanuelle De Hericourt’nun 2000’lerin başından beri yaptığı bir dolu kişisel ve ortak kayıt (en çok da dostu Hypo ile birlikte) bulabiliyorsunuz. Bu kayıtların arasında daha deneysel elektronik işler olsa da solo olarak EDH, son albümü Yaviz’de de ele verdiği üzere karanlık arpejler, analog synth sesleri, bol efektli vokaller ve elbette beton gibi baslara gönül vermiş bir müzisyen. Sahneye grubuyla çıksa da tüm besteleri kendi başına yapıyor, her şeyi tek tek kendisi diziyor. EDH’nin electro/new wave şarkılarının güzelliği, içlerinde sürükleyici detaylar barındırmaları. Mesela açılış parçası olan “Ice”da (Buz) şarkının belkemiği olan basların, diğer enstrümanları yalnız ve öksüz bırakma pahasına, şarkının sonuna doğru girmesi, gerçekten müthiş bir fikir! Kaldı ki “Buz”, EDH’ın albümün geneline yayılan donuk güzelliği çok iyi anlatıyor. Emmanuelle De Hericourt’un bir konserinden sonra bir izleyici yanına gelerek, “Sen kadın bedeninde bir erkek ruhu taşıyorsun” demiş. Yaviz arka planda sürekli dönerken, insanı düşüncelere gark eden bir benzetme. (E.S.)

EDH – “Ice”

 

Simeone - An Introduction To Simeone / Le Coq Musique

İngiltere’nin yeni synth dehası Lee Simeone’un bu yeni albümü tam tamına 21 şarkıdan oluşuyor. İnişiyle çıkışıyla, engebeli bir albüm bu. Analog synth dalgaları arasında düşlerin yer yer kâbusa dönüştüğü anlar da oluyor. Gotik, elektro, new wave, umutsuz romantizm ve kara film çağrışımlardan birkaçı. Şarkılar ilerledikçe The Cure’un “Lovesong“unun Simeone’casına da bir anda rastlayıveriyorsunuz. Sonra bir an Happy Mondays duydunuz sanıyorsunuz, ama değilmiş. “Hiroshima Mon Amour” gibi gerçek bir “hit”i andıran bir parça da, atmosfer yaratmak dışında başka bir planı olmayan parçalar da sığıyorlar bu koleksiyona. Ve Simeone’un synth dağlarının yanında inceden ve derinden gelen, 90’ların alternatif radyo hitlerini anımsatan vokali, tüm şarkıları bir şekilde kendilerine has ve merak uyandırıcı kılmayı başarıyor. (E.S.)

Simone – “Lovesong (The Cure cover)”

 

Chicha Libre – Canibalismo / Crammed

Bizim dergi ekibinin kulaklarını uzun süre meşgul eden, mest eden ilk albümlerinden sonra New York çıkışlı bu ekibin neler yapacağını çok merak ediyorduk doğrusu. Ağırlıklı yorum parçalarından oluşan ilk albüm tek atımlık proje kokusu verdiyse de Chicha Libre ikinci albümde işe aslında ne kadar hâkim olduğunu gösteriyor. Yine yorumlara sığınmak yerine daha fazla kendi bestelerine yoğunlaşan, ama Amazonlardan aldıkları Chicha tınılarından da vazgeçmeyen grup psikedelik tınılara ağırlık vererek doğru bir karar vermiş gibi. Zira chicha tınıları içinde kaybolup gitmeye çok müsait ve “nakarat” yapacağım, söz yazacağım diye dertleriniz olmazsa harika bir psikedelyanın içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Canibalismo da böyle bir albüm işte, içerisinde “groovey groovey” kaybolmalık. (J.H.D.)

Chicha Libre – “The Ride of The Valkyries”

 

Black Dice – Mr. Impossible / Ribbon Music

New York’un gelmiş geçmiş en arıza gruplarından biri Black Dice kendince bir “pop” yapmaya kalkışırsa ne olur? Aslında pek bir şey değişmiyor, yani muhtemelen onlar hayatlarının en pop albümünü yaptıklarını zannediyorlar. Hani radyolarda çalınır millet evinde dinler falan sanıyorlar ama durum elbette öyle değil. Öte yandan Mr.Impossible, grubun gerçekten de bugüne kadarki en dinlenebilir albümü hattâ açık olmak gerekirse en iyi çalışmalarından biri. Özellikle albümün çıkış single’ı “Pigs” kopuşun doruk noktası! İstanbul konserlerini izlemiş olanlara bazı parçalar tanıdık gelecektir, ezkaza grubu dinleyen birçok kişi de genel olarak onlardan nefret edecektir. Ama ben buradan gürültünün, yapı bozumunun taçsız krallarına buradan bir “ellerinize sağlık” demek istiyorum. (J.H.D.)

Black Dice – “Pigs”

 

Death Grips - The Money Store / Epic

Onları çoğumuz yayınladıkları düşük bütçeli viral videolar ile ya da 2011’de çıkardıkları Exmilitary isimli ilk albümleri ile tanıyoruz. Tanımayanlar için ise asla geç değil çünkü yeni albümlerini Sony bünyesindeki bir plak şirketinden çıkartacak kadar ileri gitmiş durumdalar. 2010 yılından beri aktif olan Amerikalı üçlü sahnede de gerçekten bir power trio gibi müziklerini katır kutur çalmakta ve ünleri biraz da buradan geliyor olsa gerek. Grup içinde görev dağılımı ise şu şekilde: Stefan Burnett (Mc Ride) vokalleri yaparken Andy Morin (Flatlender) klavyeleri çalmakta ve ayrıca işin prodüksiyon işini de grubun en tanınan üyesi diyebileceğimiz davulcuları Zach Hill ile birlikte yürütmekteler. Hella, Boredoms, Team Sleep ve benzeri birçok acayip projeden sonra Zach Hill burada da karşımıza çıkıyor ve albümü dinlerken sık sık bu distorte davullara acaba başka nasıl efektler verilmiş sorusunu akıllara getiriyor. Boğulan baslar ve spastik klavye tonlarıyla bezeli melodiler de işin tuzu biberi oluyor. Üstüne oldukça kızgın bir rap vokal eklediğinizde kabaca işin hatlarını anlatmış oluyoruz ama bu kadar da basit değil tabiî ki. Müzikleri gerçekten dinlemeden anlatılacak gibi değil ama kesinlikle alışılmış hip hop gruplarından ve projelerinden bir hayli farklı. Metal, rock, industrial, experimental ve abstract grubun türünü açıklarken en çok kullanılan kelimelerden sadece birkaçı. Karşılaştırıyor gibi olmak istemesem de yaptıkları şey tam olarak Dalek, Techno Animal, Clouddead ve Antipop Consortium gibi ekiplerin bıraktıkları yerden devam etmek gibi. Daha şimdiden rahatlıkla senenin en heyecan verici albümlerinden biri diyebiliriz. (K.A.)

Death Grips – “The Fever”

 

Chromatics – Kill For Love / Italians Do It Better

Albüm, grubun has adamı Johnny Jewel'ın zamanında Chromatis'in soundunu tarif ederken söylediği "yağmurlu Portland akşamı" atmosferinden sapmamış. Aksine beş yıl önceki Night Drive albümlerinden daha kasvetli ve bir o kadar da ışıltılı bir albüm olmuş Kill For Love. Albüme Neil Young'ın dokunaklı “Hey Hey My My (Into The Black)” yorumuyla başlayıp, albüme ismini veren "Kill For Love" ve titreşimli beatlere sahip "Lady" ile pür dikkat albümü dinlemekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Synthpop ziyafeti çekerken Portland sokaklarında yağmur altında dolaşmayı deneyimlemek istiyorsanız mutlaka edinmeniz gereken bir albüm Kill For Love. (E.A.)

Chromatics –“ Into The Black”

 

Spiritualized – Sweet Heart Sweet Light / Fat Possum Records

Vaktiyle dinlenmiş olan tüm o Spiritualized albümlerinden sonra nasıl bir doygunluk hissi gelmişse artık, kayıtları türlü kesintiler yüzünden iki seneye yayılan bu yeni albümün böylesine garip kalp çarpıntıları yaratması insanı şaşırtıyor. Yaylıların tüm zihninizi sardığı bir parçayla epik bir açılış yapan Sweet Heart Sweet Light, “Hey Jane” ile tekinsiz diyarlara doğru yol alıyor. Fazla söze gerek yok, geçmişinizde bir noktadan Spiritualized geçmişse eğer, Sweet Heart Sweet Light mütevazı ama bir o kadar da gösterişli bir şekilde sizi duygulandırmanın bir yolunu bulacaktır. (S.M.)

Spiritualized – “Hey Jane”

 

Windy And Carl - We Will Always Be / Kranky

1992 yılında kendi şirketlerinden sadece kaset olarak yayınladıkları ilk albümleri Portal’dan beri günümüze kadar ısrarla iyi müzik yapmaya devam eden bir ekip var karşımızda. Karı-koca olmalarının yanısıra beraber müzik yapmayı da sürdürerek sürekli hikâyelerini bize anlatan bu insanlara hayranlık duymaktan başka yapacak çok fazla şeyimiz yok gibi. Hattâ bu yazıyı yazarken kendi kendime “Sen kimsin de onlar hakkında konuşuyorsun?” diye de sormadım değil. Ama bu işler böyle ne yazık ki. İlla birileri sevdiğiniz, sizin için çok özel olan albümler ve müzisyenlerle ilgili dan dun bir şeyler yazabiliyor. Tekrar konumuza dönmek gerekirse, albüm her zaman olduğu gibi kendi içinde oldukça değişken ve sizi inanılmaz bir yolculuğa çıkarıyor. Windy Weber hâlâ basını tıngırdatarak çok ender de olsa tatlı vokallerle ortalığı süslüyor. Geriye kalan yerlerde ise Carl Hultgern’in drone gitarları ve sonsuz efektleri ortalığı rüyavarî bir atmosfere çeviriyor. Eğer dingin ve duygusal bir yolculuğu kaldırabilecek durumdaysanız kesinlikle uçarak edinilmesi gereken bir yapıt. (K.A.)

Windy & Carl – Fainting in the Presence of the Lord