Bantmag

ÖLÜLERİN CEBİNİ BOŞALTAN MELEKLER, ELMA ÇALMAK İÇİN CENNET BAHÇESİNE SIVIŞAN ÂDEM İLE HAVVA VE KUŞLARIN PEK BİLMEDİĞİNİZ KARANLIK DÜNYASI…

 

Anders Nilsen, 2000’lerin başından beri kendini çizgi romanlarına adamış. Big Questions (Büyük Sorular) adlı serisi ve Dogs and Water (Köpekler ve Su) –ki bu işi 2006 yılında Amerika’nın en iyi çizgi romanları antolojisinde kendine yer bulmuş– gibi kitaplarıyla hayata dair cevaplanması zor soruları, olağanüstü çizgilerle deşip geçmeyi görev edinmiş. Çünkü resimli romanların, önemli düşünceleri insanlara ulaştırmanın en makûl yolu olduğuna inanıyor. Ürettiği işlerde kişiselliğin o kadar uç sınırlarına ulaşmış ki, 2006 yılında yayımlanan kitabı Don’t Go Where I Can’t Follow (Takip Edemeyeceğim Yere Gitme), çok zamansız bir şekilde kansere yenik düşen sevgilisiyle tüm hikâyesini çizimler, foto-kolajlar ve birbirlerine yazdıkları mektuplar eşliğinde, acı içinde anlatıyor. Bu kitap ve ardından yine yaşadığı bu büyük kayıp ile başa çıkabilmek adına hazırladığı, bahsi “geleceğin çizgi romanı” olarak geçen The End (Son), gerçek anlamda yürek parçalayıcı ve sözün bittiği eserler.

 

Anders Nilsen’in hikâyelerinin çoğu nihayetinde aynı şeyle ilgileniyor: insanoğlunun yalnızlığı ve biraz da yanlışlığı. Nilsen’in sayfalarına dalış serbest, kendisi bu arada sorduğumuz soruları yanıtlıyor olacak.  

 

Hayatını çizgi romanlara adamaya ne zaman karar verdin? Öncesinde neler oluyordu?

Çocukluğumdan beri sanatçı olmak istediğime dair belli belirsiz bir his vardı, ama tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyordum. Bu yüzden lise ve üniversite yıllarında bir sürü farklı şey denedim. Çoğunlukla resim, kolaj ve yerleştirmeyle ilgilendim. Aynı zamanda sokak sanatı ve garip performans işleriyle de ilgileniyordum. Çok kısa bir süre bir hardcore grubunda şarkı bile söyledim. Çizgi romanlar tüm bu süreç boyunca bir şekilde benimleydi ve okul bittiğinde içine girdiğim tüm dünyalar arasında çizgi roman dünyası en güzeli gibi gözüktü. Resim ve yerleştirmelere kıyasla, parasal ve kültürel olarak insanlar için çok daha ulaşılabilir bir alan. Ayrıca seni desteklemesi için herhangi bir galericiyi ikna etmen falan da gerekmiyor. Tüm işi kendin yapıp dağıtabilirsin. Bana daha doğru ve düz bir yolmuş gibi gözüktü.

 

Talibam!’ın albümünde de gitar çaldığını okudum. Üç sene önce burada çalmışlardı. Sonrasında nasıl gitti müzik hayatı? Şu an herhangi bir şey yapıyor musun?

Pek sayılmaz. Üniversitede kısa süreliğine bir grupta solistlik yapmanın ardından bir süre kendi kendime gitar çaldım. Ama ciddî bir şey değildi. Çok iyi olduğumu iddia edebileceğim bir alan değil zaten.

 

Peki 70’lerin sonları ve 80’lerin başlarından, sen büyürken ilgini çekmiş olan çizgi romanlar ve görsellikler nelerdi?

İlk karşıma çıkan şey Tenten’di ve Tenten’in hâlâ müthiş olduğunu düşünüyorum. Ama çocukluğumun geri kalanını düşününce asıl olay X-Men ve diğer birtakım Marvel kitaplarıydı. Şimdi geri dönüp onlara bakınca bir açıdan ne kadar kötü olduklarını fark etmek çok acayip. Aslında karakterlerinin uzaylılarla savaşıp dünyayı kurtarmalarının gerektiği birer pembe diziden başka bir şey değiller. Ama aynı zamanda birtakım ahlakî ve politik fikirlerle baş etme durumları da var. Ve aralarında gerçekten çok çok iyi bazı karakterler var. Bence o hikâyeler ve karakterlerin hâlâ Hollywood’da yer bulabilmesi bir tesadüf değil.

 

Kitapları, dergileri, çizgi romanları toplayan, biriktiren biri olmalısın…

Büyük olasılıkla sağlıklı olandan daha fazla kitaba sahibim. Bu yüzden her taşındığımda ayrı bir mücadele oluyor. Çok fazla kitap var ve kitaplar ağır şeyler.

 

Stüdyoda çalışmaya dair belirli alışkanlıkların ya da ritüellerin var mı?

Tam olarak alışkanlıklarım ya da ritüellerim olduğunu düşünmüyorum. Normal, tam zamanlı bir işim var gibi davranıyorum. Kahvaltımı ediyorum, kahvemi içiyorum, haberleri okuyorum ve işe koyuluyorum. Teslim tarihlerine bağlı olarak günde sekiz ila on iki saatimi çizmeye, taramaya, dosya hazırlamaya ve e-mail yazmaya ayırıyorum.

 

İşlerindeki diyalog ve hikâyeler çizgilerin kadar özel. Çoğu zaman insan hayatının ruhanî, felsefî ya da ahlakî değerlerini sorguluyorsun. Sanki asıl yapmak istediğin oymuş ve hangi ortamda bir şey üretirsen üret, onu yapacakmışsın gibi.

Evet, sanatsal üretimim kesinlikle dünyaya dair düşüncelerimle ilgili. Daha doğrusu, ne düşündüğümü bulmakla ilgili. Politika ya da ahlak değerleriyle, veya anlamın geldiği yerlerle ya da metafiziksel fikirler etrafında gezinmekle ilgili. Temel fikir sadece birini eğlendirmek ya da güldürmek de olsa bunu zorlayıcı ve önemli fikirler üzerinden yapmaktan kendimi alamıyorum. ,

 

Farklı stillerde çalışıyorsun. Bazen gevşek çizimler, bazen aşırı derecede sabır isteyen çok detaylı işler, bazen de foto-kolajlar. Bu farklı stillere zaman içinde mi girip çıktın?

Aslında zaman içinde değil de, her şeyi aynı anda yapıyorum. Farklı fikirler farklı stiller gerektiriyor gibi geliyor. Gevşek çizimlerle bir hikâyeyi ve etrafındaki fikirleri çok hızlı bir şekilde aktarabiliyorum ve böylece biraz farklı bir anlatım çıkıyor ortaya. Bir şeyi yavaş yavaş, daha duyarlı bir şekilde oluştururken ise hikâye daha ziyade atmosfer ve yavaşlıkla ilgili oluyor. İkisi de ilgimi çekiyor. Bir de ben zorlayıcı bir insanım. İstesem bile hep aynı şekilde çalışamazdım.

 

Sanırım Big Questions adlı serini kısa süre önce bir kitap hâline getirdin. Şu an nelerle uğraşıyorsun?

Bu yaz Chicago’nun dışında açılacak sergim için çok büyük çizimler yapmakla uğraşıyorum. Sergiyle birlikte çıkacak bir sanatçı kitabı da var aynı zamanda. Kitaptaki işlerin teması, Antik Yunan mitolojisinden, eski hikâyelerin yeniden canlandırılması, ama aralarında birkaç tane süper kahraman hikâyesi de var. Serginin adı, sergide yer alacak ana parçadan geliyor; “Âdem ve Havva Birkaç Elma Daha Çalmak için Yine Gizlice Cennet Bahçesine Sokuluyor”.

 

Karanlık hisler ve zekî bir espri anlayışı işlerinde bir arada duruyor. Senin zevkine de böyle işler mi hitap ediyor?

Evet, çoğunlukla. Yakın geçmişte ciddî bir Nick Cave döneminden geçtim, sanırım örtüşüyor.

 

Şu an hayatta seni harekete geçiren şeyler ne? Hayvanlar, filmler, yemekler, haberler, insanlar, müzik, her şey olabilir.

Nick Cave dönemim yerini A Silver Mt. Zion dönemine bırakmış gibi gözüküyor. Ne kadar dinlesem az geliyor. Yeni bir Çin Propoganda Posterleri kitabı aldım ve o kitaba bayılıyorum. Kedim de beni mutlu ediyor. Çok küçük ve çok tatlı, ama aynı zamanda son birkaç hafta içinde sadece pencerede oturarak tam üç tane kuş yakaladı. Kuşlar için çok üzülüyorum, ama kedimin sabrı ve odaklanma gücüne hayranım.

http://andersbrekhusnilsen.com/