Bantmag

MÜZİKLER VE COĞRAFYA ARASINDAKİ FARKLI İLİŞKİLER VE PITCHFORK’A ÇIKAMAYAN GRUPLAR KONUSUNDA SİNİRLİ VE HEMFİKİRİZ.

 

Hakan: Ekinsan, şimdi ne üzerine “chat”liyeceğiz?

Ekin: Müzik ve coğrafya arasındaki ilişkiler ağı.

H: Hmmm, hadi bakalım.

E: Konuyu sen seçtin Hakan. Şimdi ayak yapma. Neden seçtin? Neler geçiyor kafandan? Anlat biraz.

H: Ben mi seçtim? Ne zaman seçtim?

E: İki hafta önce.

H: Evet, Nordik Festival yaklaşıyor, Babylon'da. Görünen o ki ve bilinen o ki İskandinav dünyasından çıkan müzisyenler arasında ortak bir tat, tını ve dünyanın geri kalanından ayıran özellikler var. Sanırım buradan çıkmıştı fikir ve evet coğrafya ve müzik arasında benim çok sevdiğim bir bağ var.

E: İskandinav dünyasından çıkan müzisyenlerin hepsi aynı fikirde değil ama. Hattâ bu etiketle anılmaktan rahatsız olan da çok. Yani o şekilde ayrılmaktan. 

H: Onun sebebini ben sana söyleyeyim. Fena hâlde sömürülen bir müzik sahnesi olduğu için birçok Nordik grup bu etiketten çok rahatsız. Haklılar da. Ama bu coğrafya ve müzik arasında sağlam bir bağ olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

E: Mesela şimdi kim olduğunu açık etmeyeyim, ama Nordik Festival’de çalacak isimlerden biriyle (bir ahbap) festival programı belli olduktan sonra konuştuğumda festivalin adının, yani “Nordik müzik” olarak anılmasının ona çok enteresan geldiğini söyledi bana. Ben de kısaca bizim memlekette böyle şeylerin olabildiğini ve neden olduğunu anlatmaya çalıştım.

H: Evet, yani sende TÜRKÎ MÜZİK FESTİVALİ'ne çağrılsan biraz garip gelebilir.

E: Mesela sen de Norveç’teki Şiş Kebap Festivali’ne çağrılabilirsin. Yani elbette müzik ve nerede yapıldığı arasında çok önemli bağlar var, hattâ çok keyifli bu bağların peşine düşmek. Yani zaten müziği bulunduğu yerden, etkileşimlerinden bağımsız düşünmeye çalışmak saçma, sadece müzik değil her türlü üretim için geçerli tabiî ki bu.

H: Büyük şehirlerde yaşayan, oralardan çıkan gruplar, ortak küresel zevkleri takip eden grupların tınıları, aralarında yüzlerce kilometre de olsa artık birbirlerine daha çok benziyorlar. Ama birbirilerine en çok benzeyen gruplar bile kendi sokaklarının, coğrafyalarının bir tutam da olsa tozunu taşıyorlar. Eeee, fakat Ekin bu konuda hemfikirsek muhabbet fazla uzayamaz, değil mi?

E: Evet ben biraz muhalefet yapmaya çalışayım bari şimdi.

H: Mesela Yorum Farkı’nda sırf program devam etsin diye hemen kızıştırıveriyorlardı.

E: Evet evet, ben de yapacağım, dur bir dakika.

H: Ekin bence sen bayağı saçmalıyorsun! Yazdıklarını görüyor musun!

E: Hah, mesela bizim dergi de "Nordikçiler" gibi bir etiketle anılıyor. Eh bu da kıl bir durum. Bir keresinde biri “Sürekli İzlanda’ya özendiriyorsunuz” diye bir ithamda bulunmuştu mesela. Hattâ şimdi Nordik Festival’de de Bant Mag. olarak güzel programlarımız var. Ama yani bu şu demek değil ki biz birşeyleri sadece Nordik diye seviyoruz. Berbat şeyler de var orada da her yerde olduğu gibi. Seçiciliğimiz orada da geçerli. Ama bazen işler tuhaf çatılarda buluşarak ilgi çekiyor. Bu işler hassas anlayacağın. Ben de kıl oluyorum, sonra bir de savunma yapmak istiyorum. Ay politikacı gibi konuştum. Peh. 

H: Ehem, İstanbul'dan yeşeren bir dergi nasıl Nordik'lenebilir ki?

E: Dur, peki bir şey soracağım.

H: Sor bakalım.

E: Aslında müziğin yaşadığı coğrafyadan tamamen kopuk olma olasılığının olmaması biraz egzotik bir yaklaşım değil mi sence de? Ya da mesela özellikle bizim gibi "egzotik" bir yerde yaşayanlar için. Yani bu "egzotik olma" durumu benim kafamı karıştırıyor. Büyük ihtimalle buranın bana hiç egzotik gelmemesinden kaynaklanıyor olabilir. Belki bana da Manchester daha ilginç geliyor, yani ben bunu Londralı birine nasıl anlatabilirim ki?

H: Yooo katılmıyorum sana, yooo inanmıyorum sana. Söylediğin hiçbir şeyin geçerliliği yok…

E: Hehehe. Yine polemik olmadı değil mi?

H: Neyse konuya gelelim. Yani coğrafya ve müzik sadece egzotik bir anlamda değil ki. New Yorklu bir grupla Los Angeles'lı bir grubun da farkı var. Manchester'lı bir grupla Londralı grubun da olduğu gibi. İngiltere'den iki adım kuzeye git İskoçya'da müzik değişiyor mesela. Müzik ne kadar modernleşse de farklılıklar var.

E: Mesela müziğin coğrafyadan coğrafyaya farklılaşması bana ne kadar güzel geliyorsa, aynı şekilde hiç farklılaşmadığı durumlar da o kadar güzel geliyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?

H: Hayır anlatamıyorsun ve belli ki bilmiyorsun.

E: Şu an ben ne kadar ciddîysem sen de o kadar değilsin Hakan. Cık cık cık. Kınıyorum! Konuya dönüyorum… Yani farklı coğrafyalardan müziklerin benzer müzik tavırları ve tatlarında buluşmasının da ayrı bir güzelliği var. İlla farklılaşma üzerine düşünmek istemiyorum.

H: Evet evet, ben de seviyorum.

E: Hattâ öteki türlüsü biraz romantik geliyor.

H: Ben de tam da o durumdan bahsediyorum zaten. Aynı tatta, tarzda müzik yapan farklı yerlerden grupların bile ufak da olsa duruşta, sahne performansında, ya da müziklerinin bir köşesinde kendi şehirlerinden özel birşeyler taşımalarını seviyorum. Bu illa bir Türk grubunun Anadolu havası çalması anlamında değil.

E: Tabiî tabiî anladım.

H: Türk, noise yapan bir grubun sahnede daha utangaç olması gibi mesela. Sanırım çok iyi bir örnek olmadı ama anladın.

E: Yooo, çok iyi bir örnek bence. Hattâ harika bir örnek. Biz hep sahneden kaybediyoruz zaten Hakan.

H: Evet öyle ciddî bir durum var.

E: Yani şöyle sahnede aşırı rahat ve özgüvenli bir grup bilmem ki pek var mı.

H: Var birkaç tane, ama az.

E: Bu ne kadar önemli onu da bilmiyorum ama… Sen ne festivali yapmak isterdin?

H: Ha, hımmm. Bozlak Festivali. Kurak arazilerden gelen gruplar. Attım tabiî... Yani güzel olurdu şimdi düşünüyorum da. Sen?

E: Düşünmeye çalışıyorum ama zorlanıyorum. Ama mesela sevindiğim bir şey var, artık galiba bu dünyadaki adı geçen, takip edilen festivallerde daha çok farklı yerlerden gruplar çağrılıyor, değil mi?

H: Evet ve umarım daha da fazla öyle olur. Sizin Portekiz, Barcelos'ta çaldığınız festivalin programı çok güzeldi mesela.

E: Evet, programın çoğunu Pitchfork’a ÇIKAMAYAN gruplar oluşturuyor, harika! Milhoes de Festa.

H: Hah, evet.

E: Portekiz'den, Şili'den, İspanya'dan bir dolu farklı grup.

H: Çoğu festival hep Anglo-Amerikan hâkimiyetinde. Sanki adamlar diyor ki “Bu coğrafyadan değilsen bu sahnede nah çalarsın.” Ulaşılamaz, parıltılı bir fanusa çevirdiler festival sahnelerini dünyanın Doğu’sundaki, Güney’indeki insanlara. Ama değişiyor, umarım değişiyor.

E: Burada belki şunu da söylemenin yeri gelmiştir. Bizim için dergiyi hazırlarken de çok önemli bir konu bu. Örneğin yeni gruplardan bahsettiğimiz “Yeni Gelenler” bölümünde Amerikan ve İngiliz olmayan gruplara, farklı yerlerden isimlere özellikle ağırlık vermeye çalışıyoruz. Yoksa zaten ortalıktaki internet kanallarında, vs. açıp bulacağınız belli grup var. Biz o gruplardan farklı birşeyler sunmayı çok önemsiyoruz açıkçası.

H: Evet, kesinlikle. Sonuçta aslında ikimiz de aynı fikirdeyiz. Değil mi Ekin? Biz hep aynı fikirdeyiz.

E: Az çok. Yani ben çok emin olamadım aslında senden ama haydi neyse.

H: Yok yok seninleyim Ekin. Ama bizle aynı fikirde olmayanlar da var.  

E: Nasıl yani? Mesela bu yazıyı okuyup da Amerika ya da İngiltere’den olmayan müziklerin hiçbir şansının olmadığını düşünenler mi var?

H: Olabilir Ekin.

E: Olabilir tabiî. Bu arada umarım fikirlerimizin uyuşmadığı da olur, yoksa hayat çok sıkıcı olurdu.

H: Bak yine aynı fikirdeyiz.