Bantmag

“Hayal değilsen gerçekten, seninle sonuna kadar varım.

Ama sadece küçük bi dalgaysan, çok iyi sörf yaparım.”

-Mustafa Sandal'ın “Sörf” adlı şarkısından

 

SÖRFÜN BEYAZPERDE MACERASI EN AZ YUKARIDAKİ ŞARKI SÖZÜ KADAR TALİHSİZ NE YAZIK Kİ. İÇİNDEN SÖRF GEÇEN YÜZLERCE FİLM ARASINDA TAMAMEN SÖRF TEMASINA ODAKLANAN FİLMLERİN ÇOĞU, İÇİ BOŞ VE DÜŞÜK IQ'LU GENÇLİK FİLMLERİ, BAZI SERSEM AKSİYONLAR VE BİR YIĞIN SIKICI GERİLİM FİLMİNDEN İBARET. HÂLBUKİ MESELENİN ÖZÜ, GÖRÜNENDEN ÇOK DAHA FARKLI.

 

IN GOD'S HANDS (1998)

Sörfçü: Shane (Shane Dorian)

9 ½ Weeks, Wild Orchid ve Two Moon Junction gibi 80'li yılların erotik soslu hit filmlerine yönetmen ve yapımcı olarak imzasını atmış olan Zalman King'in tümüyle erotik bir materyale yaslanmayan yegâne filmi In God's Hands, dönemin dünyaca ünlü sörfçülerinden birkaçını başrole taşıyan ve bu nedenle de sörf sahneleriyle yürek hoplayan bir gençlik draması. Büyük dalgalarla boğuşmaya gönül vermiş bir grup sörfçünün, dalga dağlarının zirvesine ulaşma mücadelesini konu eden film, içerisinde romanstan komediye, maceradan aksiyona, her zevke göre duygu barındırıyor. Ancak elbette her Zalman King filmi gibi In God's Hands de harika vücutlar ve egzotik görüntülerle dolu, bomboş ve en kibar dille ahmak bir film.

 

FAST TIMES AT RIDGEMONT HIGH (1982)

Sörfçü: Jeff Spicoli (Sean Penn)

80'li yıllar gençlik filmleri arasındaki en büyük efsanelerden biri olması bir yana, sinema tarihinin en absürt ergen tiplemelerinden Jeff Spicoli'yi ağırlaması nedeniyle, pek çoklarının kalbinde özel bir yere sahip olan Fast Times at Ridgemont High, içinden minik de olsa sörf geçen bir film. Konuşmasından vücut diline, tipinden mantığına kadar Jeff Spicoli, tamamen Hollywood'un bir kendini ifade etme yöntemi olarak sörf temasından yürüyen ve biraz da bu nedenle efsane olmuş bir karakter. Hafif dangalak, fazlasıyla klişe ama pek sevimli.

 

POINT BREAK (1991)

Sörfçü: Bodhi (Patrick Swayze)

Sörf filmi denince ilk akla gelen örneklerden biri olan Point Break, 80'ler sonu ve 90'lar başı aksiyon ve macera sinemasına (ve hattâ televizyon sektörüne de, bkz. 21 Jump Street) damgasını vuran, kılık değiştirmiş gizli ajan hikayelerinden birini anlatır. Ajan Johnny Utah'ın görevi, bir grup sörfçü banka soyguncusunun arasına karışarak, dosyayı aydınlatmaktır. Utah, kısa sürede aralarına karıştığı sörfçülerden Bodhi'yle kaynaşır ve olaylar gelişir. Bodhi'nin sörfçü ruhu ve ahlakı konusunda, tıpkı Fast Times...'da olduğu gibi bir kez daha köşeli bir prototip üzerinden biçimlendirildiği film, nefes kesici sörf sahnelerinin dışında, bir dönemin üst üste defalarca izlenen gençlik macera filmlerinden biri olmasıyla da damakta nostaljik bir tat bırakır.

 

APOCALYPSE, NOW (1979)

Sörfçü: Yüzbaşı Bejamin L. Willard (Martin Sheen)

Francis Ford Coppola'nın ve tüm zamanların en büyük filmlerinden biri olan Apocalypse, Now filmin başlarındaki savaş sahnesinde ilginç bir diyaloğa evsahipliği eder. Komutan Willard, kara, deniz ve havadan kuşatılan Vietnam sahilinde, uçaklardan atılan bombaların ve tüm o kaotik atmosferin ortasında bir askerini yanına çağırır ve ona sörf yapmayı bilip bilmediğini sorar. Askerinden olumlu yanıt alan Komutan Willard, derhal üstünü değiştirtip, bir sörf tahtası bulmasını emreder ve askerini tüm bu karmaşanın ortasında denize, rüzgâr sörfüne yollar. Willard, kırk yılda bir rastlanabilecek böylesi özel bir rüzgârı kaçırdığına yanar ama en azından birinin bu keyfi sürmesine de izin verir. Filmin gelgitli zihinleriyle allak bullak eden karakterlerinin nasıl bir psikolojiye sahip olduklarını, sörf tutkusu üzerinden, kısacık da olsa açıklayan, çok özel bir sahnedir bu.

 

SURF NAZIS MUST DIE (1987)

Sörfçü: Adolf (Barry Brenner)

Dünyanın en akıl almaz senaryolarından birine ve 80'lerin videokaset dönemi çöplüğü içerisinde güzide bir yere sahip Surf Nazis Must Die, henüz isminden itibaren oldukça absürt bir sörf filmi. Torunu, sörfçü neo-naziler tarafından vahşice öldürülen bir büyükannenin, torunun katillerini tek tek avlamasını konu alan bu kült film için sörf, sahip olduğu süslü ve aşırılıklarla dolu dünyaya son derece uygun bir malzeme. Sörfçü psikopatlarla acılı bir büyükanne başka kaç tane filmde karşı karşıya gelir bilemiyoruz ama biryerlerde bulup izleme fırsatıyla karşı karşıya gelirseniz Surf Nazis Must Die'ın tadından yenmez bir seyirlik olduğu bilgisini hafızanızda tutmaya çalışın.

 

SURF'S UP (2007)

Sörfçü: Cody Maverick (Shia LaBeouf)

2000'li yılların ortasından itibaren beyazperdede penguen hikâyeleri anlatmak pek moda olmuştu. Özellikle animasyon sineması, Happy Feet ve Madagascar gibi filmlerde yer verdiği penguen karakterlerle doğal yaşam alanları tehlike altındaki bu canlılara gereken alâkayı göstermişti. Doğal yaşam alanları tükenmiş bir diğer canlı grubu olan sörfçülerle penguenleri buluşturmaksa 2007 yapımı Surf's Up'ın kıvrak zekâlı yaratıcılarının aklına geldi. Sörfçü penguenlerin hikâyesini konu alan film, Dünya Penguen Sörfü Olimpiyatları sırasında yaşanan sıradışı bir mücadelenin hikâyesini anlatıyordu. Bu kadar garip bir formül tutturmayı da ancak bir animasyon film başarabilirdi zaten. Filmin Oscar adaylığına kadar yürüyen başarı hikâyesi de boşuna değil elbet.

 

BIG WEDNESDAY (1978)

Sörfçü: Leroy Smith (Gary Busey)

Apocalypse, Now'da sörfün kısacık ama efsanevî bir yeri olmasının en önemli sebeplerinden biri, filmin yazarı John Milius'ın eski ve yetenekli bir sörfçü olmasıdır kuşkusuz. Milius'un Apocalypse, Now'dan bir yıl önce yazdığı ve yönetmenliğini de üstlendiği Big Wednesday ise gerçek bir sörfçü dramıdır. Bir grup masum ve günahsız gencin, tutkularını yegâne ifade araçları olan sörf tahtalarını bir kenara atmak zorunda kalıp, kendilerini gerçek ve vahşi dünyanın ortasında bulmalarını konu alan film, Californialı Matt Johnson, Jack Barlow, ve Leroy Smith'in 60'lı ve 70'li yıllara yayılan maceralarını anlatır. Dönemin parlak yıldızlarından biri olması nedeniyle de Gary Busey'nin canlandırdığı Leroy karakteri öne çıkar filmde. Sörf denince akla gelen ilk birkaç yerden biri olan California'da gerçek bir sörfçü klişesi şeklinde bedene gelen Leroy, muhitindeki tatlı dalgalarla boğuşurken, bir anda kendisini Vietnam'ın ortasında elinde silah, karşısında düşmanla başbaşa buluverir.

 

BUNLAR DA VAR

 

North Shore (1987): William Phelps'in bu ilk ve tek yönetmenlik denemesi, California'dan sonra Amerika'da sörfün ağırlığını en çok hissettirdiği Hawaii'de geçen bir gençlik romansı.

 

Surf Party (1964): Tüm dünyada bilinirliği artmaya başladıkça, daha çok bir serseri eğlencesi olarak görülmeye başlayan sörfe karşı önyargıları yerle bir eden, siyah-beyaz bir gençlik filmi.

 

Krocodylus (2000): Blood Surf adıyla da bilinen bu gerilim filmi, katil köpekbalıkları, vahşî deniz canlıları ve enikonu canavarlarla masum sörfçülerin bir bir avlandığı, o kadar kötü ki resmen çok iyi bir video filmi.

 

Lords of Dogtown (2005): 1970'li yıllarda kaykay ve sörfe gönül vermiş bir grup Californialı gencin hikayesini anlatan ve kadrosunda Heath Ledger, Emile Hirsch gibi yetenekli oyuncuları barındıran, eğlenceli bir gençlik filmi.

 

Fantastic 4: Rise of the Silver Surfer (2007): Kötü adamı, hammaddesi gümüş bir sörfçü olan, hareketli bir çizgi roman uyarlaması. İçinde sörf geçen filmlerden, tüm zamanların en çok iş yapanı olduğunu söylemek de yanlış olmaz.

 

Ride the Wild Surf (1964): Sörfün tüm dünyada iyiden iyiye popülaritesini artırdığı 60'lı yıllarda, dönemin ünlü yıldızlarını da kadrosunda barındıran, sevimli bir aşk hikâyesi.

 

Surf Ninjas (1993): Köklerinin Çin'de bir imparatorluğa kadar dayandığını keşfeden Asya-Amerikalı iki sörfçünün komik ve zevzek maceraları.

 

Blue Crush (2002): Kate Bosworth ve Michelle Rodriguez'i başrole taşıyan, zekâ yoksunu bir gençlik filmi. Kadın sörfçüleri merkez alan çok az filmden biri olması dışında pek bir marifeti yok.

 

Soul Surfer (2011): Geçtiğimiz sezonun, kadrosunda Helen Hunt ve Dennis Quaid gibi ödüllü oyuncuları barındırmasına rağmen, sığ öyküsü ve zayıf anlatımıyla sınıfta kalmış sörf filmi.

 

Surfer, Dude (2008): Gerçekte de sörfle ilgilenen ünlü oyuncu Matthew McConaughey'in, her şeyi boş vermiş efsanevî (!) bir sörfçüyü canlandırdığı, sörfçü kimliğinin akılda uyanan ilk ve en klişe hâliyle bedene geldiği, kötü bir film.