Bantmag

EZİCİ SES DALGALARI ÜRETEN GRUPLARI DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ ZAMAN, MUHTEMELEN KURBAN KATLİAMLARI VEYA DEVLETİ DEVİRMEKLE İLGİLİ ŞARKILAR SÖYLEDİKLERİNİ DÜŞÜNÜRSÜNÜZ.

 

Fakat söz konusu Pelican olunca, aslında şarkı bile söylemiyorlar. Russian Circles ve Red Sparowes grupları gibi, Pelican vokallerden tamamen sakınmış ve yerine Explosions In The Sky'nin parlayan kreşendolarını Isis'in kasvetli minimalist ağırlığıyla birleştiriyor. 2001 yılında Chicago'dan çıkan grup elemanları (gitaristler Trevor Brauw ve Launrent Schroeder-Levec, basçı Bryan Herweg ve baterist erkek kardeşi Larry Herweg'den oluşuyor) seslerini dört LP, iki katı kadar EP, bir de ayrılıkların üzerinden bilemiş. Son albümleri Ataraxia/Taraxis'de de bir yandan idareli bir şekilde akustik ve elektronik enstrümanlarla seslerini genişletirken, bir yandan da grubu en baştan beri nitelendiren ağırlıktan vazgeçmeyi reddediyorlar.

 

Gruptan Larry Herweg sorularımızı yanıtlamak için bize zaman ayırdı.

 

Pelican ayın 22'sinde Garajistanbul'da.

 

Sizi bilmeyenler için Pelican'ın müziğini nasıl tanımlardınız? Pelican'a atfedilen post-metal, post-rock, enstrümantal, vs. gibi janrların arasından hangileriyle veya herhangi biriyle özdeşleşiyor musunuz?

Bence bu etiketlerin hepsi bize uyuyor ama ben hep “metal”in bizim gibi bir grup için biraz fazla kalıplaşmış olduğundan endişe ederim. “Metal” anlarımız ve ilhamlarımız var tabiî ama “metal” dendiği zaman aklıma uzun saçlar, deri veya kot ceketlerle, taytlar geliyor. Ben genellikle sadece bir enstrümantal rock grubu olduğumuzu söylüyorum. “Rock” daha genel ve bir sürü farklı şey anlamına gelebiliyor. Hiçbir zaman tek bir şey olmak istemedik zaten. Kendi istediklerimizi yapabilmenin özgürlüğünü seviyoruz; istediğimiz gibi değişmeyi, müziğimize yeni stiller katmayı.

 

Sizce enstrümantal bir grup olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Bir avantajı, dize-nakarat-dize-nakarat-geçiş-nakarat-bitiş gibi geleneksel şarkı yapılarına takılı kalmamamız. Bir dezavantajı ise çoğu insanın ancak bir şarkıcıyla özdeşleşebilmesi ve bu olmadığında grubun etki alanını kısıtlanabilmesi. Birçok insan müziğimizde vokal olmayacağını bildiklerinde bizi çabucak kenara itebiliyor. Fakat biz hiçbir zaman sırf enstrümantal bir grup olmak da istemedik. Allen Epley (Shiner ve The Life and Times grubundan, What We All Come to Need'in kapanış şarkısına vokali üstlendi.) “Final Breath” şarkısı için getirtmemiz de bu yüzdendi; dinleyicilerimize istediğimizde bunu da yapabileceğimizi göstermek için. Yani temel olarak, biz sadece sevdiğimiz ve hissettiğimiz gibi, kurallardan, kısıtlamalardan ve başkalarının beklentilerinden uzak bir müzik yapmak istiyoruz.

 

Çoğu enstrümantal grup gürültülü/sessiz/gürültü kalıbına bel bağlarken, Pelican'ın şarkı yapısı nasıl gelişti?

The Fire in Our Throats Will Beckon the Thaw albümümüzde bu kalıba uyan anlar vardı, ancak o albümle tura çıktıktan ve aynı numarayı yapmaya başlayan bir sürü grup gördükten sonra, City of Echoes'da bunu hiç kullanmamaya çok özen gösterdik. Bu, bir sürü karışık yoruma yol açtı, fakat biz insanların bizi o diğer gruplarla özdeşleştirmeyeceklerinden emin olmak istedik. Bu anda öyle şarkılar yazmak fazla basit ve tahmin edilebilir kaçıyor. Bana göre City of Echoes bize yeni kapılar açtı ve sayesinde yeni şeyler deneyip eski şarkı uzunluklarımızdaki fazlalıkları yonttuk. Şarkılar DEHB jenerasyonu için daha doğrudan ve amaçlı oldu. Ondan sonra da What We All Came To Need'de o fikirleri sıkılaştırdık. Şimdi herkes daha çok yazıyor ve daha iyi çalıyor. Zaman ilerledikçe de bu kolaylaşıyor sanki.

 

Grup merkezi artık Chicago'da olmayınca, haftalık provaların eksikliği yazım sürecinizi nasıl etkiledi?

Son derece yavaşlatıyor tabiî ama aynı zamanda da hâlâ Chicago'da yaşıyor olsaydım bile, muhtemelen eskisi kadar sık toplanamazdık. Hepimiz yaşlanıyoruz ve bazılarımız aile kurmaya başlıyor. Bunu artık tam zamanlı yapmıyoruz ve bu sebeple de hepimiz tam zamanlı işlerde çalışmaya da geri döndük. İnternet mesafeyi kolaylaştırıyor ama. Bir sürü dosya paylaşarak fikirlerimizi paylaşıyoruz, böylelikle de bir araya geldiğimiz zaman herkes kendi bölümlerini yazmış ve başlamaya hazır oluyor. Trevor daha geçtiğimiz ay Los Angeles'taydı ve bir günde yeni bir şarkıyı tamamladık.

 

Bir röportajda Pelican'ın temaları “aile, sağlık, âşık olmak, evlenmek ve birinin hayattaki genel mutluluk arayışı” olarak anlatılmış. Bunu biraz detaylandırabilir misiniz?

Bu sadece bu temaların bizim için önemli şeyler olduğu anlamına geliyor. Bizi etkileyen şeyler bizi duygulandırıyor ve bize ilham oluyor. Bu da birlikte yaptığımız müzik vesilesiyle ortaya çıkıyor. Biz müziğimizin dinleyicilerimiz için de önemli olmasını istiyoruz. Bağ kurabilecekleri ve gerçek olan bir şey…

 

Pelican olarak seçtiğiniz başlıklar güçlü bir çevre politikası anlayışı yansıtıyor: City Echoes küreselleşmenin etkilerine bir gönderme, “Lathe Biosas” da olabildiğince minimal çevre tesiriyle yaşama felsefesini ve “Parasite Colony” insanoğlunun yeryüzüyle olan ilişkisini ele alıyor. Politikanın Pelican'daki rolü nedir? Metal dinleyicileri genellikle nihilist, apolitik veya kayıtsız olarak addedilir. Sizce dinleyicileriniz bu fikirlerle bağlantı kuruyor mu, yoksa sadece rifflerinizle mi?

Bence her çeşit dinleyici vardır. Dinleyicilerinizi seçemezsiniz ama bizim politika ve çevre konularına dikkat eden bayağı sert müzik hayranlarımız da oluyor. Biz hiçbir zaman politik bir grup olarak sayılmak istemedik ama bu konular bizim için önemli. İyi, sorumluluk sahibi ve birbirlerine saygılı insanlar olmaya çalışıyoruz. Sade bir hayat yaşayıp birbirimize göz kulak oluyoruz.

 

On yılı aşkın bir süredir beraber olup, olgunlaşıp, artık yerleşirken, Pelican'ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Valla biz hâlâ bir sonraki albümümüzü yazma aşamasındayız. Ne zaman biteceğini bilemiyorum ama şimdiden bir sürü fikrimiz var. Yakında yılın geri kalanı için de hem Amerika'yı hem de yurtdışını kapsayan birkaç tane daha konser tarihi açıklayacağız. Bence bir yere yerleşmek bizi yavaşlatıyor, ancak aynı zamanda hâlâ beraber müzik yapma isteğimizi de sürdürüyor. Sadece birlikte geçirdiğimiz zamanı daha özel kılıyor.